Türkiye’nin dış politika gündemini bugünlerde en çok meşgul eden konu, Erdoğan’ın Esad’la yıllar sonra yeniden barış tesis hamleleri.
Daha düne kadar Erdoğan’ın “katil” dediği Esad’la bugün görüşmek için mesaj üstüne mesaj vermesi, Erdoğan’ın klasik U dönüşlerinden biri olarak algılanmamalı.
Hepimiz Erdoğan’ın dün kara dediğine bugün ak demesine, dün düşmanlık ettiği ülkelerle, ülkelerin devlet başkanlarıyla bugün sarmaş dolaş ziyaret yapmalarına alıştık. Hatta ilk başlarda bu işe çok şaşıran Batı ülkeleri bile artık Erdoğan’ı tanıdı. O nedenle de kimse artık Erdoğan’ın 180 derece dönmelerine artık şaşırmıyor.
Evet, daha iki-üç hafta önce askeri harekât yapmak üzere olduğumuz Suriye ve Suriye’nin “eli kanlı” rejiminin lideri Esad, bugün Erdoğan için “barış ve işbirliği kuşağı” yaratmak istediği bir kişi haline geldi.
Erdoğan’ın Ukrayna dönüşü uçakta “gazetecilere” yaptığı “Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok” açıklaması, Erdoğan’ın da artık Esad’la “normalleşme”yi kabul ettiği anlamına geliyor.
Peki, madem Erdoğan’ın Esad’ı yenmek gibi bir derdi yoktu, bu sözleri ne anlama geliyor:
“(Suriye’ye) Niçin girdik? Bizim Suriye topraklarında gözümüz yok. (…) Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik. Başka bir şey için değil”
Demirel’in meşhur “Dün dündür bugün bugündür” sözü, klasik sağcı pragmatizmini en iyi özetleyen söz olarak tarihe geçmişti, Erdoğan da bu sözün pratikte en iyi uygulayıcısı olarak tarihi geçecek.
Erdoğan ile Esad arasındaki ilişkinin en kritik dönüm noktası, herkesin hemfikir olacağı üzere, Erdoğan ile Putin arasında Soçi’de yapılan görüşmedir. Ondan öncesinde Tahran’daki üçlü zirvede de Erdoğan’ın harekât isteği, “Suriye ile görüşün” karşılığını almıştı. Soçi’de baş başa yapılan görüşmede Putin, Erdoğan’ı Esad’la görüşmeye ikna etti.
Bu durum, “normalleşme”nin arkasındaki ismin de Putin olduğunu ortaya koyuyor.
AKP cenahından Suriye ile “normalleşme” için ilk sinyaller geldiğinde sormuştuk, yeri gelmişken tekrar soralım: Putin’in elinde nasıl bir koz var ki, Erdoğan’a her istediğini yaptırıyor?
Şimdi buraya yeni bir soru daha bırakalım: Rusya’dan geleceği vaat edilen paralar için acaba Esad’la görüşme şartı mı kondu? Çünkü insanın aklına hâlihazırda böyle sıkışık bir durumda Erdoğan’ı böyle keskin bir dönüşe paradan başka bir şeyin ikna edemeyeceği geliyor.
Erdoğan’dan da “normalleşme” için sinyaller gelirken, Suriye ile barışma politikasının bir diğer taraftarı olan İran’ın yarı resmi ajansı olan Tasnim, geçtiğimiz gün Özbekistan’da düzenlenecek Şangay Beşlisi Devlet Başkanları Zirvesi’nde Erdoğan ve Esad’ın Putin aracılığıyla bir araya geleceğini iddia etti.
Biz telefon görüşmesi beklerken, Putin işi çok uzatmayarak direk yüzyüze görüşme için program yapmış bile. Bu görüşme ihtimali iki gündür Türkiye’de tartışılıyordu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bugün yaptığı açıklamada yüzyüze görüşmeyi “Esad davetli değil” diyerek yalanladı. Ancak İran ajansının haberine göre Esad, Putin tarafından davet edilmişti bile. Eğer gerçekten böyle bir davet varsa, Erdoğan’ın görüşmek dışında bir şansının pek olmadığı söylenebilir.
Bu artık yerleşmiş bir AKP geleneği haline geldi; yalanlanan şey, bir süre sonra gerçeğe dönüşür. Rahip Brunson olayından Prens Selman’la görüşmeye, İsrail ile normalleşmeye kadar onlarca olayda test edildi, onaylandı. Eğer AKP bir şeye olmayacak diyorsa, kısa bir süre sonra onun olacağı kesindir. O yüzden Erdoğan-Esad görüşmesine de kesin gözüyle bakılabilir.
Erdoğan iktidarının bugün en önemli iki sorunu var: Ekonomi ve büyük çoğunluğunu Suriyelilerin oluşturduğu sığınmacılar. Erdoğan’ın her iki sorunu çözmek içinde başvurabileceği yer, Esad’mış gibi görünüyor.
Esad’la görüşmezse Rusya’dan gelecek paralar kesintiye uğrayabilir. Bu durumda Erdoğan iktidarı çok büyük bir zorlukla karşılaşabilir. Bunun yanı sıra AKP tabanının bile en çok rahatsız olduğu konulardan birini Suriyeli sığınmacılar oluşturuyor. O kadar ki, daha düne kadar “ensar” olan sığınmacılar, bugün AKP tarafından düşmanmış gibi gösterilmeye başlandı. Demek ki AKP de durumun farkında ve algıyı değiştirmek için harekete geçti.
AKP ve Erdoğan için “Suriye’de kandırıldık” günleri başlarken günah keçisi de çoktan bulundu: Suriye politikasının mimarı Davutoğlu. AKP için tam da “bundan iyisi Şam’da kayısı” denebilecek bir günah keçisi. Suçu hem Davutoğlu’na hem de altılı masaya atabilecekleri bir günah keçisi.
Artık telefonda mı olur, Özbekistan’da mı olur, Putin’in arabuluculuğuyla mı olur, baş başa mı olur bilinmez ama “Kardeşim Esad” günlerinin çok yakın olduğu aşikâr.