Dün, teröristbaşı Apo için HDP’liler “tecride karşı Apo’ya özgürlük” yürüyüşü yaptılar. 9 Ekim, PKK’lıların Apo için sözde uluslararası komplo kurulduğu gerekçesiyle kendilerince önemli buldukları ve her yıl eylem yaptıkları bir gün.
Uluslararası komplo dedikleri de, teröristbaşı Apo’nun yakalanma sürecinin başlangıcı olması. 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye, Türkiye’nin baskıları sonucu teröristbaşı Apo’yu sınırdışı etmişti. Suriye’nin sınırdışı etmesi, Apo için yakalanma sürecinin başlangıcıydı.
İşte 9 Ekim tarihi PKK’lılar için sözde uluslararası komplonun yıldönümü olarak her yıl “Apo’ya özgürlük” sloganlarının atıldığı eylemlere sahne olur. Bu yıl da pek çok yerde “Apo’ya özgürlük” eylemleri yapıldı. İstanbul’da, Taksim’de yapılan eyleme katılan Apo’nun yeğeni HDP’li milletvekili Ömer Öcalan, kendisine uzatılan mikrofonlara şunları söyledi:
“Kürt sorunun demokratik çözümünde sayın Öcalan’ın büyük rolü vardır. 2013-15 yılları arasında herkes rahat bir nefes almıştı. 18 aydır sayın Öcalan ve arkadaşları üzerinde görülmemiş bir tecrit uygulanıyor. Çözüm tecrit edilmemelidir. Çözümün adresi nettir.”
Ömer Öcalan, konuşmasında hem tecrit vurgusunu yapıyordu hem de eski, güzel açılım günlerinin yeniden gelmesini istiyordu. Demirtaş’ından Öcalan’ına kadar hepsinin tek dileği bu zaten, açılımın yeniden başlaması ve teröristbaşı Apo’nun tekrar AKP tarafından muhatap alınması.
Burada üzerinde durulması gereken bir konu daha var. O da AKP’nin bu yürüyüşlere müsamaha göstermesi. Şimdi kimileri diyecektir ki, İstanbul’da da müdahale edildi, gözaltılar yapıldı, Hakkari’de HDP milletvekilinin bacağı kırıldı. Doğru, AKP önce müsamaha gösterdi ve HDP’lilerin sokağa çıkmasına izin verdi, sonra da müdahalede bulundu.
Elbette AKP’nin her yaptığında bir hesabı var. Burada da hesabı tabanını bir arada tutmak, kopuşları engellemek. Klasik bir AKP taktiği, hem Apo için yürüyüş yapılmasına izin veriyor, hem de müdahale ederek tabanına “bunları ancak biz engelleriz” mesajı veriyor.
Yoksa AKP’nin istediğinde bu PKK’lı güruha adım bile attırmayacağını herkes biliyor. Ankara’da hakları için yürüyüş yapmaya çalışan Eğitim-Sen’li öğretmenleri genel merkez binasına hapseden, binadan dışarı adım attırmayan polis, İstanbul’un göbeğinde İstiklal Caddesi’nde PKK’lıların yürümelerine neden müsamaha göstersin?
Kadınlar şiddete karşı sokağa çıkar, polis şiddetiyle karşılaşır. Doktor şiddete karşı sokağa çıkar, karşısında polis şiddeti görür. Öğretmen sokağa adım bile atamaz. Ama PKK’lılar İstiklal Caddesi’nde yürüyüş yapar, “Apo’ya özgürlük” sloganı atar ve polisin diğer eylemlere müdahalesine oranla gayet “kibar” bir müdahaleyle gözaltına alınır.
Eh, ne de olsa AKP ve HDP eski ortaktır ve onların da bir kenarda el altında bulunması gerekir değil mi? Yarın bir gün şartlar değişir, AKP bir kez daha açılım yapar ya da ne bileyim Apo’nun “AKP’ye oy verin” çağrısı içeren yeni bir mektubunun okunması gerekir. HDP’liler de zaten bunun hayaliyle yaşıyorlar, eski mutlu mesut günlerine geri dönerler. Bugünler de anında unutulur, AKP yine HDP’liler tarafından “demokrasi”nin ve “barış”ın partisi ilan edilir.