Tahran’da bulunan Azerbaycan büyükelçiliğine yönelik terör saldırısı, İran ve Azerbaycan arasında son dönemde yaşanan gerilimin daha da artacağını ve önümüzdeki dönemde bölgedeki farklı gelişmelerin olacağını gösteren önemli bir işaret.
İran’a göre saldırı terör eylemi olarak yapılmadı. Açıklamaya göre saldırgan, “karısından uzun süredir haber alamadığını, eşinin en son gittiği yer olan büyükelçiliğe başvuru yapmasına rağmen bilgi verilmediğini, bu yüzden de öfkelenip büyükelçiliğe saldırdığını” söylüyor.
Saldırganın İran devlet televizyonunda konuşturulması, İran devletinin saldırıyı aile içi kavga olarak göstermek istediğini ispatlıyor. Ancak İran ve Azerbaycan arasında son dönemde yaşananlar ve geçmişte İran’da farklı ülkelerin büyükelçilerine yönelik terör eylemleri düşünüldüğünde, saldırıyı bir 3. sayfa haberiyle açıklamak komik kaçıyor.
İran kendi ülkesindeki büyükelçilikleri korumaktan aciz ve bu konuda sicili çok kötü olan bir ülke durumunda. 2006 yılında Tahran’daki Danimarka, Fransa ve Norveç büyükelçiliklerine; Kasım 2011’de Tahran’daki İngiltere Büyükelçiliği’ne ve Ocak 2016’da Tahran’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği’ne yapılan saldırılar İran’ın kendi topraklarında misafir bulunan diplomatlara ne derece sahip çıktığını gösteriyor!
Büyükelçiliklere yönelik yapılan saldırıların sıklığı; İran Devletinin bu tarz saldırılara göz yumduğu ve eylemleri bizzat organize ettiği iddialarını güçlendiriyor.
Molla rejimi düşmansız ayakta kalabilecek bir rejim değil ve bekası için sürekli olarak yeni gerilimler üretmek zorunda. İran’ı sarsan büyük eylemlerin bitmek bilmediği, idamların bile halkı engelleyemediği bir dönemde böylesi bir uluslararası gerilime mollaların ihtiyacı var.
Peki molla rejimi neden İsrail ve ABD varken Azerbaycan üzerinden bir çatışma üretmeye çalışsın? İsrail ve ABD üzerinden yaşanılan siyasi gerilim İran geleneksel siyasetinde önemli bir yer tutsa da, molla rejiminin kendisini bu gerilimin üzerine inşa ettiği artık daha net biçimde görülüyor. Oysa Azerbaycan’la yaşanılacak yeni bir çatışmanın etnik bir yönü de bulunduğu için leyhte bir kamuoyu yaratmak çok daha kolay.
Mollalara karşı olan toplumun farklı kesimlerinde “İran’ın bölünmesi” senaryosu endişe verici. Bu açıdan bakıldığında İran-Azerbaycan gerginliğinin iç siyasete olan yansımaları, İran-İsrail çatışmasının yarattığı yansımalardan daha farklı olacak.
Azerbaycan’ın son dönemde İsrail’le geliştirdiği ilişkiler ve buna bağlı olarak İsrail’e ilk büyükelçinin atamasının yapılması, askeri alanda artan işbirliği; molla rejiminin Azerbaycan’ın İran’ı bölmeye çalıştığı propagandasını daha da kolaylaştırıyor.
İran yönetimi “kuşatılma” senaryolarını daha fazla gündeme getirecek ve ülkenin her yerinde ortaya çıkan büyük toplumsal eylemleri bununla ilişkilendirecek. Böylece eylemlerin “etnik amaçlarla” yapıldığı ve “Büyük İran Devletinin” hedef alındığı söylenecek.
Molla rejiminin kendisini korumak amacıyla Fars milliyetçiliğine dayanarak böylesi bir etnik kartı öne sürmesi güçlü bir olasılık.
Son iki senede Azerbaycan sınırında yapılan 4 farklı askeri tatbikat, mollaların mevcut çatışma
ortamını bilerek ve isteyerek arttırdığını gösteriyor.
Bu gerginliğin daha da büyümesi bölgedeki tüm siyasi dengeleri değiştirebilir.
Türkiye her ne kadar saldırıdan dolayı İran’ı kınasa da, AKP iktidarının Rusya’ya olan bağımlılığından dolayı İran’a tavır alabilecek bir konumda değil. Burada belirleyici güç Rusya. Hem İran hem de Türkiye, atacakları adımları Rusya’nın onayından geçirmek durumunda.
Tayyip Erdoğan’ın böyle bir terör saldırısının ardından, Suriye’deki gelişmeler için İran’ın da katılımıyla yeni bir sürecin başlaması çağrısında bulunması bu bağımlılığın ispatı.
İktidarın göstermelik olarak İran’ı kınaması hemen ardından da İran’la masaya oturmaya çalışması, AKP tarzı Türkçülüğün ne kadar trajikomik bir tiyatro olduğunu da ortaya koyuyor.