Geçtiğimiz gün Meclis’te Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Milli Savunma Bakanlığı’nın bütçesi görüşüldü. Komisyon, Bakan Hulusi Akar’ın da hazır bulunduğu oturumda ilginç ve bir o kadar da ibretlik olaylara sahne oldu.
İyi Parti’li Aytun Çıray, komisyonda Akar’a hitaben şunları söyledi ve Hulusi Akar kontrolünü kaybetti:
“Eski defterleri açmak olacak ama madem buradasınız, Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirilme emrini veren ABD’li komutan Raymond Odierno’nun elinden liyakat nişanı aldınız. Sizin bu ödülü aldığınız saatlerde PKK’lılar İdil’de silahlarıyla resmigeçit yapıyordu. TSK’nın kurumsal onurunu yerle bir eden adam aracılığıyla verilen bu ödülü niye kabul ettiniz? Bu ödülü reddetseniz, sonuçları ne olurdu? Genelkurmay Başkanı olmanızın önünü keserler miydi?”
Bu soruyu duyan Akar, önce Çıray’ı azarlayarak susturmaya kalktı. Ama Çıray buna pabuç bırakmayıp hem de üslubunu hiç bozmadan gayet beyefendi bir şekilde konuşmasını sürdürdü. Akar’ınsa paniğe kapıldığı ses tonunun gittikçe yükselmesinden belliydi ve sonunda dayanamayarak işi küfre kadar vardırdı!
Öncelikle Aytun Çıray’ın sorusunun tamamen yerinde ve sorulması gereken bir soru olduğunu belirteyim. Süleymaniye’de askerimizin başına çuval geçirilmesi AKP iktidarının ilk dönemlerinde gerçekleşmiş ve ardından gelecek olan 20 yıllık karanlık sürecin, Ergenekon’un, Balyoz’un işaret fişeği olmuştu.
Elbette bu konuda tek suçlu Akar değil. O dönemin tüm yöneticileri, AKP’li iktidar sahipleri, yapılan hakarete tepki vermeyen askeri yetkililer de en az Çuvalcı Komutan Odierno’nun elinden liyakat nişanı alan Akar kadar suçlu. Ama bu kadar açık bir şekilde olayın sorumlusu olan dönemin ABD Kara Kuvvetleri Komutanı’ndan bir de tutup madalya almak da açıkçası epey bir “yarabbi şükürcülük” potansiyeli gerektiriyor…
Odierno ve ABD karşısında geçmişi hatırlayıp aklına sinirlenmek (küfretmesin tabii!) gelmeyen Hulusi Akar’ın, doğruları soran Aytun Çıray’a sinirlenmeye elbette hakkı yok. Yaptığı eski bir genelkurmay başkanına ve bir bakana da yakışmıyor demek isterdim. Ama AKP sayesinde bu tip standartlar kalmadığı için bunu söylemenin hiçbir anlamı olmadığının tabii ki farkındayım.
Benim sormak istediğim başka bir şey var:
Hulusi Akar, aynı komisyon toplantısında bulunan HDP’li Garo Paylan’a gösterdiği nezaketi Aytun Çıray’dan neden esirgedi acaba? Aytun Çıray’a küfür edecek kadar öfkelenen, kaba davranan Akar, Paylan’ın elini yanına gidip gayet kibarca sıkmakla kalmadı, konuşmasını da sonuna kadar bağırıp çağırmayı geçtim, hiç bölmeden dinledi.
Oysa Paylan da kendisini eleştirmişti. Paylan’ın konuşması tamamen PKK’yı aklamaya yönelikti. Akar’ı da 2016’daki Ceylanpınar olayında bir darbe dinamiği olduğunu görmemekle eleştiriyordu. Yani PKK böyle şeyler yapmaz, olsa olsa birileri darbe ortamı hazırlamak için yapardı… Paylan’a göre şimdi de bir darbe dinamiği vardı, vs…
Paylan’ın sözlerini aslında örtülü bir ittifak ve açılım çağrısı olarak okumalıyız. Eğer bizi dinler ve bizimle yeniden ortak olursanız (ki karşı taraf da buna teşne…) iktidarda kalırsınız demenin biraz daha kibar bir yolunu bulmuş Garo Paylan…
Akar’ın Paylan’a karşı nezaketinin sırrı da tam olarak burada: Açılım hevesi ve heyecanı! Ama niye şaşıralım ki? Akar’a ABD’li Çuvalcı General’in elinden liyakat nişanı aldıran duygu, düşünce ve karakter neyse, ona Garo Paylan’ın elini sıktıran da odur. Tabii ki Çıray’ın hatırlattığı gibi İdil’de PKK’lıları sokaklara hâkim olmasına zamanında seyirci kaldıran da!
Mesele iktidarda bir şekilde kalmak olduktan sonra bir AKP’li için bunun nasıl olacağının bir önemi yok. Hulusi Akar da işte sıradan bir AKP’li ne yaparsa onu yapmıştır ve yapar da.
Garo Paylan da kim ki? Karşısında kanlı Taşnak reislerinden Armen Garo’nun ta kendisi olsaydı da bir şey değişmezdi. Ona karşı da nazik olurdu. Çünkü ortalama AKP’li sadece gerçekleri soran ve doğru soruları soranlara öfkelenir ve küfreder…