Günümüzde buradaki iki kavram İmamoğlu olgusu üzerine odaklanıyor. Bunların çözümlemesi yapıldığında birinci bakış açısı kent uzlaşısının PKK ve Dem açısından anlamının Izady’den beri belirtilen İstanbul, İzmir, Adana, Mersin gibi en büyük Kürt kitlesinin bulunduğu şehirlerinde Kürtlerin kantonal örgütlenmesidir. Bu eski bir stratejidir ve güneydoğuda özerklikten daha çok öne çıkar. Kent uzlaşısı döneminde açıklamıştım. İstanbul’da Dem’in yüzde 6 oyu vardı. Bunun yarısı Dem adayına, yarısı da İmamoğlu’na gelmişti. Dem’in daha yüksek oy alması Başak Demirtaş’ın adaylığıyla söz konusu olabilirdi. Fakat bu, Kandil ve Avrupa tarafından reddedildi. Bu dönemde Apo ile Kandil arasındaki farklılaşmayı vurgulamıştım. Dem’in yüzde 3 oyu için belediye meclislerinde bu oydan çok fazla oranda verilen üyeler ve Esenyurt gibi yerlerde başkanlıklar verildi. Dem daha çok meclis üyeliklerine önem vermişti. Bunu konseylere dönüştürerek kantonal adımları atmanın yanında belediyelerdeki ekonomik döngüye girmeyi de istemişlerdi.
Bu dönemde CHP’nin politikasının yanlışlığını vurgulamıştım. Bugünkü kayyum atama noktasına giden yolun eleştirisiydi bu. Fakat CHP bunları analiz edemedi. Öyle bir siyasal derinliği yoktu. Dem’in temel kadroları olan Ahmet Türk, Leyla Zana ve Demirtaş’ın vurgusu CHP ile ittifakın kendilerine çok katkısının olmadığıydı. Ancak Erdoğan’la uzlaşmakla kendi stratejilerini geliştirecek taktikleri üretebileceklerini düşünüyorlardı. Bunları defalarca yazılarımda belirttim. Hüda Par ile yapılan ittifakın bugün AKP ve MHP’ni Dem ile yaptığı ittifakın ilk adımı olduğunu o dönemden belirtmiştim. Bu ittifaka Babacan ve Davutoğlu’nun da eklenerek seçim yasasının çıkarılması ve Erdoğan’ın adaylığının önünü açacaktı. Kürtler de Karadeniz ve İç Anadolu burjuvazileri gibi büyükşehirlerde merkezi ihaleleri alacaktı.
İmamoğlu’nun kent uzlaşısından tutuklanmaması ve kayyum atanmamasının nedeni Cumhur İttifakı ile Dem, PKK, YPG arasındaki uzlaşmanın sonucudur. Böylece Dem’in suçlanması da engellenmiştir. Apo da teröristbaşı olmaktan PKK’nı kurucu lideri olarak tanımlanmaya getirilmiştir. İmamoğlu buradan suçlansa ucu Dem’e de dokunacaktı. Diğer yandan ekonomik bir şoku engellemek de istemişlerdir. Burada Mehmet Şimşek’in soğutucu müdahalesi tahmin edilebilir.
Önce İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve sonra tutuklanması sonrası başlayan kitle hareketi ve borsanın çöküşü, devlet hisselerinin de çökmesi iktidarı biraz da olsa frenlemiştir. Kitlelerin mobilize olması ve Dem’in kuyruğuna takılan hareketler ondan bağımsız sahaya inmiştir. Sonuçta ağırlık elinde Türk bayrakları olan ve “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diyen bir hareket oldu. Bu da solun Kürt hareketinin kuyrukçuluğundan 68’in ana çizgisine yönelmesi olarak görülmeli. Gezi’de Demirtaş zaten karşı olduğunu açıklamıştı fakat sonrasında PKK sadece provokatör rolüyle sahneye çıkmıştı.
Bugün Mansur Yavaş doğuda paçavra taşıyanlara pamuk şekeri veren polislerin Atatürk ve Türk bayrağı taşıyanlara tavrını eleştirmektedir.
Gerçekte Cumhuriyet kurulduğundan beri iki çizginin mücadelesi sürmektedir. Cumhuriyetçilik ve onun yanında laiklik ve üniter yapı yani Türkçülük vardır. Karşı tarafta adem-i merkeziyetçilik, İslamcılık ve Kürtçülük vardır. Burada iki tarz-ı siyaset vardır. Ama Atatürkçü parti olduğunu söyleyen CHP kendi ana çizgisinden uzaklaşmıştır. Bu yaptıkları da İmamoğlu’nun siyasi hayatının bitmesine, İstanbul’a kayyum atanmasına kadar sonuçlar vermiştir. İmamoğlu bugün Dem’in yüzde 3’ü için kendi siyasi hayatını riske attığını bilmektedir.
Demirtaş, Şeyh Sait’e sahip çıkarken CHP Kürt hareketinin İslamcılığını yine de fark edememekte ama AKP bunu görerek strateji geliştirmektedir. Apo ile yapılan ittifakta Kürtçülük ile İslamcılığın ittifakı kurulmuştur. Bunu anlamamakta ısrar eden CHP ise Mansur Yavaş’a itiraz etmektedir. Oysa aynen Gezi’de olduğu gibi bu olaylarda da tüm Türkiye ayaktayken doğu ve güneydoğudaki Kürtler yine yoktur. CHP, Ümit Özdağ ve Müsavat Dervişoğlu gibi müttefiklerin dışlamakla kalmamakta gerçeği gören tek CHP’li olan Mansur Yavaş’a adeta saldırmaktadır.
