Günlerden 20 Temmuz 1974.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit, basına yaptığı açıklamada şunları söylüyordu:
“Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs’a indirme ve çıkarma harekâtına başlamış bulunuyor. Allah milletimize, bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin. Bu şekilde insanlığa ve barışa büyük hizmette bulunmuş olacağımıza inanıyoruz. Öyle umarım ki, kuvvetlerimize ateş açılmaz ve kanlı bir çatışmaya yol açılmaz. Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz.”
48 yıl önce bugün Kıbrıs’a barış getiren, Kıbrıs Türklüğünü yok olmaktan kurtaran Kıbrıs Barış Harekâtı’nı Ecevit böyle duyuruyordu.
Tüm Türkiye, Kıbrıs Türkleri gibi 1963’ten beri diken üstündeydi. Bir gözü, bir kulağı hep Kıbrıs’taydı 1963 yılının “Kanlı Noel”inden beri.
Aslında Kıbrıs meselesinin başlangıcını ta Abdülhamit zamanına kadar götürsek yeridir. Çünkü Kıbrıs’ın bir “sorun” olarak Türkiye’nin ve dünyanın gündemine girmesi, AKP’lilerin çok sevdiği, örnek aldığı, “siyaset dehası” Abdülhamit’in, Kıbrıs’ı İngiltere’ye “emaneten” terk edilmesiyle başlamıştı.
Biz yine de o kadar geriye gitmeyelim. 74 Harekâtına giden yolun taşları Kanlı Noel’den sonra döşenmeye başlanmıştı.
Ecevit Başbakanlığındaki Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, bütün diplomatik yolların denenmesinden sonra bu kararı almıştı. 1963 katliamından sonra Türkiye garantörlük haklarını kullanarak Kıbrıs’a, Kıbrıs Türklüğünü korumak için birkaç kez caydırıcı hava operasyonu düzenlemişti.
İşte o operasyonlardan birinde uçağı Rumlar tarafından düşürülen Yüzbaşı Cengiz Topel, uçaktan atlamayı başarmış ancak indiği yerde Rumların eline geçerek işkenceyle öldürülmüştü. Cengiz Topel, aynı zamanda Türk Hava Kuvvetleri’nin Cumhuriyet’in ilanından beri verdiği ilk şehitti.
Türkiye, Kıbrıs Türklüğünü korumak için sadece gerekirse savaşmayı göze almamıştı. Amerika’sını, İngiltere’sini, kısaca dünyayı karşısına almıştı. Batı, Johnson mektubundan tutun ambargolara kadar Türkiye’yi Kıbrıs Türkünden vazgeçirmek için her şeyi yaptı ama Türkiye, Kıbrıs’taki kardeşlerinden vazgeçmedi.
Hani bugün AKP’lilerin dalga geçmek, CHP’yi kötülemek için dillerine doladıkları yağ kuyrukları, gaz kuyrukları var ya; hah işte o kuyruklar, Kıbrıs Türklerini yalnız bırakmayan, Rumların katliamlarına terk etmeyen Türk milletinin ödediği bedeldi. Kıbrıs’taki Türkler için ödenen her bedel Türk milleti için gururdu. Bunu Türklüğü ayaklar altına aldıklarını söyleyenlerin anlamasını beklemiyoruz zaten.
Türk milleti, Kıbrıs için verdiği mücadeleyi de, Kıbrıs Türkü için ödediği bedeli de hiç unutmadı. Ama AKP, iktidara gelir gelmez tıpkı Abdülhamit gibi Kıbrıs’ı satmanın derdine düşmüştü. Zamanında Abdülhamit yıllık 22 bin 936 kese altına satmıştı Kıbrıs’ı. AKP ise kendisini iktidara getiren Batılıların isteği doğrultusunda Kıbrıs Türkünü azınlık haline getirecek Annan Planını kabul etmişti.
