Başlık garip gelebilir, kadın haklarını savunması gereken bir akım olan feminizm nasıl, niye kadını taciz edenleri savunsun diyebilirsiniz. Ama Türkiye’de Türk kadınını taciz edenler mülteciler olunca, maalesef ki feministler tacizi görmezden gelmenin de ötesinde savunmayı tercih ettiler.
Konuyu özetlemek gerekirse, sokakta Türk kadınlarının çeşitli görüntülerinin videoya çekip paylaşan Afgan mülteci olduğu ortaya çıktı. Daha sonra bu görüntülerin tek olmadığı, başka mültecilerinin de bu şekilde görüntüler paylaştığı anlaşıldı. Bunun üzerine sosyal medyada büyük bir tepki gösterildi.
Bu görüntüler üzerine kadın tacizine ilk tepki vermesi gereken çeşitli feminist hareketlerin ne söyleyeceğini özellikle bekledim. İlk gün derin sessizlikle geçti. Tacizi görmezden gelmeyi tercih ettiler. Bunu yapan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan birisi olsa tepkilerini anında gösterirlerdi, doğru olan da bu zaten. Ama tacizi yapan mülteciler olunca “hümanizm” adına susmayı tercih ettiler.
“Asla yalnız yürümeyeceksin” gibi çok da güzel bir sloganla hareket eden Türkiye’de kadın hareketi, bazı kadınları yalnız bırakmayı tercih ediyor. Bu tercih de tacizi yapan isme göre belirleniyor. HDP içindeki tacizin üstünün nasıl kapatıldığını gördük. Sakarya’da yine bir Afgan tarafından sokak ortasında katledilen Ayşegül Aydın için gösterilen tepkinin ne kadar sınırlı olduğunu gördük.
Bu sessizlik devam ederken Türk Feminizm Hareketi’nden farklı bir ses çıktı: “Kendimi güvende hissetmiyorum” sloganıyla, sessiz işgale sessiz kalmayacaklarını belirttiler. Feminist hareketlerin sessizliği bundan sonra bozuldu. Ama tacize karşı çıkmak için değil, tacize karşı çıkan bu hareketi eleştirmek için ortaya çıktılar.
Onlara göre ortada kadın mücadelesi değil, ırkçılık vardı. Türk erkekleri de taciz yapıyordu, mültecilerin tacizi neden ön plana çıkartılıyordu? Mültecilerin yaptığı taciz ve tecavüz göz ardı edilebilecek kadar istisnai olaylardı. Bunları ön plana çıkarmak, mülteci düşmanlığını ve ırkçılığı körüklerdi. Genel tezlerini bu şekilde özetleyebiliriz. “Komiklik olsun diye bu videoları çekmişlerdir” şeklindeki açıklama ise üzerinde durulmayacak kadar “komik” bir açıklama.
“Neden Suriyeli kadınları toplumsal hayatta göremiyoruz?” sorusunu bile kendilerine sormaktan kaçan feministler, mülteci kadınları da yalnız bırakıyor. Mülteci tacizcilerin bakış açısı da aslında burada gizli ; “Biz kadınlarımızı sokağa çıkarmıyoruz, sokağa çıkan kadınlar demek ki tacizi hak ediyor.” Kadını sokakta görmek istemeyen bir zihniyeti dolaylı ya da dolaysız savunmak, çağımızın gerçeklerinin çok ötesinde. Türkiye’deki feministler de bu çağ dışılığı savunuyor.
“Geceler de sokaklar da bizim” sloganını hayata geçirmek istiyorsak, laikliği sonuna kadar savunmalıyız. Laik toplumsal yapımızı ortadan kaldıracak mülteci akınına karşı çıkarak, Cumhuriyete sahip çıkmalıyız. Türk kadınının güvencesi Cumhuriyettir, kadını Cumhuriyet özgürleştirir ve yaşatır.