İstanbul’da deprem ne zaman ve kaç büyüklüğünde olacak?
Temel tartışmamız artık bu.
Deprembilimciler bu konuda ikiye ayrılmış durumda, bir kesim 7’den büyük, hatta 8’den büyük bir deprem olacağını iddia ediyor. Diğer bir kesim ise en fazla 6.5’lik bir deprem olacağını düşünüyor ve bunu ifade ediyor.
Her meselede olduğu gibi bu konuda da bölünmeyi ve kamplaşmayı başardık yani!
Kim doğru söylüyor, kime inanalım sorusundan daha önemli bir sorumuz var aslında; bilim adamının veya bilim kadınının sorumluluğu nedir?
Bu sorunun cevabı açık aslında: Bir bilim adamı veya bilim kadınının tek sorumluluğu vardır; hakikati söylemek! Hakikat ne ise, üzerine hiçbir şey eklemeden ve hiçbir şey çıkartmadan, abartmadan ama aynı zamanda önemsizleştirmeden, sadece ve sadece gerçeği söylemek!
Gerisini topluma bırakmak…
İstanbul depremi konusunda bir bilim adamı bu depremin boyutunun en fazla 6.5 olacağını düşünüyorsa ne yapmalıdır?
Ben 6.5 olacak dersem toplum rahatlar, rehavete sürüklenir, depreme yeterince hazırlık yapılamaz diye düşünerek, şu 6.5’u 7.5 yapayım da insanlar korksunlar ve depreme hazırlansınlar diyebilir mi?
Bunu derse, bilime ihanet etmiş olur, mesleğine ihanet etmiş olur ve aynı zamanda topluma da ihanet etmiş olur. Bu sadece yalan söylemek değildir, toplumu maniple etmektir, siyasal bir ahlâksızlıktır.
Bu siyasal ahlâksızlığın tam tersi örneğini pandemi döneminde yaşamadık mı?
Pek çok bilim adamı ve kadını pandeminin tehlikesini görüp uyarırken, bir kısım siyasetçi bu işe karışıp toplumu korkutmayalım diyerek gerçekleri gizlemedi mi? Ve bizler de gerçeklerin gizlenmesine karşı çıkmadık mı?
O gün toplumu korkutmayalım şeklinde ortaya çıkan siyasal cinlik bugün toplumu korkutalım şeklinde ortaya çıkıyor. Bunlar, siyasal fikirlerdir, bilim adamları ve bilim kadınları bu tür siyasal taleplere kulaklarını tıkamalı, sadece gerçeği söylemelidir.
Toplumu korkutmak, bilimsel bir yöntem olamaz, bilime ihanettir. Daha beteri, bilimi büyüye dönüştürmektir, bir tür cin çıkarma, şeytan taşlama faaliyetidir.
Demek ki öncelikle bu konuda anlaşmalıyız; deprembilimciler ne düşünüyorlarsa bunu söyleyecekler.
…
İyi ama biz kimin doğru söylediğini nasıl bileceğiz o zaman?
Çok basit, her iki tarafı da dinleyeceğiz, ortaya sundukları tezlere değil bu tezlerin temeline, yani kanıtlarına bakacağız. Yani şu anda yaptığımızı yapmayacağız, tezleri değil olguları tartışacağız. Yani fayları.
7’den hatta 8’den büyük deprem olacak diyenler, 99 sonrasında çizilen bir Marmara fayı üzerinden hareket ediyorlar. Le Pichon’un fayı tüm Marmara’yı boydan boya geçen bir fay, tümüyle kırılırsa gerçekten de 7’den büyük deprem üretir. Çünkü depremin boyutu, fayını uzunluğuyla doğrudan bağlantılı.
Ama 6.5’tan büyük deprem olmaz diyenler Le Pichon’un fay haritasının yanlış olduğunu, Marmara’da yapılan diğer çalışmalarda artık tek bir fay olmadığının ispatlandığını, üç ayrı fay olduğunu uzun süredir iddia ediyorlar. Eh, eğer doğru buysa gerçekten de İstanbul’da öyle 7’den büyük deprem olmaz.
Konuyla ilgili olanlar bu iki tezin uzun süre tartışıldığını bilir. Ama aslında bugün tartışma bitmiş sayılır. Çünkü Marmara’da tek fay olmadığı, üç parçalı bir fay olduğunu ilk gruptakiler bile kabul ediyor. Ama yine 7’den büyük deprem olacak diyorlar.
Neye dayanarak mı?
Bu defa bu üç fayın peş peşe, birlikte kırılacağını iddia ediyorlar. Yani demek istedikleri, fay bizim tezimize uymazsa biz fayı tezimize uydururuz diyorlar. Hani hep dalga geçilen, belediyelerin fayın yerini değiştirme kararı gibi bur durum.
Buna, bilimsel sorumluluk mu denir, toplumsal sorumluluk mu denir, yoksa bilimsel yobazlık ve toplumsal şarlatanlık mı karar sizin…
…
Kararınızı vermeden önce bu iki tezin önde gelen savunucularını da tanımalıyız.
İlk tezi savunan isim Celal Şengör.
7’den, 8’den büyük hatta 9 şiddetinde deprem olacak diyor. Diyor ama 9 şiddetinde depremde ilk yok
olacak yerlerden Yeşilköy’de oturuyor. Demek ki 9’luk depremden ya korkmuyor ya da büyük deprem olacak derken yalan söylüyor.
Kenan Evren hayranı Celal Şengör’ün, 12 Eylül darbecilerine verdiği desteği de, bu darbecilerin Cizre’nin Yeşilyurt köylülerine dışkı yedirmesini savunduğunu da biliyoruz. Dışkının protein olduğunu utanmadan söylemişti.
İkinci tezi savunan isim ise Şener Üşümezsoy.
6.5’tan büyük deprem olmaz diyor ama halkı uyarıyor; 6.5 olsa bile İstanbul’un heyelan bölgesi olduğunu ve yıkımın çok büyük olacağını söylüyor. İstanbul’da Moda’da mütevazi bir evde oturuyor. 6.5’tan büyük deprem olmayacağını iddia ettiği için de evinde oturmaya devam etmesi gayet tutarlı.
Ek olarak belirtmeliyiz: Celal Şengör işadamı ama Şener Üşümezsoy sadece bilim adamı.
Şimdi kararı siz verin: Celal Şengör gibi halka bok yedirilmesini savunan bir insanın, halkın canını ve güvenliğini savunarak büyük deprem olacağını söylediğine nasıl inanılır?
Şener Üşümezsoy ise aynı zamanda tarihçi. Binlerce yıllık Türk tarihini savunan ve bunun için çalışan biri var karşımızda. Neden savunduğu Türklüğün ve Türk halkının bir depremde yok olmasına göz yumsun ki?