İki gün önce Halk Bankası Eski Genel Müdürü Hakan Atilla, sosyal medya hesabından ailesiyle KKTC’ye tatile gidiyorken, kendisinin havaalanında alıkonulduğunu ve karakola götürüldüğünü açıkladı.
Hakan Atilla daha sonra sitemkâr açıklamalar yaptı. Pasaportu yanında olmadığı için polis el koymamış. Ancak getirmesini istemişler çünkü İçişleri Bakanlığı, 5 Mart 2021 tarihinde pasaportunu iptal etmiş. Hakkında yurtdışına çıkış yasağı olup olmadığını da öğrenememiş. Yani bir soruşturma ve mahkeme kararına ulaşamamış. Adeta adli değil ama idari bir “kontrol”, yurtdışı yasağı söz konusu. AKP kanunsuzluklarında yeni bir perde!
Akla Süleyman Soylu geliyor ancak Hakan Atilla, Halk TV’ye yaptığı açıklamada bizzat en tepeyi, yani Tayyip Erdoğan’ı işaret etti: “Hayır. Onun (Süleyman Soylu’nun) benimle, borsayla ilgisi yok. O koydurduysa dahi tepeden talimat gelmiştir.”
5 Mart 2021 tarihi de manidar bir tarih, çünkü Hakan Atilla tam olarak bu tarihte Borsa İstanbul Genel Müdürlüğü’nden istifa etmişti. Daha sonra yazdığı kitabında ise AKP’nin ekonomi bürokrasisine yönelik çok sert ifadeleri dikkat çekmişti.
Hakan Atilla, ABD’de New York’ta görülen Reza Sarraf yargılamaları sırasında 28 ay tutuklu kalmıştı. Bu süreçte kendisi “milli kahraman” ilan edilmişti. Daha önce “milli kahraman” ilan Reza Sarraf ise itirafçı olduğu için “milli hain”e dönüştü. Hakan Atilla daha “hain” ilan edilmedi ama belli ki “rehin” haline gelmiş.
Hakan Atilla, ABD’deyken itirafçı olmadı. Türkiye’deyken de AKP “kahramanı” olarak kariyerine devam edemedi. Kendisini ne eleştirebiliriz ne de övebiliriz.
17 Aralık’ta ortaya çıkan uluslararası çaptaki dev yolsuzluğun baş sorumlusu kim, hepimiz çok iyi biliyoruz. ABD de çok iyi bildiği için AKP’ye karşı çok güçlü bir sopa olarak meseleyi kullandı.
Obama döneminde başlayan soruşturma ve davanın ilk aşaması, Trump döneminde sonuçlandı. Bu süreçte AKP yöneticilerinin yurtdışı servetlerinin dondurulması için yaptırım da gündeme geldi. AKP’nin “sağlam iradesi” hemen yelkenleri suya indirip hem rahip Brunson’u ABD’ye teslim etmişti, hem de -sadece pazarlık kızıştırmak için öne sürülen- Mavi Vatan gösterileri hemen sona erdirilmişti.
AKP kodamanları ve saray ailesi ABD yaptırımlarından kurtuldu ancak Türkiye yine de bedel ödedi. F-35’lerimize el kondu, F-16’larımız ise şu anda yenilenemiyor. Yani sarayın menfaatleri için Türkiye’nin menfaatleri bir kez daha peşkeş çekilmişti.
Rus mandacıları da, Amerikan mandacıları da Trump’un yerine Biden gelince, AKP-ABD ilişkilerinin yeniden sarsılacağını ve Halk Bank dosyasının federal bir ceza soruşturmasına dönüşeceğini bekliyordu. Tam tersi oldu. Biden iktidara gelince “at pazarlığını” Trump’tan devraldı. İleride vatana ihanet ile yargılama gerektirecek gizli ve illegal bir anlaşma ile 300 bini aşkın Afgan Türkiye’ye sokuldu. Belli ki ABD, AKP’yi desteklemeyecek ancak “deliğe de süpürmeyecekti.”
Bundan tam iki hafta önce, ABD Yüksek Mahkemesi’nin Halk Bankası ile ilgili aldığı karar ise beklentilerin tam tersi yöndeydi. Yüksek Mahkeme, Halk Bankası avukatlarının yaptığı itirazı kabul etmişti. Karar, Halk Bankası ve Hakan Atilla hakkında federal düzeyde bir ceza soruşturulmasının Anayasa’ya aykırı olduğu yönündeydi.
Kararı hem AKP yandaşları hem de AKP karşıtları kendilerine göre ve yanlış yorumladı. Yüksek Mahkeme kararında, Halk Bankasının tabiiyet itirazını yerinde bulup “federal ceza soruşturmasına” onay vermedi. Ancak eyalet düzeyinde geleneksel kanundan (common law) kaynaklı ceza soruşturmasının mümkün olduğunu özelikle belirtti.
