Liberal “sol”cu ve Kürtçü çevrelerin 140 Journos isimli yayın organı “Kedicik” isimli bir belgesel yayınladı. Bu yazı kısa sürede bir milyondan fazla izlenen belgeselin içeriğini ele almak ya da eleştirmek için yazılmadı. Ancak AKP içi çatışmaları ele almamız açısından bu belgesel -ya da bülten mi desek- üzerinden saptamalar yapacağız.
1. Belgeselde yeni hiçbir bilgi yok. 40 yıldır ne yaptığı nasıl çalıştığı bilinen Adnancılar ile ilgili bilindik rezillikler işlenmiş. Sadece daha bel altı ve çarpıcı bir montaj var. 1980’lerden beri biliniyor bunlar. Belgeselde hepimizin bildiklerin dışında bu yapıyı hangi siyasi güçler, istihbarat yapıları ve AKP bürokrasisi neden bunca yıldır koruyor sorularının yanıtı yok. Elbette bu konuda tek bir bilgi, ipucu yok. Bir tek isim hariç! Ona geleceğiz.
2. Adnan Hocacılar 28 Şubat döneminde ve özellikle Saadettin Tantan’ın İçişleri Bakanlığı sürecinde deşifre oldu, tüm çalışma tarzları çözüldü ve hukukun işlemesi sonucu yargılamalar ve tutuklamalar başladı. Bu grup gündemden kalktı. Ancak bu grubun bir zombi gibi dirilmesini -tıpkı Açılım Sürecinde PKK’nın diriltilmesi gibi- sağlayan tek ama tek bir siyasi sorumlu vardır o da AKP’dir. Adnancılar, AKP döneminde ve AKP sayesinde on değil yüz kat güçlü, etkili ve kalabalık hâle geldi. Bugün sapıklık öyküleri anlatan AKP medyası, bu adamları Milli Eğitim Bakanlığının ilkokul, ortaokul ve liselerine kadar soktu. Belgeselde tabii ki AKP’nin ve gerçek siyasi sorumlunun ne “A”sı ne de “T” si geçiyor.
3. Belgeselde Adnancıların soruşturmasını yürüten polis bizzat süreci anlatıyor. Belgeselciler ona ulaşmış, demeç almış değil. Kurgu polisin sürükleyici anlatısı üzerine kurulmuş.
4. Bundan da fazlası var! Belgeselde daha hükmü kesinleşmemiş, yargılaması devam eden bir davanın SEGBİS görüntüleri var. Soruşturma dosyasındaki telefon tapeleri, görüntüler v.s. İnanılmaz bir şey bu. Daha önce ne Ergenekon ne Balyoz ne 17-25 Aralık ne 15 Temmuz soruşturmaları döneminde böyle bir örnek görmedik. Dikkate değer bir “devlet onayı” almış 140 Journosçular. Kimsenin de aklına “bu nasıl iş” diye sormak gelmiyor. Yani hukuki anlamda “bu nasıl bir şey” Neler gördük neler Türkiye’de? AKP’den her şey beklenir. Ama bu belgeseli hazırlayan ekip nasıl bir “resmi” destek gördü? Polis ya da MİT ya da belgesel katılımcısı Barış Terkoğlu’nun ifadesiyle “Saray’dan bir ekip”, nasıl eliyle koluyla bacağıyla belgesele müdahil oldu ki; artık kör gözlere parmaklar değil kocaman sopalar sokulurcasına mahkeme görüntülerinden klipler hazırlayabilmiş 140 Journosçular?
5. Belgeselde Nagehan Alçı süreli konuşuyor. Oysa bu kadın Beyaz TV’de Adnan Hoca’yı çıkarıp, aklama paklama programı yapmış. Şimdi ise ne kadar tehlikeli örgütler, ne kadar sapıklar, ne kadar teröristler, anlatıp durmuş. Eşi Rasim ile yıllarca Fethullah güzellemeleri yapıp, Bank Asya kredileri ile villalar alıp, sonra da birdenbire hızlı “FETÖ karşıtı” kesilmeleri, hatta utanmadan ona buna “FETÖ’cü” demeleri aklımıza geliyor. Demek ki belgeselcilere SEGBİS görüntüleri verenler, yine ve yeniden Nagihan’a bir şans vermişler ve “Adnancılara en çok ben kızdım”, “onlarla en çok ben mücadele ettim” diyebilmesi için bir torpil yapmışlar.