Kıbrıs’ı hem cephede hem masa başında cansiperane savunan Kıbrıs Türklüğünün Milli kahramanı Rauf Denktaş, Kıbrıs Türklüğünün en büyük dayanağı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin AKP’li hükümeti tarafından sırtından vuruldu. Hasta yatağında bile AKP tarafından tehdit edildi.
‘‘Denktaş’a söyle, onun yaşına hürmeten kendisine cevap vermeyeceğim. Ama siyasetçinin bir tahammül sınırı vardır. Denktaş Türkiye’nin seçilmiş siyasi yöneticilerine saygılı olsun. Aksi takdirde karşılık görür.”
Bu sözler Erdoğan’a aitti ve bu sözleri Kıbrıs Türkünün haklarını savunmak için ters düştüğü Denktaş’ı tüm dünyanın önünde tehdit ediyordu.
Peki ya yandaş basın? Onlar da Denktaş için en çirkin başlıkları atıyor, Kıbrıs’ta “çözüm”ün önündeki en büyük engel olarak Denktaş’ı hedef gösteriyorlardı. Hatta Denktaş’ı Ergenekonculukla suçluyorlardı.
O dönemin AB borazanı AKP yandaşı medyasında Denktaş için yazılan iğrenç şeylerden bazıları şöyleydi:
– Perihan Mağden-Radikal: “Tıkaç Denktaş, büyük bir paranoya profesörü, mide bulandırıcı… Her şey bir yere kadar…”
– Hadi Uluengin-Hürriyet: “Radikal süper bir ’Pişkin Denktaş’ başlığı atmıştı. Bu söz Denktaş için sonsuz ‘kibar’ kalıyor.”
– Koray Düzgören-Yeni Şafak: “Kıbrıs davasının sembol ismi Denktaş aslında kontrgerillanın beslediği bir katil…”
Bugün o yazıları yazan isimlerin hiçbirinin hatırlanmaması ama Rauf Denktaş’ın adının sonsuza kadar anılacak olması ayrı bir konu ama yukarıdaki “gazeteci”ler Denktaş’a böyle pervasız hakaret etme cüretini AKP’den ve Erdoğan’dan alıyorlardı.
Milli kahramanımız Rauf Denktaş’a, yandaş medyada hakaretler yağdırılıyordu. Kıbrıs Türklerine “ayakbağı” olduğu yazılıyordu. Çözümün önünde “takoz” olduğu yazılıyordu. “Statükocu”, “kendi koltuğunu korumaya çalışıyor” diyorlardı. “Çekil artık”, “yeter”, “istifa et” diyorlardı.
Daha yakın zamanda bile muhalif sayılan bir kanalda Denktaş ve TMT için “kontrgerilla” suçlamasında bulunulduğunu da unutmadık elbet.
Şimdilerde AKP Kıbrıs’a sahip çıkıyormuş gibi gözüküyor. Erdoğan, zamanında tehdit ettiği Denktaş’ı ölüm yıldönümlerinde anıyor. Annan Planını kabul eden AKP bugün iki devletli çözümü savunuyor. İster istemez insan merak ediyor, ne değişti de zamanında iki devletli çözümde direten Denktaş’a etmediklerini bırakmayanlar şimdi kendileri iki devletli çözüm istiyor?
Bir taraftan Kıbrıs için diziler çektiren, dün tehdit ettikleri Denktaş’ı bugün yere göğe sığdıramayan AKP iktidarı ve KKTC hükümeti, 10 yıldır Denktaş’a bir mezar bile yaptıramadılar.
AKP ve Erdoğan Kıbrıs’ta dün de Türk olan hiçbir şeye sahip çıkmıyordu, bugün de çıkmıyor. Erdoğan iktidarı, tarihe kanla alınan Kıbrıs’ı satan iktidar olarak geçti ve öyle kalacak.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 48. yıl dönümünde, başta harekâtın liderleri Bülent Ecevit ve Rauf Denktaş olmak üzere Kıbrıs Barış Harekâtı’nda şehit olan askerlerimizi, Rum katliamlarında şehit edilen Kıbrıslı Türkleri saygıyla anıyorum.