Olanlara içimiz yanıyor. Evet, deprem Türkiye için kaçınılmaz bir gerçeklik. Coğrafi bir mukadderat… Bu doğru. Ama bu kadar insanımızın ölmesi, çaresizlik, kimsesizlik ya da daha öz bir ifadeyle “devletsizlik” kader değil. Daha doğrusu değildi ama 20 yılı aşkın süredir Türkiye’yi yöneten AKP sayesinde “devletsizliğin” yani bir milletin başına gelebilecek en büyük felaketin de kaderimiz haline geldiğini görmüş olduk. Bunu ulus olarak en acı haliyle idrak etmemiz de maalesef bu son depremle oldu.
On yıllardır yapmakla övündükleri yollar, binalar, devasa kamu yapıları, havalimanları vs. birkaç dakika içinde çöktü. Ve aslında çökenin AKP’nin zihniyetinden başka bir şey olmadığını da herkes biliyor. Ama tüm bu sistem çökerken maalesef Türk insanının üzerine çöktü. Deprem bölgesinden tanıdığımız ya da orada akrabası olan kiminle konuşursak konuşalım ya yakınlarından can kaybı olduğunu ya da en hafifinden konutlarının yıkıldığını, kullanılamaz duruma geldiğini görüyoruz. Tablo çok kötü…
Türk milleti ilk andan itibaren sahaya indi. Elinden ne geliyorsa yapıyor. Dünyanın dört bir yanından yardım ve arama kurtarma ekipleri de Türkiye’ye geliyor. Ama burada öyle bir durum var ki devlet sahada değil. Çünkü artık Türkiye’de bildiğimiz anlamıyla bir devlet yok. Burada devlet; partinin, şahsın devleti yapıldı ve o nedenle de devlet olma özelliğini yitirdi.
Devlet, aslında tam da böyle durumlar için vardır. Ve böyle kriz anlarında devlet demek, doğrudan doğruya millete el uzatacak asker demektir. Ama evet, doğrudan AKP’nin genlerine işlemiş ordu karşıtı tavrı dolayısıyla sahada asker yok. TSK’dan açıklanan deprem bölgesinde görevlendirilen personel sayılarının değil on ile, bir ilçeye bile yetmeyeceğini hesaplamak için ilkokul düzeyinde bir matematik bile fazla…
AKP’nin askerin sahaya inmesini engellemesi, halka “ölün” demekle bir. Deprem bölgesinde yer alan 2. Ordu bile tek başına tüm arama kurtarma çalışmalarında hayat kurtaran rolü oynayabileceği gibi her türlü koordinasyon sorununu da askeri alışkanlıkla bile rahatça çözebilirdi. Ama yapılmadı, yaptırılmadı…
Peki, askere bildiğimiz nedenler dolayısıyla engel olan AKP, polisi neden devreye sokmadı? Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bölgede 6148 polisi görevlendirdiği açıklandı. Yani 10 milyonun üzerindeki bir nüfusun etkilendiği böylesi büyük bir faciada, bu rakam neredeyse “yok” gibi bir şey! Gerçekte emniyet birimlerinin, iktidarın canı istediğinde ne kadar hızla organize edildiğini, sahaya indirildiğini biliyoruz. AKP ise polisleri deprem alanında görevlendirmek yerine kendisini eleştirenleri gözaltına aldırmak için görevlendiriyor!
Oysa geçtiğimiz aylarda, Katar’da oynanan Dünya Kupası’nda görev yapmak için Türkiye’nin 3500 polis görevlendiğini övünerek açıklamışlardı. Peki, Katar’a seve seve gönderilen polisleri, neden depremde ölen halkımızdan esirgediniz?
Son aşamada herkesten tek bir soru yükseliyor: “Devlet nerede?”
Cevapsa çok ama çok acı: Devlet öldü. Onu öldürdüler. Devleti; parti devleti, bunu da geçelim, bir şahsın devleti yaparsanız o artık devlet değildir. Ölmüştür. Ve devleti ölmüş bir millet de ölür.
Maden “kazasında” ölür…
Orman yangınında ölür…
Sel “felaketi”nde ölür…
Terör saldırısında ölür…
Ve nihayet depremle ölür…
Milleti devletsiz bırakmak, onu öldürmek demektir. Bunun lamı cimi yok. Fakat milletin fertleridir ölen. Milletin kendisi değil. Türk Milleti, öldüğü yerde yeniden dirilen bir varlıktır. Tarih, bunun örneklerini defalarca gördü. Burada bir kez daha görüyor.
Ona bu acıyı yaşatanlar ise emin olun, bu vebalin altından kalkamayacak. Bu travmanın sonuçlarını öyle ya da böyle, kısa zamanda hep birlikte göreceğiz. Artık bu durumun sorumlularının, ülkenin geleceğinde olmayacağı açıkça ortaya çıkmış bulunuyor. Türk Milleti, kendini ateşe atıp kaçanları, ortadan kaybolanları tarihte de affetmedi şimdi de etmeyecek…