Sultan Abdülhamit, İslamcılar açısından çok kullanışlı bir mağduriyet malzemesine dönüştü. Abdülhamit’in adının geçtiği her tartışma İslamcıların güncel siyaseti için propaganda unsuru olarak kullanılıyor.
Tıpkı Türk Millî Kadın Voleybol Takımı oyuncusu Ebrar Karakurt’un sosyal medyadaki “Boş yapma Abdülhamit” paylaşımının İslamcılar tarafından büyük bir kampanyaya dönüştürülmesi ve Ebrar’ın hedef alınması gibi…
Sultan Abdülhamit’in bu derece önemli bir sembol haline gelmesinin temel sebebi, İttihatçılar tarafından tahtından indirilerek sürgüne gönderilmiş bir padişah olması. Siyasetin merkezine “askerî vesâyet” kavramı koyan İslamcılar açısından, İttihatçılar ve Abdülhamit arasındaki mücadele vazgeçilmeyecek bir propaganda aracına dönüştü.
Bazı yazarlar Türk sağındaki Abdülhamit sevgisinin kökenini, “Osmanlı’nın taşrayı ihmal etmesi ancak Abdülhamit’in taşraya gösterdiği büyük ilgi ve Anadolu insanına saray kapılarının açılması”yla açıklamaya çalışıyor.
“İstanbul’a alınmayan Yörükler, demiryollarıyla Anadolu İstanbul bağlantısının kurulması ve taşrada açılan okullar” gibi sebeplerle Abdülhamit’in halk tarafından sevilen bir padişah haline geldiği ileri sürülüyor.
Halkla bağları çok güçlü olan “sivil” Abdülhamit ve ona engel olmaya çalışan İttihatçıların kurmaya çalıştığı “bürokratik oligarşi”.
Sanki Abdülhamit’i değil de Tayyip Erdoğan’ı anlatıyor gibiler.
Ebrar gibi Abdülhamit’e “dokunduranlar”, padişahı zorla tahtından indiren İttihatçılığın darbeci uzantılarına dönüşüveriyor(!)
Tıpkı bugünün İslamcıları gibi Sultan Abdülhamit’i var eden şey de Osmanlı bürokrasisine karşı duyduğu şüpheydi.
Abdülhamit, Sultan Aziz’in Meşrutiyet taraftarları tarafından tahtan indirilmesini ve ölümünü unutamıyor, geleceğini bu güçlerle girişeceği hesaplaşmaya bağlıyordu.
Meşrutiyetin mimarlarından Mithat Paşa’yı Sadrazam olarak görev yaptığı sadece 43 günün ardından sürgüne göndermesi de böylesi bir korkunun sonucuydu.
Çok güçlü olduğu söylenen “Kızıl Sultan” aslında korkuyordu ve tarihe geçen despotizmi bu korkunun bir sonucu olarak oluştu.
İslamcıların, “Abdülhamit’in yalnızlığı” olarak yazmaya çalıştıkları senaryo Abdülhamit tarafından bilinçli biçimde tercih edilmişti. Abdülhamit yalnızdı çünkü kimsenin yanına yaklaşmasını istemezdi.
Tüm bu güncel meselelerin dışında Abdülhamit İslamcıların “güçlü bir tarihsel figür” ihtiyacını da karşılıyor.
Atatürk’ü Osmanlı saltanatının bir ardılı olarak göstermesi çabası, Abdülhamit’i, “Kurtuluş”un temellerini atan “esas” devlet adamı haline getirmek için!
Sultan Vahdettin gibi İngiliz donanması sayesinde kaçan bir padişaha böyle bir elbise giydirmek daha zor olurdu. 19 Mayıs’ı bir “devlet operasyonu” olarak göstermek isteyen teoriler açısından Abdülhamit daha uygun bir padişah.
İslamcıların tarihsizliklerinin yarattığı boşluk ve Atatürk’ün reddi, Abdülhamit’le birlikte aşılmaya çalışılıyor. Atfedilen bu kutsallık tam da bu uyduruk tarihin kabul edilmesi için…