Yani “Türkiye” haklı bulunmadı. İleride eyalet mahkemeleri yeni ceza davaları açabilir. Sadece Hakan Atilla hakkında değil, bu olayın esas sorumlusu AKP’li baş-kodamanlar hakkında da bu kapı açık. Fakat şu da bir gerçek ki, seçimden hemen önce bu kararın açıklanması gerçekten de AKP lehine önemli bir mesajdı. Zaten Halk Bankası’nın hisseleri anında %9 oranında arttı.
Hakan Atilla’nın ABD’de federal bir ceza soruşturmasından “kurtulduğunu” öğrenmesinin üzerinden iki hafta bile geçmeden, ailece KKTC’ye gidecekken, idari bir kararla sınırda alıkonulması bir rastlantı mı peki?
Reza Sarraf ABD’de tutuklandığında, Türk Solu olarak Reza Sarraf kimin adamı diye sormuştuk. Gökçe Fırat, Reza Sarraf’ın ABD’de kazayla tutuklanmadığını, bir operasyonla Türkiye’den ABD’ye götürüldüğünü yazmıştı. Biz AKP’yi değil, Türkiye’yi düşündüğümüz için sorumluluğun MİT’te olduğunu yazdık. Nitekim yıllardır bu dava saray oligarşisini terbiye etmek ve Türkiye’nin tüm ulusal çıkarlarını ihlal etmek için bir sopa olarak kullanıldı.
Hakan Atilla son zamanlarda samimi açıklamalar yapıyor. Ben kendisinin yurtdışına çıkıp Reza Sarraf gibi itirafçı olacağı iddiasına kesinlikle katılmıyorum. Bunu yapsaydı ABD’de tutukluyken yapardı. Ancak belli ki “en tepedeki” isim, Reza Sarraf’ın ailece Disney gezisine gidip, oralarda “kazayla” tutuklanmasından epey ders çıkarmış. Hakan Fidan’ın “gafletinden” de…
ABD’de yönetimler değişiyor ancak yılan hikâyesine dönen Halk Bankası ve İran ambargosu davası bitmiyor. Meseleyi özetlersek, ABD’de Obama yönetiminin Türkiye’nin İran’a yönelik ambargoyu delmesine bile bile göz yumduğu ve saraya yönelik çok ciddi bir kozun böylelikle ABD’nin eline geçtiğini söyleyebiliriz. Trump da bunu kullandı, şu anda Biden da kullanıyor. İşin kötü yanı yeni dosyalar da var ellerinde. Sezgin Baran Korkmaz ve uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı dosyası da bir koz gibi saklanıyor.
Ve daha da kötüsü ABD, Türkiye’nin Rusya’ya yönelik yaptırımları delmesine de göz yumuyor. İsteseler anında engelleyebilirler. “Servet yaptırımı” kozunun işe yaradığını zaten gördüler.
Amerikan Ticaret Odası Başkanı, savaşın ilk haftası İstanbul’a gelip Rusya’daki 50 milyar dolarlık ABD sermayesinin İstanbul’u üs olarak seçebileceğini belirtmişti. Bu vaat belli bir oranda gerçekleşti. Sadece Rusya değil, AB ve ABD sermayesi bile yaptırımları delmek istediğinde Türkiye’yi kullanıyor. Ancak yeni deliller ve yeni dosyalar da hazırlanıyor. Yeni savaşın ve yaptırımların yarattığı yeni “kara ekonomi” seçim senesinde, Türkiye için değil saray için can suyu oldu. İleride ABD bunun da hesabını soracak. Bedeli ödeyen ise yine Türkiye ve 80 milyon Türk ulusu olacak.
Seçime çeyrek kala, AKP’nin Finlandiya’nın NATO üyeliğine yönelik vetosunu kaldırmasından hemen sonra gelen ABD Yüksek Mahkeme kararı, sarayın iktidarda kalmak için her türlü pazarlığa girişebileceğini gösteriyor. Rusya’ya Akkuyu’yu peşkeş çeken, ABD veya AB ile de “babalar gibi satış” masasına neden oturmasın ki? Defalarca oturdu, yine oturacak da…
AKP lideri utanmadan kendine “bağımsızlıkçı”, CHP’ye ise “Amerikan mandacısı” diyor. Hakikatte ise Türkiye, hem Rusya’ya hem ABD’ye hem de AB’ye “babalar gibi” satılmaya devam ediliyor.
Kılıçdaroğlu saçma sapan mandacılık polemiklerine girerse tuzağa düşer. Almadığı Batı desteğinin riskini neden üstlensin ki? Tersinden saray propagandasını aklamamalı. Verilecek mesaj net. Sarayın menfaatleri Türkiye’nin menfaatleri ile tamamen terstir. Saray yıkılmadan Türkiye ne bağımsız olabilir ne de hür!