Deprem bölgesine yaptığımız ziyaretin üçüncü ve son gününde, depremin merkez üssü Kahramanmaraş’tayız.
Sabahın erken saatlerinde giriyoruz Kahramanmaraş’a. Şehrin girişinde bizi yıkıntılar, enkazlar ve ayakta ama hasarlı binalar karşılıyor.
Belediyenin halk ekmek fabrikası çalışmaya başlamış. İnsanlar ekmek fabrikasının önünde kuyruğa girmişler.
Şehrin merkezine doğru ilerliyoruz, yolun her iki yanında korkunç yıkıntılar var. Bazı büyük enkazların bulunduğu yollar polis tarafından kapatılmış. Anlıyoruz ki, birazdan burada enkaz kaldırma çalışmaları başlayacak.
Şehrin çarşısında dükkânlar açılmaya başlamış. Açık dükkân sayısı yarı yarıya diyebilirim. Bakırcılar, Çarşısı, Kapalı Çarşı olarak da bilinen bölgedeki dükkânlardan dışarıya bakanların büyük çoğunluğu açık. Bunların önemli bir kısmı unlu mamuller satan dükkânlar ve kelle-paçacılar.
Kahvaltı sektörü çalışmaya başlamış. Bu da şehirde iş hayatının yavaş yavaş başladığını gösteriyor. Ancak çarşının kapalı alandaki dükkânları gerçekten de kapalı.
Sonra şehrin merkezinde yıkımın büyük çapta olduğu bölgelerden biri olan Trabzon Caddesi’ne gidiyoruz. Gerçekten de Kahramanmaraş’ın en büyük caddelerinden birinin nasıl yıkıldığına şahit oluyoruz. Kamu binaları, iş yerleri, evler, hepsinin enkazı birbirine karışmış.
Bir taraftan da tahmin ettiğimiz gibi enkaz kaldırma çalışmaları başlıyor. İş makineleri vızır vızır çalışıyor. Hafriyat kamyonları birbiri ardına dolup dolup ayrılıyor.
AKP buranın da bir an önce normalleşmesini istiyor.
Kahramanmaraş’ın AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör’e karşı büyük bir tepki var. Trabzon Caddesi’nde gördüğüm iki afişi de tahrip edilmişti. Birinin üzerinde bulunan Güngör’ün resmi yırtılmıştı. Diğerinin ise yüzü karalanmış ve alnına “yüz karası” yazılmıştı.
***
Kahramanmaraş’taki ikinci durağımız ise depremde en çok can kaybının yaşandığı yerlerden biri olan Ebrar Sitesi.
Çok büyük bir alana yapılmış olan sitenin yerinde şu anda çok büyük bir alana yayılmış korkunç bir enkaz var. Görünce insanın gerçekten kanı çekiliyor.
Depreme dayanıklı diye satılan 10’ar katlı 17 blok. Blokların bazıları ayakta duruyor ama içleri tamamen yıkılmış, oturulamaz hale gelmiş. Enkazın arasında kurbanlara ait eşyalar görülüyor.
İş makinaları burada da yoğun bir çalışma içerisinde. Deprem felaketinin bu en acı hatıralarından birini silmek istercesine çalışıyorlar.
Enkaz etrafında dolaşırken yaşlı bir amca ve teyzeyle karşılaşıyorum. Bildiğiniz Anadolu insanları. Enkazı karıştırıyorlar. Sonradan öğreniyorum ki, çocuklarını ve torunlarını kurban vermişler sitenin müteahhittine. Onlardan geriye bir hatıra arıyorlar.
Ebrar Sitesi ile ilgili kaç haber izledim, okudum, sayısını hatırlamıyorum. 250’den fazla insana mezar olan sitenin haberlerini her gördüğümde bir kez daha yıkıldım. En büyük yıkımı ise Ebrar Sitesi’nin enkazını gözlerimle gördükten sonra yaşadım.
***
Aklım Ebrar Sitesi’ndeki yıkımda, Pazarcık’a doğru yola çıktık. Pazarcık’ta çok büyük çapta bir yıkım olmadığını biliyorduk ama yine de her halükarda ayakta ama hasarlı binalarla karşılaşacaktım.
Pazarcık’ın girişinde tek tük yıkılmış binalar görüyordum. Merkeze yaklaştıkça yıkıntılar artmaya başladı. Sonra Pazarcık’ın yıkılan belediye binasında karşılaştım. Belediye bile yıkıldıysa daha ağır bir tabloya hazırlanmalıyım diye düşündüm.
Merkezde biraz yıkıntılar var ama genel itibariyle Pazarcık ayakta. Çıkışa doğru kurulmuş bir çadır kent var. Devlet hastanesi ayakta ama tedaviler ihtiyaten bahçedeki çadırlarda yapılıyor.
Üç gündür deprem bölgesindeyim. İskenderun, Hatay, Samandağ, İslahiye, Nurdağı ve Gaziantep’i dolaştım. Kızılay’ı ilk kez Pazarcık’ta depremzedelere yemek dağıtırken gördüm!
Gördüğüm ilginç bir şey de Okçular Vakfı’nın kurmaya başladığı çadır kentti. Gerçi tabelada Türk Obası yazıyor, Erdoğan’ın Bilal oğlunun vakfının kurduğu çadır kentte.
Babasının oğlunun Türk obası kurduğundan haberi var mı bilmiyorum. Erdoğan dururken Bilal’e mi düşmüş oba kurmak!
Hoş depremin üzerinden bir ay geçmiş neredeyse. Bu saatten sonra kurulan olanın da çadır kentin de bir kıymeti var mı? O da ayrı mesele.
Diriliş Ertuğrul türü dizilerde görülen türde bir oba girişi yapılmış. Herhalde bitince gireni çıkanı haber verecek davullu nöbetçiler de olacak.
Pazarcık’ta karşılaştığım manzaralardan biri de şuydu; iş makineleri bir enkazı kaldırıyordu. Enkazın hemen yanında da bir adam gözlerini enkaza dikmiş öylece bakıyordu. Binada oturanlardan biriydi belki de, belki de ailesinden birileri o enkazın altında kalmıştı. Belki de evine, geçmişine, hatıralarına son kez bakıyordu.
***
Üç günlük deprem bölgesi ziyaretimde depremin en çok yıkıma uğrattığı bölgelere gittim. Hatay ve Samandağ’daki durum tek kelimeyle korkunç. Ama bunun da ötesinde buralara devlet hiç uğramamış ve uğramaya da pek niyeti yok. Enkazları bile kaldırmıyorlar. Siyaset yapmayın falan deniyor ama siyasetin dik alasını CHP’li bölgelere yardım götürmeyen AKP yapıyor.
İslahiye ve Nurdağı’nda enkaz kaldırma çalışmalarını başlatan, düzenli çadır kentler kuran, çadır kentlerin tabelalarına kadar düşünen iktidar, şu kadar gün olmuş, Hatay’a neden bir tane bile çadır kent kurmamış?
Pazarcık’ta depremzedelere aş dağıtan Kızılay, Samandağ’da niye yok? Samandağ’daki depremzede değil mi?
Bilal oğlan bir Türk obası da Hatay’a kuramaz mıydı? Yoksa Atatürk’ün Türkiye’ye kazandırdığı son toprak parçası Türk yurdu sayılmıyor mu?
Bir taraftan deprem felaketinin yıktığı şehirler, diğer tarafta siyaset dünyasında yaşanan depremin etkileriyle, kafamda bu sorularla ayrılıyorum Kahramanmaraş’tan.





