Türkiye günlerdir Ekrem İmamoğlu hakkında verilen hapis ve siyaset yasağını konuşuyor. Bin tane komplo teorisi havada uçuşurken, en çok dikkat çeken söylem, İmamoğlu’nun da Erdoğan gibi “haksızlığa uğramış belediye başkanlığından” Cumhurbaşkanlığına yürüyeceği.
Peki, gerçekten böyle mi?
İmamoğlu da Erdoğan gibi mağdur olduğu için Cumhurbaşkanlığı seçiminin en güçlü adayı olabilir mi?
Öncelikle Erdoğan ve İmamoğlu karşılaştırmasının çok yerinde olmadığıyla başlayalım. Erdoğan, 1997 yılında Siirt’te yaptığı bir konuşma sonrasında açılan soruşturmada ceza almış ve 4 ay hapis yatmıştı.
Erdoğan, AKP’liler, yandaş medya, ak troller, hep bir ağızdan Erdoğan’ın şiir okuduğu için mahkûm olduğu yalanını söylüyorlar. 25 yıldır söylenen bu yalan, artık muhalefet cephesinde bile maalesef kabul görüyor.
İşin aslı şu ki, Erdoğan şiir okuduğu için değil, şiir okuduğu konuşmasında zamanın Türk Ceza Kanunu’nun 312/2 maddesine göre ‘halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek’ suçundan ceza aldı. Gerekçeli karara göre Erdoğan, ‘Siirt’te yaptığı konuşmayla dindar ve dindar olmayan diye bölünen kesimler arasındaki gerginliği canlı tutmayı amaçlamakta’ydı.
Yani Erdoğan, bildiğimiz Erdoğan’dı. 25 yıl önce de halkı kutuplaştırıp düşmanlaştırıyordu. Fark, 25 yıl önce suç sayılan bu söylemin, bugün AKP’liler lehine suç sayılmaması.
İmamoğlu davası ise kelimenin tam anlamıyla bir hukuk garabetidir. Olmayan bir suç uydurulmuş ve İmamoğlu’na hem hapis hem de siyaset yasağı gelmiştir. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için en güçlü isim olan İmamoğlu’nun hem adaylığı tehlikeye girmiş, hem de mevcut belediye başkanlığı görevinin elinden alınması söz konusu olmuştur. İmamoğlu bu kararın mağdurudur ve mağduriyetini sonuna kadar kullanmak hakkıdır.
Kararın kime yaradığına gelince, orası biraz karışıyor. İşin içine o kadar komplo teorisi ve akıl almaz iddialar giriyor ki, neyin ne olduğunu anlamak hayli güçleşiyor. Elimizden geldiğince vaziyeti olgular ve akıl-mantık çerçevesi içinde ortaya koymaya çalışalım.
Bu karar, en başta Erdoğan’a yaramıştır. Çünkü bu kararla, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı için yarışması muhtemel en güçlü adaylardan biri olan Ekrem İmamoğlu, bertaraf edilmiştir. Artık 6’lı masanın her an siyasi yasaklı olabilecek Ekrem İmamoğlu’nu aday göstermesi çok uzak bir ihtimal haline gelmiştir.
O yüzden AKP’liler “Erdoğan’ın haberi yoktu”, “Böyle bir kararı Erdoğan da istemez”, “Erdoğan niye karşısındaki adayı güçlendirecek böyle bir adım atsın” gibi argümanları boşuna ortaya atıp durmasın. İmamoğlu aday olamayacak olduktan sonra mağduriyetle güçlenmiş, güçlenmemiş çok da önemli değil.
Hem adaletin saraylarda dağıtıldığı bir devirde, Ankara’daki kaçak Saray’dan talimat almadan karar verebilen bir adalet sarayı mı varmış?
Zaten Erdoğan’dan Bahçeli’sine, yandaş kalemşorlardan ak trollere kadar bütün AKP’liler, bir süredir Erdoğan’ın karşısında Kılıçdaroğlu’nu görmek istediklerini söylüyorlardı. Ekrem İmamoğlu kararından sonra da hep bir ağızdan Kılıçdaroğlu’nun adaylığının nasıl engellenmeye çalışıldığını söylemeye başladılar. Yeni gözde komplo teorileri, Akşener ve İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’na darbe yaptıkları.