6. Eski OdaTV yeni Cumhuriyet gazetesi muh(a)biri Barış Terkoğlu da “solculuk” kadrosuyla kendini belgesele atandırmış. Ahmet Şık eksik kalmış diyeceğim ama o zaten Sezgin Baran Korkmaz’tan “burslusuydu”. Bunu öğrenmemiz vesilesiyle Süleyman Soylu karşıtı değil görevlisi olduğundan şüphelenmiştik. O zaman tabii ki belgeselde yer alamaz.
7. Biraz uzattıktan sonra son saptamamıza geliyoruz. Bir grup var. Çok güçlü, çok sofistike, çok tehlikeli ancak bunların Türkiye’de 21 yıldır iktidar olan AKP ile hiçbir bağı yok. Ankara’da hiç dostu yok. Devletin veya sarayda veya poliste veya başka bir yerde sızması ya da destekçisi yok. Elbette bu üst düzey bir mantıksızlık. Belgeselimiz bunun da yanıtını veriyor. Barış Terkoğlu diyor ki; “Bu süreçte şu görülmüş dönemin İçişleri Bakanı ile bu yapı arasında bir görüşme trafiği olduğunu görmüş. Haliyle İstanbul Emniyet Müdürü İçişleri Bakanı’na bilgi vermemiş. MİT ve Cumhurbaşkanlığı külliyesindeki bazı isimler İçişleri Bakanını bypass ederek bu operasyonu yürüttüler!” İşin komiği Barış’tan bir dakika önce Nagehan da 2018’de operasyonu yürüten Çalışkan’ın Beykoz Polisevi’nde operasyonun müjdesini verdiğini belirtiyor. Rasim’in ifadesiyle “Hayyyydaaaa”!
İşte tüm belgesel bu cümle için yapılmış sanki: “Dönemin İçişleri Bakanı bypass edilerek bu soruşturma yürütüldü.”
Ben şahsen emniyetçi Furkan Sezer ve Mustafa Çalışkan’ı tebrik ediyorum. Davanın savcısını da… Bütün mağdurların sonuna kadar yanındayım. Hukuk hangi cezayı gerektiriyorsa verilmeli!
Hatta Adnan Hocacılar dosyası daha da derinleşsin. Hani deniyordu ya “FETÖ’nün Siyasi Ayağı” neden soruşturulmuyor. Aynen bunu da talep ediyorum. “Adnancıların Siyasi Ayağı” da derinleştirilsin. Bu yapı 28 Şubat dönemi tasfiye olduktan sonra, AKP döneminde neden bu denli güçlendi? Sonuna kadar gidilsin!
Bu belgesele göre siyasi ayak bir kişiden ibaret sanki! “Dönemin İçişleri Bakanı bypass edilmek zorunda” kalınmış. Bu iddiayı son zamanlarda ne kadar çok duyuyoruz değil mi?
Yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya döneminde başlayan pek çok operasyon haberinde bir şekilde bu cümle geçiyor. SEGBİS görüntülerine dahi ulaşabilen çok muhalif, çok solcu, çok bağımsız 140 Journosçulara da tebrikler.
Kinayeleri bir yana bırakalım. İçişleri Bakanlığı, MİT, Ordu v.s. Bunlar devletin demir çekirdeğidir. Burada birileri örgütlenmeye çalışır ve başarısız olursa; başına hiç ama hiç iyi şeyler gelmez. Birden bire adının arkasına “TÖ” eki gelir.
Sedat Peker, Muhammed Yakut, Ali Yeşildağ v.s. derken Saray hiç de zayıflamadı ve sonunda Süleyman Soylu tasfiye oldu. Anlaşılan birileri için bu yeterli değil. MHP’nin kucağında da kocaman bir suikast dosyası var. Belli ki işler kızışacak.
Süleyman Soylu tutuklanır mı? Valla bu ülkede her şey olur. Allah bilir!