İran’da faşist molla rejiminin son icadı; sokaklara, caddelere, kamuya açık alanlara kameralar yerleştirerek başını örtmeyen ya da kendi standartlarına göre giyinmeyen kadınları tespit edip cezalandırmak! Türbanın İslamcılar, bu arada da faşist mollalar için rejimlerinin, ideolojilerinin simgesi olarak nasıl merkezi önemde bir siyasal simge olduğunu defalarca yazdık. Bu son olay, bunun yeni bir kanıtını oluşturmanın yanında molla takımının işi nasıl uç bir totaliter uygulamaya vardırabileceklerinin de göstergesi.
Bu kamerayla tespit uygulaması, herhalde benim gibi birçoğunuzun da aklına George Orwell’ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı romanındaki totaliter rejimin “teleekran”larını getirmiştir. Bunlar, asla kapatılamayan, aralıksız yayın yaparak insanları propagandaya, ajitasyona boğan, beyin yıkayan ama aynı zamanda da görüntü ve ses kaydederek halkın hayatının her ânının rejim tarafından izlenmesini ve gerektiğinde cezalandırılmasını sağlayan cihazlardır.
Adeta sistemin belkemiği de bu aralıksız takiptir. İnsanları evinde, işyerinde, sokakta, tuvalette her yerde izler. Kitabın kahramanlarının en büyük korkusu bu “teleekran”lardan birine yakalanmaktır. Bu yakalanma ise sadece rejim açısından “yanlış” bir şeyler yaparken tespit edilmek değil, “yanlış” bir şeyler düşündüğünün yüzüne, hareketlerine yansımasıyla da olur!
Şimdi İran’da kurulan bu kameralarla başını örtmeyen, molla faşizmine direnen kadınları tespit etme sistemi, bunun bir versiyonundan başka bir şey değil. İran rejimi, uygulamasını sonuna kadar savunuyor elbette. Türbanın, İran uygarlığının mirası olduğunu iddia etmekten tutun da direnişin ülkenin manevi imajını zedelediğini savunmaya kadar akla ziyan her türlü argüman, mollaların propaganda aygıtı tarafından piyasaya sürülüyor.
İran İslam Cumhuriyeti Sevgi Bakanlığı, özür dilerim İçişleri Bakanlığı ise halka (!) çağrı yaparak başını örtmeyen kadınlardan hesap sormalarını istiyor. Bu açık linç çağrısı, kız öğrencilerin zehirlenmeye devam ettiği olaylarla ilgisi bulunmadığını iddia eden molla rejiminin, aslında direnen İran kadınlarına karşı gerçekleştirilen tüm şiddet eylemlerinin ardında kendilerinin olduğunu örtülü olarak kabul etmesi anlamında.
Sokaklarda başını örtmeyen kadınları tespit edecek kadar ileri bir teknoloji kullanan ve bu işte azami gayret gösteren mollalar, bu kimyasal saldırıların faillerini aylardır ne hikmetse bir türlü bulamıyorlar! (Zehirlenen kız öğrencilerin sayısı beş bini aşmış durumda…)
Bu arada dünya üzerinde İran’ınkine benzer bir teleekran rejimini çok daha önceden kurmuş bir başka totaliter örnek var: Çin.
İran’da başını örtmeyen kadınları tespit etmek için ve İslamcılık adına kullanılan, muhtemelen yüz tespit edecek teknolojiyle donanmış kameralar, Çin’de ise Uygur Türklerine karşı kullanılıyor. Burada ise tam aksi bir şekilde başını örtenleri, Ramazan ayında oruç tuttuğu yüzlerinden anlaşılanları vs. tespit etmek için ve İslam karşıtlığı adına devredeler. Ve muhtemeldir ki (İran’ın kendisinin böyle bir teknoloji üretme imkânı olamadığını tahmin ederek söyleyelim) İran’daki teleekran rejiminin teknolojik altyapısı Çin menşeli!
Bir tarafta İslamcı teleekran faşizmi, diğer tarafta İslam düşmanı teleekran rejimi! Ama kafalar aynı.
Diğer taraftan İran molla rejiminin son dönemdeki Suudilerle barışma, Yemen’de uzlaşma gibi her alanda Çin ile ilişkileri daha doğrusu Çin’e bağımlılığının artışını da not edelim. Buradaki Avrasyacı, Rusçu, Çinci ama laik (!) tayfa “Çin, Amerikan stratejik hegemonyasını kırıyor” diye sevinip “İran’a nükleeri Batı neden engelliyor” diye üzüledursun, İran’da burnumuzun dibinde Orwellyen bir Şeriatçı totalitarizm kurulmuş bulunuyor.
Ama bu Rusçu ve Çincileri neden rahatsız etsin ki? Sorsak hepsi de Orwell’a Büyük Birader’i ilham etmiş Stalin’i saygıyla anacak tıynetteler. Stalin’den rahatsız olmayanlar Hamaney’den neden rahatsız olsun ki?
Aksine Dünya, Stalinist ve İslamcı totaliterlerin bir araya gelip neşe içinde hükmetme planları kurdukları bir döneme girmişken Şeriatçılar kadar onlar da mutlu olmalı!