İsveç’in NATO’ya katılım protokolü, dün TBMM’de onaylandı. Böylece Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin uzun zamandır sürdürdüğü bir esip gürleme kalemi daha listeden atılmış oldu.
346 katılımlı oturumda oylamanın sonucu, 55’e karşı 287.
EVET verenler, Komisyon görüşmesindekiyle aynı: AKP, MHP ve CHP.
AKP’nin durumu, başlangıçta da belirttiğimiz gibi.
Yanlış hatırlamıyorsunuz. AKP, Tayyip Erdoğan liderliğinde bir bütün olarak Finlandiya ile birlikte ama ondan daha çok İsveç’i diline doladı.
İsveç, Kur’an yakanların, terör örgütlerinin, Mehmetçiğimize kurşun sıkanların karargâhıydı. “Sağlam irade” (!) Erdoğan, dışarıda dik duruyor, Türkiye’nin kararlılığının altını çiziyor, İsveç’i yerlerde sürünmekten beter ediyordu.
Gördük sağlam iradeyi!
Üstelik NATO açısından baktığımızda İsveç, NATO’nun kucağına koşa koşa atlayan eski Doğu Bloğu ülkeleri gibi alelacele bir siyasi-askeri muhtaçlık içerisinde de değil.
Konu Meclis Dışişleri Komisyonu’ndan geçtiğinde konuyu ele almış, İsveç’in zaten fiilen NATO şemsiyesi altında olduğunu, bu üyeliğin İsveç’in söz hakkı ile ödüllendirilmesinden ibaret olacağını anlatmıştım. (https://www.turksolu.com.tr/akp-pkk-ussu-isveci-natoya-aliyor/)
İsveç, söz verdiği üzere PKK veya PYD’ye desteği kesmeyecek. Erdoğan’a F-16’lar gibi son derece acınası bir havuç uzatarak İsveç adına pazarlığı yürüten ABD, PKK’nın ve PYD’nin en büyük hamisi. ABD vazgeçmiyor. İsveç niye vazgeçsin?
Yunanistan, sırf adı yüzünden Makedonya’yı NATO kapısında tam 10 yıl bekletmişti. Makedonya, büyük siyasi krizlerden sonra anayasa değişikliğiyle adını Kuzey Makedonya yaptı da Yunan vetosu öyle kalktı.
Daha geçen hafta, Kızıldeniz’deki çokuluslu görev gücüne gidecek fırkateynindeki subay kadrosu ödünün korkusundan istifa eden, devlet bile olmayan Yunanistan yaptı bunu!
AKP’deki NATO’culuğun seviyesini buyurun siz hesap edin. Kuşkusuz bu NATO’culuğun ardında çok mahrem, çok ailevî, çok sakıncalı pürüzler, FBI’da, DEA’de, New York mahkemelerinde bekletilen dosyalar var.
AKP’nin NATO’culuğuna tam kadro destek olan MHP’ye diyecek hiçbir şey yok. Bahçeli’nin Kandil’e benzettiği Stockholm, 6 ay sonra Hira mağarası kadar Müslüman, Tanrı Dağları kadar Türk olmadığına göre MHP, dün Kandil’e EVET demiş oldu! Ozan Ârif boşuna sormuyordu, “Değişen ben miyim yoksa onlar mı?” diye.
Özgür Özel’in dümene geçtiği CHP ise, intiharının bir başka aşamasını dünkü oylamada sergiledi. PKK terörüne karşı ortak bildiriye imza atmamakla “ezber bozduğunu” zanneden CHP, dün de Erdoğan’ın resmen meclise sipariş gibi gönderdiği tasarıyı “tıpış tıpış” onaylayarak ne kadar cevval (!) bir anamuhalefet olduğunu ispatladı!
Oysa üzerinde tepinilecek, sakızı çiğnenecek, günlük politikadan muntazam propagandaya kadar etinden sütünden faydalanmak ve kamuoyunu kazanmak için İsveç’in NATO üyeliğinden daha iyi verimli konu mu var?
Gerçi kime anlatıyoruz ki? Anayasa’ya göstermelik bir mitingle bile sahip çıkmaktan vazgeçenlere mi?