Özgür Özel Karadeniz’de Erdoğan’la rekabete girerse oy alamaz. Kürtlerin CHP safında yer almasının da artık Cumhur İttifakı – Apo işbirliğinden sonra şansı kalmamıştır. CHP’nin kent ya da Türkiye uzlaşısı bunun yanında Kürtler için pek bir şey ifade etmemektedir. Kaldı ki üniter yapı ve laiklik temelli CHP Kürtler tarafından reddedilmektedir. Oysa Erdoğan ile Demirtaş’ın yaklaşımları arasında temelde İslamcılığın belirleyiciliği anlamında hiçbir fark yoktur. CHP’nin gerçek çizgisi ise CHP’li olmadığı iddia edilen Mansur Yavaş tarafından temsil edilmektedir. Özgür Özel’in Türklerden ve Türkçülerden de oy alma şansı yoktur. İmamoğlu’nun ise Cumhur İttifakı – Apo ittifakından sonra Kürtlerden oy alma şansı kalmamıştır.
Mansur Yavaş’ın politikası üzerine yaptığımız analiz onun gerçek CHP çizgisini temsil ettiğini ve aslında milliyetçi Türklerin de çekim merkezi olabileceğini ortaya koyar. Burada laik, üniter devletçi ve Türkçü bir Mansur Yavaş CHP’si ihtiyacı vardır. Bu İmamoğlu’nun eklektik çizgisinden çok daha tutarlıdır.
Cumhur İttifakı’nın Dem ile ittifakıyla Türkçü, Kürtçü ve İslamcı bir uzlaşı yaratılmaya çalışılıyor ama Türkçülüğün, İslamcılık ve Kürtçülükle çelişkisi tarihseldir. Bu Osmanlı’dan beri geçerlidir.
Araplar, Kürtler ve Türklerden oluşturulmak istenen İslamcı tez kendini 1071’e, Malazgirt’e dayandırmaya çalışmaktadır. Karşı kutup ise Atatürk de kendini bulmuştur. Bu tarihsel bir çatışmanın tanımıdır. CHP’nin her iki taraftan da oy alması mümkün değildir. Bunu Kılıçdaroğlu Altılı Masa’da Macaristan örneğinde denedi ama yine başarısız oldu. Radikal demokrasi ve gökkuşağı ancak uyumsuzluk yaratmaktadır.
Özgür Özel ve CHP yönetimi Mansur Yavaş’a tavır alırken Kürt demokratları incitmemek kaygısı taşıyor ama gerçekte Kürt demokrat gibi bir tanımın da herhangi bir karşılığı yoktur. Devrimci demokrat, Mahir Çayan tezlerini savunan grupların teziydi. Sosyalist demokrasi, sosyal demokrasiden de farklı olarak işçi sınıfını temel alan grupların söylemiydi. Halk demokrasisi ise Maocuların kavramıydı. Kürt demokratlık tezi ise tamamen karşılıksız ve temelsiz bir çarpıtmadır. Bu Kürtçülerin ve İslamcıların sola eklemlendirilmesi için kullanılmıştır. Buna sarılmak bugünkü CHP kadrolarının sığlığına işaret eder.
Özgür Özel’in BBC’ye verdiği mülakat anlaşılmadan İngiltere’den aman bekliyor olarak yorumlanmaktadır. Fakat aslında Özel, Sosyalist Enternasyonal’in ikinci başkanı olarak yine aynı örgütün üyesi olan İngiliz İşçi Partisi’nden destek beklemektedir. Burada İngiliz devleti değil parti söz konusudur. Bu tip yorumları Vatan Partisi ve benzerleri yapmaktadır. Oysa beklediği sosyalist dayanışmadır. Sezar’ın hakkını Sezar’a vermeliyiz. Vatan Partisi’nin göremediği Erdoğan’ın Rusya gibi ABD ve Almanya ile de uyum içinde olduğudur. Onlar da Putin ile Trump uzlaşınca ABD’ye karşı çıkarken ABD kuyrukçuluğuna düşmüş oldular.
Sonuç olarak Saraçhane’de, Kadıköy’de toplanan gençler geçmişten çok farklıdır. Bunları Dem’lilerin sürüklediği gruplar oluşturmadı. Bunlar Türk bayraklı ve CHP’nin ötesinde İyi Parti ve Zafer Partisi söylemine yakın bir genç kitleydi. Türk gençliğinin bu yeni hareketinde Kürt hareketinin izi bile söz konusu değildi.
TİP, TKP gibi sol gruplar da Kürt vurgusu yapmamakla ve Dem’in, PKK’ın Cumhur İttifakı’yla işbirliğinden ayrıştılar. Burada yeni tip bir muhalif hareket filizlenmektedir. Kürtçü hareketlerse iktidara muhalif hiçbir harekete katılmamaktadır. Yeni filizlenen hareketle Mansur Yavaş çizgisinin bütünleşme ihtimali çok daha fazladır. Yönelim ulusal bir sola ama milliyetçilik yanı ağır basan bir şekildedir. En temel sloganları da “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” olmuştur.