İslamcılığın gündemi dönüp dolaşıyor, eninde sonunda mutlaka kadınların özgürlüklerini kısıtlamaya ve türban siyasal simgesine geliyor. Geçtiğimiz yılın Eylül ayında başlayan ve İran’ı aylarca sarsan eylemlerin çıkış noktasında, Mahsa Amini adlı bir genç kızın molla faşizminin katilleri tarafından, başını uygun örtmediği gerekçesiyle işkenceyle öldürülmesi vardı. Şimdi İran’da eylemler durulmuş olsa da siyasal ve toplumsal atmosfer, eylemlerin öncesine göre epey farklı. Mollalar tutuklamalara, polis şiddetine, işkence ve idamlara rağmen psikolojik üstünlüğü geri kazanabilmiş değil ve gerçekte İran, her an yeniden patlamaya hazır bir toplumsal gerginliğin üzerinde oturuyor.
Eylemlerin hemen ilk anlarından itibaren İranlı kadınlar, rejimin siyasal sembollerinin başında gelen zorunlu başörtüsünü, “hicab”ı reddettiler. Kadınların ve gençlerin özgürlük mücadelesinin temelinde, molla faşizminin bu kölelik simgesinden kurtuluş vardı. Şimdi ödenen çok ağır bedellerin ardından rejimin zorunlu türban dayatması, fiilî olarak birçok yerde, özellikle de büyük şehirlerde ve gençler arasında rafa kaldırılmış durumda.
Faşist mollalar ise bunu hâkimiyetlerine ve teokratik oligarşilerine karşı en büyük tehdit sayıyorlar. Haklılar da… Çünkü her rejim siyasi sembolleriyle var olur. Buna karşı harekete geçen rejimin ilk hamlesi geçtiğimiz aylarda yüzlerce kız öğrencinin okullarında “faili meçhul” bir şekilde zehirlenmesi olmuştu.
Şimdiyse yeni adımları; zorunlu türbanı reddeden kızların, orta ve yüksek eğitim haklarının ellerinden alınması. Üniversitelerin bağlı olduğu Bilim, Araştırma ve Teknoloji Bakanlığı ile diğer eğitim kurumlarını yöneten Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı iki ayrı duyuru ile başını örtmeyen kızların eğitim alamayacağı açıklandı.
Buradan yapacağımız çağrı; Siyasal İslamcılığın temel simgesi türbanı bir “özgürlük ve hak” meselesi iddiasıyla on yıllardır Türkiye’de kullanmış kesimlere. Türkiye’de yıllardır tüm siyaseti “türban” ve “türbanlı kızların eğitim hakkının özgürlük ve insan hakları meselesi” olduğu söylemi üzerine kuran İslamcı, “özgürlükçü” vs. tüm kesimleri, samimiyetle İran’ı eleştirmeye davet ediyorum. Gerçekten de buradaki mücadelenizde çok az da olsa kızların eğitim hakkını savunma amacınız olduysa (ki hiç sanmıyorum…) buyurun bu komşu ülkenin kızlarının eğitim alma hakkını da savunun.
Bir kere de İran Büyükelçiliği’nin ya da İran’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nun önüne gidip açıklama yapın. “Bizim için türban siyasal simge değil, biz gerçekten de sadece kızların eğitim haklarını savunmuştuk, şimdi de tutarlı olmak için İran’ı protesto ediyoruz,” deyin. Çok şey mi istiyoruz? Eğer zamanında Beyazıt Meydanı eylemlerinde çok yorulmuşsanız, sokağa çıkmak isteksizliği içindeyseniz kendi parti, dernek, vakıf binalarınızda da davet ettiğiniz basın mensuplarına bir iki kelam edebilirsiniz.
Tabii ki buradaki Sünni Şeriatçımızın Şii İran aşkı bir kez daha ağır basmazsa ve yıllardır siyasal simge olarak istismar ettiği türbanın kendisine sağladığı nimetlerden az da olsa vazgeçmeye cesaret edebilirse…
Ama olmaz…
Çünkü İslamcımızın en temel niyeti kızlara eğitim aldırmak filan değil, doğrudan onları köle edip eve kapamak, bu arada türban sembolünü de elden düşürmemek, sonuna kadar istismar etmek ve iktidarda kalmaktır.