Sosyal medya üzerinden özellikle “mülteci sorunu” üzerine paylaşımlar yapan 27 kişinin “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” ve “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamalarıyla gözaltına alınması Türk milletine verilen bir gözdağıdır.
Ergenekon operasyonlarından bu yana ansızın yapılan toplu gözaltıların işlevini iyice öğrenmiş durumdayız. Birbiriyle bağlantısız kişiler arasında şemalar çizerek “büyük resim” gösterme hevesi artık bir gelenek haline gelmiş durumda.
Söz konusu sosyal medya hesapları uzun süredir internetten yayın yapıyor ve bu yayınların ağırlığının çok önemli bir kısmını da “mülteci sorunu” oluşturuyor.
Yapılan paylaşımlara “dezenformasyon haber” demenin bir anlamı yok çünkü çoğu zaman bu hesaplar haber değil “video” paylaşıyorlar. Bu videoları da genellikle birbirlerinden alıyorlar ancak bu durum bir “iltisak” anlamına gelmiyor çünkü sosyal medya birbiriyle ilgisiz birçok insanın birbirlerinden bir şeyler kopyalayıp paylaştıkları bir mecra.
Yayınlanan videoların “eski” olması – velev ki algı amacıyla ortaya çıkarılması – bunların yalan olduğu anlamına mı geliyor?
Yani sınırdan ellerini kollarını sallayarak geçen, kamyonlarla mahallelere gelerek sokak aralarına dağılan mülteci videoları bilim kurgu muydu?
Çeteleşen mültecilerin sokaklarda gezerek bayraklarını açtıkları ve Türklere küfrettikleri paylaşımları da gözaltındaki sosyal medya hesaplarının yöneticileri mi yaptı?
“En fazla yüz bin Suriyeli gelecek” denilen Suriye İç Savaşı sonrasında kapıları milyonlarca mülteciye kapıları bu çocuklar mı açtı? Sınırdaki mayınları da mı bunlar temizledi?
Kamuoyu tüm bu yaşananları ana akım medyadan öğrenme şansına sahip olsaydı bu iş sosyal medyanın insafına zaten kalmaz; kimi zaman etkileşim amacıyla üretilen yalan haberler sorgulanır ve kimse itibar etmezdi.
Yalan haberin tek bir kaynağı vardır; gazetecilik yapılmasından rahatsız olan iktidarlar.
Bu dünyanın her yerinde böyledir. Çin rejimi bugün Doğu Türkistan’da yaşanan zulüm haberlerini “dezenformasyon” olarak nitelemiyor mu? Peki elinize bir mikrofon alarak Gulca’da sokak röportajı yapma imkanı var mı? Tabii ki yok. “Dezenformasyonun engellenmesi” sansürün gerekçesi haline gelmiş durumda. Ancak sansür varsa “yalan haber” yoktur, “gizlenen gerçekler” vardır.
Neden “yalan haber” en çok baskıcı rejimlerde üretilir?
“Yalan haber” dünyanın her yerinde yapılır ancak “yalan haber” baskıcı iktidarların sorunudur. Gazeteciliğin özgür olduğu yerde yalan ve gerçek birbirlerini bir şekilde dengeler ama gazeteciliğin olmadığı ülkelerde gerçeğin ortaya çıkma imkanı zaten yoktur.
“Cep telefonunun kayıt özelliği” artık baskıcı iktidarlar açısından büyük bir kabus haline gelmiş durumda. 10 saniyelik bir video gizlenen tüm gerçekleri ortaya çıkarabilme gücüne sahip.
Kaldı ki AKP seçmenini bile rahatsız eden mülteci sorunu kamuoyunda bilinir hale geldiyse ve bir duyarlılık yaratılmışsa, bunda gözaltına alınan sosyal medya hesaplarının yöneticilerinin önemli bir payı var.
Eğer bu tarz “çarpıcı” paylaşımlar yapılmasaydı, milyonlarca mülteci ve Türk vatandaşları arasında çok daha farklı çatışmalar ortaya çıkabilirdi.
Böylesi kapsamlı bir operasyon karşısında “sol” basının sessizliği ise utanç verici. AKP’nin sansür düzeninden şikayet edenlerin, içlerinde gazetecilerin de olduğu kalabalık bir gruba yönelik gözaltı uygulaması konusunda tek bir söz etmemesi ibretlik.
“Helal olsun” diyerek iktidarı alkışladığınızı biliyoruz!
Söz konusu mülteci sorunu olduğunda AKP’yle nasıl aynı safa geldiğinizi, “entegrasyon”u savunurken nasıl bir koyu İslamcıya dönüşüverdiğinizi öğrendik.