Aslında CHP’de basit mantık bile iflas etmiş halde. Bakın, CHP’li Oğuz Kağan Salıcı ne demiş:Önce;
“AKP’nin uygulamış olduğu siyaset her ne kadar yanlış olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarları ile İsveç’in NATO’ya üyeliği örtüşmektedir.”
Sonra;
“Acaba bu 5 genişleme sırasında Türkiye ne kazandı? Bulgaristan, Romanya, Slovakya, Slovenya, Estonya, Letonya, Litvanya, Arnavutluk, Hırvatistan, Karadağ, Kuzey Makedonya ve Finlandiya’dan ne alındı? Bu 12 ülkenin 9’u Avrupa Birliği üyesi, hangisinden Avrupa Birliği üyeliği konusunda destek alabildi Türkiye? İktidar bu konulara bir açıklık getirmeli ya da daha önceki 5 NATO genişlemesinde Türkiye’ye çok büyük kazanımlar sağlamış gibi bir rol yapmayı bırakmalıdır.”
Salıcı, aynı konuşmada hem NATO genişlemesinde Türkiye’nin çıkarlarının örtüştüğünü hem de Türkiye’nin hiçbir çıkar sağlamadığını art arda telaffuz etmiş. Ne diyelim? Allah yardımcısı olsun. Çok zor.
Akşener liderliğindeki İyi Parti’nin ise hakkını verelim. Hem Komisyon’da hem de dünkü Meclis oylamasında gerçekten Türkiye’nin çıkarlarını gözeten, TBMM’nin İsveç Krallığı’nın ve “Sultan” Erdoğan’ın noterlik bürosu olmadığını eylemle bildiren tek ciddi aktör onlar oldu.
Bugüne kadar İyi Parti’ye ve Meral Akşener’e “NATO’cu”, “sağcı”, “Amerikacı” yaftası vuran, önemli kısmı da CHP taraftarı, trolü, arpacısı konumundaki isimlerin utanıp özeleştiri vermesini beklemiyoruz.
Belirleyici olmasa da tam tersi konumdan DEVA ve Gelecek Partililerin EVET oylarını da göz önünde tutmalıyız.
Özellikle Gelecek Partili İsa Mesih Şahin’in evlere şenlik açıklamasını buraya koymamak olmaz. Siyasal İslamcı kafanın nasıl işlediğini, illa ki kaçınılmaz ve zorunlu olarak Türk düşmanlığına tekabül ettiğini göstermesi açısından bulunmaz bir nimet olmuş:
“Gelecek Partisi olarak ülkemizin ve milletimizin menfaatlerini ilgilendiren her konuda TBMM’de yapıcı bir siyaset anlayışı ortaya koyuyoruz. İsveç’in Gazze’de insanlık suçuna maruz kalan mazlum Filistinlilerin yanında yer alan tutumunu da olumlu bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.”
Neymiş efendim? İsveç, Gazze’de Filistin’e destek olmuşmuş…
Valla, PKK’ya da on yıllardır parasal, diplomatik, askeri her türlü destek oluyor İsveç. Bu önemli değil mi? Ama işte Davutoğlu’nun yamuk kafasıyla hareket eden bir siyasal İslamcıysanız değil.
AKP’nin farkı, belli etmemesi. Yoksa bunun adı bellidir. Gelecek Partililer, mahalle yanarken saçlarını taramayı tercih etmiş!
Bunlar dışında Saadet Partisi’nin, DSP’nin, Finlandiya oylamasına katılmamış olmak gibi devasa bir falso vermiş olmalarını unutmamakla bilikte TİP’in, EMEP’in, Yeniden Refah’ın, hatta Hüda Par’ın bile söylemleriyle tutarlı biçimde HAYIR oyu verdiğini belirtelim.
DEM’in tavrı ise aynen Komisyon’daki gibi olmuş. Bir kısmı katılmamış. Katılanlar ise RET oyu vermiş. Fakat gerekçe ilginç. Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’in ifadelerinden anlıyoruz ki AKP’nin bu süreçte İsveç’in önüne PKK meselesini öne çıkarmasından rahatsız olmuşlar. Yani İsveç’e değil, AKP’ye tavır yapıyorlar. Bu da PKK’yla nikahlı olup AKP ile açık ilişki sürdüren bir siyasi hareket için son derece tutarlı.