Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan kriz ve ortaya çıkan hukuk(suzluk) garabeti üzerine bilindik tayfa yine yayına başladı: “Böyle olursa yabancı sermaye gelmez”, “yerli sermayenin de boynu bükük”, “Oldu mu şimdi? Mehmet Şimşek ve Gaye Yılmaz zor durumda kalacak yabancı dostlarına karşı…”
Bu bir tür muhalefet mi? Bize öyle olduğu yutturulmaya çalışıldı. Özellikle Babacan’ın ve Davutoğlu’nun partileri Millet İttifakı’na dâhil olduktan sonra, CHP ve Kılıçdaroğlu’nun ana politikası şu iki maddeye indirgendi: Bir, “ekonomide ortodoksiye geri dönülsün.” İki, “hukukun üstünlüğü sağlansın ki ekonomik istikrar, sermaye akışı ve büyüme sağlansın.”
Milyonlarca insanı bir araya toplayıp, Ankara ve İstanbul gibi büyük şehri AKP’nin elinden kurtaran Millet İttifakı, sadece bir yıl gibi kısa bir sürede bu saçma sapan liberal tekerlemelerle paramparça edildi.
Peki, sonunda ne oldu? “Yeğenim AKP’nin ilk dönemi iyiydi ancak sonra ekonomi çok bozuldu” propagandasının hezimetini gördük. Madem AKP’nin ilk dönemi iyiydi, o zaman bal gibi o ilk dönemin politikasını, AKP’nin lideri Tayyip Erdoğan tekrardan uygulayabilirdi. Nitekim tam olarak böyle oldu.
CHP’nin Daron Acemoğlulu, Fukuyamalı liberalden öte “liboş” açılımlarının tek yararı (!), Nebati’nin gitmesi; Mehmet Şimşek ve Gaye Yılmaz’ın gelmesi oldu. Yani Saray “muhalefeti” tam olarak Saray rejimine uygun bir seçim çalışması yürüttü. “Sultanım ilk döneminiz iyiydi, ikinci döneminizde çok zorlandık.” Mesaj alındı. Sarayda “haşmetmeab” aynen duruyor. Yeni sadrazamlarımız, vezirlerimiz, nazırlarımız geldi Herkesin öve öve yere göğe koyamadığı “AKP’nin ilk döneminin” nazırı Mehmet Şimşek, sarraflardan para bulacak!
Ve şimdi muhalefet utanmadan, “kemer sıkma politikaları ile vatandaşı mahvediyorsunuz” diye sızlanıyor. Eee, siz değil miydiniz “ortodoksi de ortodoksi” diye ağlaşıp duran. İşte “sultan efendi” dikkate aldı arzuhallerinizi.
Bazı yüzsüzler ise; “tamam ortodoksi geldi ama hukuk alanında sıkıntılar var; onlar da hallolsa Türkiye hemen çağ atlayacak yine” demeye devam ediyor.
Birincisi bunların hepsi palavra, yalan. Palavradan doğru politika olmaz. AKP’nin “altın çağı” diye övdükleri –nesi altın anlayamadık ama- ilk on yılında hukuk mu vardı yani? Ergenekon, Balyoz, sıralı sayısız kumpas davaları çok mu hukukiydi?
İkincisi “hukuksuz yere yabancı sermaye gelmez, ülke de kalkınmaz” tekerlemenizi doğrulayan tek bir örneğiniz var mı? Çin’de hukuk mu vardı? Singapur’da? Uzak Asya’da? Bugün ABD sermayesi Çin’den çıkarken, yeni sermaye cenneti diye övdüğü, hedef ülke olarak yöneldiği Hindistan’da hukuk mu var?
Hukuku, sermaye veya başka bir fayda için alelade bir araca indirgeyen kafa, asıl diktatörlük kafası değil mi? Nihayetinde hukuk belki sermaye getirir ama belki hukuksuzluk da getirebilir. Amacınız buysa neden hukuku savunasınız ki? Alın işte size ortodoksiyi verdiler. Hukuk da lüks kaçar sizin gibi liboşlar için harbiden.
Biz, solcular, sosyalistler mi öğreteceğiz bunu da size ya? Hani liberalizm bu konularda hassastı? Hukuk ve adalet bir araç değil amaçtır. Hukukun üstünlüğü, sermaye, sanayileşme, kalkınma, zenginleşme vesaire için araç değil, kendi başına insan için, yurttaş için bir amaçtır.
Hukukun olmadığı yerde onur ve şeref kalmaz. Sermaye kaçmış ne yazar?! Hukuku Iphone gibi bir ithalat ürünü mü sanıyorsunuz? Açın Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabını okuyun, öğrenin. Hukukun üstünlüğünü, demokrasinin esaslarını, yurttaşlık ilkelerini öğrenin biraz. Atatürk’e göre “Demokrasi bir toplumsal yardım ya da bir ekonomik teşkilat sistemi değildir. Demokrasi maddi refah meselesi de değildir. Böyle bir görüş vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyacını uyutmayı hedef alır.”
Tayyip zamanında “demokrasiyi” trene benzetmişti. “Sermaye” veya “kalkınma” veya “sosyalizm” için demokrasi isteyenlerin ne farkı var? Örneğin yabancı sermaye demokrasi olmadan da gelirse, demek ki camdan dışarı atılabilir demokrasi, hukuk devleti öyle mi?
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay birbirine girmiş. Kimse kimsenin kararını tanımıyor. Yüksek mahkeme üyeleri birbirini tutuklatmaya çalışıyor, Tayyip keyifli keyifli izleyip sırıtıyor. Beyefendilerimizin derdi ise hâlâ aynı: “Aaa oldu mu şimdi? Yabancı sermaye gelmez ki artık. Tam da ortodoksiye geçmiştik. Bir çuval inciri mahvettiniz.”
Bu rezil ve düşkün koronun bir ucunda T“İ”P, diğer ucunda TÜSİAD, bir ucunda CHP, diğer ucunda Deva Partisi…
Türkiye’de hukuksuzluk olduğunun farkına yeni mi farkına vardınız beyler? Koyun can, kasap et derdinde. TÜSİAD’ın ve Ali Babacan tayfasının tek derdi sermaye.
15 Temmuz’dan sonra adım adım kurulan faşizm koşullarında, gıkını bile çıkarmayan, kukla sahnesine çevrilmiş Meclis’te sosyalistçilik oynayan, fenomenlik kasan T“İ”P’in de şu anda kafasına daha yeni dank etti. Türkiye’de hukuk yokmuş. Günaydın pos bıyıklı! Yürüyüşe devam.
Kılıçdaroğlu da “Adalet” için yürümüştü. Milyonları aldı arkasına. Meğer tek derdi Enis Berberoğlu ve kendisi için adaletmiş. Dağıttı sonra herkesi, her şeyi. Neredeyse kendi partisi dâhil…
Kimi kendi için, kimi sermaye için, kimi ufak hesapları için, “hukuk” istiyor.
Oysa yurttaş için gerekli hukuk ve adalet. Ancak o bir detay değil mi? Hele bir sermaye gelsin ya da Enis çıksın ya da Can’ın kararı uygulansın… Yurttaşı da sonra düşünürüz. Hem seçim var önümüzde. Duyduğumuza göre bu da (!) tarihin en önemli seçimiymiş! Oraya odaklansın yurttaş. Masallara devam!