Görsel basında ve sosyal medyada gördüğümüz “mülteci sorunu”na ilişkin haberlerin sayısında önemli bir azalma var.
Bunun sebebi mülteci sorununa ilişkin yayınlar yapan Türk milliyetçisi gençlerin gözaltına alınmaları, bu kişilerden bazılarının da tutuklanması.
Hiçbir hukuki gerekçe olmadan yapılan tutuklamalar ve ardından tutuklanan gençlere uygulanan “saç kazıma işkencesi” mülteci sorununu halka aktaran herkese bir mesaj niteliğinde…
Anlaşılan mesaj yerine ulaşmış!
Mülteci sorununa ilişkin haberlerin sayısında ciddi bir azalma var.
Peki bu haberlerin yapıl(a)maması olayların bittiği anlamına mı geliyor?
Verilmek istenen görüntü böyle olsa bile işin aslı bu değil.
Mültecilere yönelik tepki, mülteci sorununu yansıtan paylaşımlardan dolayı oluşmadı.
Aksine bu tarz paylaşımların okunmasının ve yaygınlaşmasının sebebi, toplumda mültecilere yönelik tepkinin varlığıydı.
Yani vatandaş yeni vakalardan haberdar olsa da olmasa da tepki devam edecek.
Milyonlarca mültecinin yaşadığı ve çeteleşmenin başladığı bir ülkede, bunun sokağa yansımaması olanaksız.
Büyükşehirlerde sokağa çıkan her insan sosyal medya paylaşımları olmasa da bu olguya bizzat tanıklık ediyor. İddia edildiği gibi “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek maksadıyla yapılmış yalan haberler” sonucu yaratılmış bir tepki yok ortada.
Basın yoluyla bu haberlerin kamuoyuna ulaşmaması, fısıltı gazetesinin etkili olmasına neden olabilir.
“Yalan habere engel olmak adına” yalan haberlerin önü açılıyor.
Böylesi bir ortamın oluşması potansiyel bir çatışma ortamını körükleyebilir.
Mülteci haberlerine ilişkin gerçeklere sansür konulması, dedikodu ve söylentileri engellemez.
Kaldı ki İçişleri Bakanı da göreve gelir gelmez kaçak mültecilerin büyük bir sorun olduğunu söylemiş ve İstanbul’da buna yönelik büyük bir operasyon başlatılmıştı.
Hürriyet gibi gazeteler operasyonları manşetlerden veriyor, Ahmet Hakan bakandan konuyla ilgili demeç alıyordu.
Yeni bakan “hükümetin duruma el koyduğunu” göstermek adına neredeyse her gün deport edilen kaçak göçmen sayısını gazetelere bizzat açıklıyordu.
İktidarı politika değişikliğine gitmek zorunda bırakan şey ise “mülteci haberleri”nin kamuoyunda yarattığı tepkiydi. Tutuklanan gençlerin yaptıkları haberler olmasa belki de “kaçak göçmen operasyonları” başlamayacaktı.
Halkı galeyana getirmekle suçlananlar devleti de mi galeyana getirdi?
Yoksa her gün manşetlerden verdiğiniz “kaçak mülteci operasyonları” aslında bir “gaz alma” çabası mıydı?
Bakanın gerçek amacı kaçak göçle mücadele mi kaçak göç gerçeklerinin ortaya çıkmasını engellemek mi?
Güneş balçıkla sıvanmıyor…