Şu saatten sonra Akşener’in bile İmamoğlu’nun adaylığı konusunda ısrar edeceğini sanmıyorum. 6’lı masa içinde “kazanabilecek aday” vurgusunu en çok yapan Akşener’in, adaylığı bile tehlikeye giren İmamoğlu’nda ısrar etmesi pek de akıllıca olmaz. Bu teorilerin hepsinin, AKP’liler tarafından 6’lı masayı yıkmak için üretildiğini bilelim.
Erdoğan’dan sonra bu kararın en çok yaradığı isim, hiç kuşkusuz Kılıçdaroğlu’dur. Kılıçdaroğlu her ne kadar son zamanlarda yaptığı icraatlarla koşar adım seçimi kaybetmeye doğru gidiyorsa da, adaylık konusunda, İmamoğlu hakkında verilen karar önünü açtı.
Kılıçdaroğlu, 6’lı masanın en büyük partisinin genel başkanı olarak artık daha bir özgüvenle “adayım” diyebilir. Artık anketlerde kimi zaman birinci, kimi zaman ikinci çıkan bir Ekrem İmamoğlu yok. Dolayısıyla “Ekrem İmamoğlu’nu aday gösterelim” diyecek bir kesim de olmayacak.
Aslında Erdoğan bu kararla iki kez kazanmış oluyor. Hem en güçlü rakibini bertaraf ediyor hem de karşısında görmek istediği Kılıçdaroğlu’nun önünü açıyor.
Karara 6’lı masada en çok üzülen Akşener olabilir. En nihayetinde elindeki güçlü adaylardan biri yarış dışı kaldı. Ancak benim “Şeriat Üçlüsü” dediğim Davutoğlu, Babacan ve Karamollaoğlu’nun karardan dolayı çok da üzüldüğünü sanmıyorum. Onlara sorsanız, İmamoğlu yerine Kılıçdaroğlu’nu tercih etmeleri daha ihtimal dâhilinde görünüyor.
Ve İmamoğlu… 2023 seçimleri için şansı çok azalmış olabilir. Çünkü bugün aday gösterilse, yarın hakkında verilen karar onanabilir ve muhalefet seçimde adaysız kalabilir. Ya da seçimden bir gün önce de kararı onaylayabilirler. Olmaz mı? Hâlâ “bu kadarını yapamazlar” diyen varsa, dönüp 20 yıla baksınlar ve kaç kere “bu kadarını da yapamazlar” dediklerini saysınlar. Söz konusu AKP ve Erdoğan olunca, iktidarı kaybetmemek için her şeyi yapacaklarında hemfikiriz öyle değil mi?
Ancak bu mağduriyet, Ekrem İmamoğlu’nun siyasi kariyerini uzun vadede olumlu etkileyecektir.
Tüm bu tartışmalar içerisinde ismi geçmeyen biri var. Anketlerin çoğunda Cumhurbaşkanı adaylığı için birinci sırada tercih edilen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş. Yakın bir zamana kadar adaylığına yüksek ihtimal veriler Yavaş’ın ismi, Kılıçdaroğlu ön plana çıktıkça unutulmaya başlanmıştı. Mansur Yavaş, göreve talip olacak değil, daha çok görev verilirse aday olacak bir profil. O nedenle İmamoğlu’nun adaylığı tehlikeye girmişken akla gelen ilk isim olması gerekirken ismi dahi geçmiyor.
Benim temennim, Mansur Yavaş’ın isminin geçmemesinin tamamen taktik icabı olması ve zamanı gelince 6’lı masadan “Adayımız Mansur Yavaş’tır” açıklaması duymak. Ancak Kılıçdaroğlu adaylığa kendini bu kadar kaptırmışken bunun tek yolu muhalif kitlenin baskısı olacaktır.