Türkiye’deki gasp rejiminin adeta millete bayramı zehir edercesine sürdürdüğü işgallerin ve hukuk darbesinin arasında ülke dışında da bu gidişata etki edebilecek bazı gelişmeler yaşanıyor. O nedenle, Cuma günü başlığa taşıdığım konjonktürel etki hususu üzerinde durmak istiyorum.
Trump ve ekibi öylesine kendini aşmış durumdaki, en yetkili ağızlardan hatta bizatihi kendi ağzıyla mecbur kaldıkları takdirde istediklerini zorla(!) alacaklarını ifade etmekte bir sakınca görmüyor. Bunu yaparken verdikleri örnekler ise oldukça çelişki ve tehditkâr.
Örneğin geçen hafta Grönland‘da durum tam istedikleri gibi gitmedi, daha doğrusu kötüye bir gidiş var. Yardımcısını göndermişti adaya ama ziyaret büyük tepkiyle karşılandı. Bu arada Danimarka‘da da bu saldırgan politikaya karşı protestolar oldu. Pekâla Danimarka gibi bir ülkenin protestolarını umursayacak bir yönetim veya devlet değiller ama kamuoyu yoklamalarına göre ABD’deki halk da Grönland’ın ilhakını istemiyor. İşte bu üst üste gelen olumsuzluklar bariz şekilde morallerini bozmuşa benziyor.
Benzer saldırganlık politikası çok daha tehlikeli bir biçimde İran’a karşı da uygulanmakta. İran’a tehdit aslında Türkiye’yi de bağlayan bir tehdit ve gelinen noktada an itibarıyla öngörülemeyecek boyutta yeni bir krizle karşı karşıya olduğumuz da çok açıktır.
Bu arada Türkiye’deki rejimin tüm itirazları sert bir biçimde bastırmada, cezalar yağdırmada ve sansürdeki gayretine baktığımızda bazı detaylar gözlerden kaçmasın. CENTCOM komutanının nezaretinde Suriye’deki unsurlarla yapılan görüşmelerin nahoş kokuları yayılmaya başlamışken, teröristlerle işi bir an önce pişirme telaşı ve DEM-MHP cıvıklığındaki iğrenç bayramlaşma trafiği milletimize ihanette ne kadar ileri gidilebileceğini bir defa daha göstermiştir.
Özetle gasp rejiimi Türkiye’yi esir almış ve kendi çaresizliğine bir çare olarak ülkeyi kurban etmekte bir beis görmemektedir. Gelecek nesilleri bile büyük bir yük altına sokacak derecedeki hayati hatalar zincirine bu sıkışmışlıkla İran yanlışını da ekleyecekler belki ama emin olun yine de rejimlerini kurtarmaya yetmeyecektir bu çabalar.
Tabii bunlar yaşanırken Suriye’deki eşkıya Colani de fırsattan istifade bir kabine ilan etti. Yaptığı iş ne Kürtleri memnun etti ne de Türkmenleri. Birkaç hafta önce Mazlum Abdi ile el sıkıştıklarında bu yalnızca Kürtler için değil kendisi için de bir fırsattı ama şimdi Suriye’de makul bir birlikteliğin olmayacağı daha belirgin hale gelmiş oldu. Ayrıca bölgede İsrail’in amansız saldırıları ve ABD’nin bu tecavüze mutlak desteği yakın gelecekte de oradaki halklar açısından her şeyin bugünden daha felaket olacağını gösteriyor.
Ancak İran planını etkilemesi muhtemel bir şey var. Rusya’dan ziyade belki Çin faktörü devreye girebilir. Çin şimdiye kadar susmuş ve çeşitli vesilelerle Amerikan yayılmacılığına karşı fiili bir itiraz geliştirememişti. Fakat artık şartlar duruma müdahil olmasını mecbur kılacak noktaya gelmiştir zira İran, Çin endüstrisi için çok önemli bir ham madde tedarikçisidir. Ukrayna krizinde Çin doğrudan Rusya’nın tarafında olmadı ve aslında bunun birkaç farklı sebebi vardı. Ama özellikle de Avrupa’nın, ABD’nin zorlamasıyla getireceği ekonomik ambargoya takılmamak için böyle hareket ettiği düşünülebilir. Ancak bugün Avrupa ve ABD arasındaki husumetin bu kadar net olduğu bir ortamda Çin’in eli rahatlamıştır.
Trump yönetiminin tüm yazılarda kritik ettiğimiz yaklaşımları “üçüncü dönem” çıkışıyla bir boyut daha kazandı. Otokratik rejimlerde rastlanan bu türden heveslere yabancı değiliz ancak “iki dönem kuralı ” olarak 1945’ten beri devam eden kuralı nasıl aşacak orası muamma. Yardımcısıyla yer değiştirerek seçime gideceğini söylüyor ancak engel teşkil edecek bir yasa bulunmasa bile Putin’den hatırladığımız bu yöntem, ABD açısından biraz tuhaf. İşin doğrusu, ABD müesses nizamındaki doktrinel değişikliğin kalıcı hale gelip gelmediğini görmek bakımından önümüzdeki zamanlarda bu Trump faktörünü ve yapacaklarını da iyi izlemek gerekecektir.
GROK ile bir söyleşi
Çin’le başlatacakları savaşı bu kadar net bir biçimde ilan etmeleri ve her yeri aynı küstah tavırlarla taciz etmeleri, çok ifade edilmese bile içinde bulundukları zor durumu daha da açık ediyor. Uzunca bir süre daha önde götürecek de olsalar zemin altlarından kayıyor. Bunu birkaç gün önce X platformundaki yapay zekâ Grok’a da sordum. Elon Musk gibi düşünmüyor anlaşılan ki, “Gerginlik bir yerden sonra azalacaktır, savaşa vardıracağını düşünmüyorum…” gibi şeyler söyledi. Yani Trump’un kof(!) olduğunu ima etti. Kendisi de bana sorular sordu ve en sonunda bayramımı tebrik etti. İşte böyle. Ben de sizlerin bayramınızı kutluyorum bu vesileyle.
Şimdi yeni ABD’nin hâkim dış politika doktrini ne kadar Trumpist’tir, değişim devam edecek mi yoksa bu çerçevede bir yerde mi şekillenecek ve küresel etkileri neler olacak, mevcut gelişmeler ışığında bunları ölçümlemeye çalışacağız.
“Kuzeyin Oğlu” hep dik yürüdü
Ulusça karanlık koridorlarda ilerlerken büyük sanatçılarımızın ardı ardına vefat haberleriyle daha da sarsılıyoruz. Volkan Konak‘ın ani vefatı birçoğunuz gibi beni de üzdü kuşkusuz. Fakat şurası gerçek ki, kendisi hiç eğilmedi. Ve işte o sebepledir ki, Kuzeyin Oğlu yalnızca eserleriyle değil korkusuzluğuyla da hep hatırlanacak. Kendisine Allah’tan rahmet dilerim. Ailesinin ve sanatsever yüce milletimizin başı sağ olsun.