Dün tanınan süre doldu ve Kılıçdaroğlu’nun elektriği iki şirket görevlisinin marifetiyle kesildi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 10 Şubat’ta elektrik faturasını ödemeyeceğini ilan ederek gündeme oturmuş, bu işin nereye varacağı merak edilir olmuştu.
Kılıçdaroğlu oturduğu dairenin elektrikleri kesilince Genel Merkez’deki makam odasından yine kısa bir video çekti ve sosyal medya hesabından paylaştı.
Kılıçdaroğlu özetle demiş ki;
“Eşimden az önce haber geldi, bugün elektriğimizi kesmişler. Buna maruz kalan milyonlar için çıktım bu yola. Bu eylemim bir sivil itaatsizlik çağrısı değildir. Bir direniştir. Eylemim ülkenin karanlıkta kalan ailelerine, çocuklarına ses olmak içindir.”
CHP Genel Başkanı eyleminin amacını, elektriği kesilen milyonlara “ses olmak” diye işaretliyor. Siyasetçi elbette uygun bulduğu sesi kendi siyasetince yükseltecek ve siyasetini, çözümünü buna uyduracak.
Fakat ana muhalefet partisi liderinin “eylem” dediği şey aslında medyanın, gazetecilerin görevi. Karanlıkta video çekip konuşma işini Youtube’daki sokak röportajcılarından büyük medyada görevli muhabirlere kadar herkes yıllardır zaten yapıyor.
Yani maalesef ortada yeni bir şey yok. Ama çok kritik bir ayrıntı var. Kemal Bey bunun bir sivil itaatsizlik çağrısı olmadığını ama bir direniş olduğunu belirtmek ihtiyacı hissetmiş. Yani eylem tek kişilik. Öyle olunca konuşması da acı bir tiraddan ibaret kalıyor.
Bu oldukça üzüntü verici. Kılıçdaroğlu Adalet Yürüyüşü’nde binlerce kişiyle birlikte 400 kilometreden fazla yol kat etmişti. Eylem amacına ulaşmış mıydı, epey tartışılır. Ama halk eylemin tadını almıştı. Kılıçdaroğlu, halk eyleme teveccüh edince adeta yeniden doğmuştu.
Yani Kılıçdaroğlu kimseye sormadan bir eylem vekâleti üstleniyor. Ama daha da kötüsü, bu bir vesayete dönüşüyor. Bir eylem yapılacaksa, bir hareket edilecekse ben yapayım. Siz izleyin. Sonuç? Tayyip Erdoğan böyle mi geri adım atacak? (Ben Erdoğan’ın yerinde olsam bu eylemsizliği teşvik etmek için zamları biraz olsun geri alırım.)
Elektrik faturasını ödemekten imtina ile başlayan sürecin gelip son bulduğu yer bu “karanlıkta bir hafta” kalmak. Sebebini de sonraki videoda açıklıyor. Akşam vakti, gaz lambası ışığında yanında eşi Selvi Hanım olduğu halde “halkımın acısını yaşamak için şimdi karanlıkta oturacağım” diyor.
Eh, o kadarını beş yıldızlı iftar menüsüne oturan AK kodaman da yapıyor. AKP’nin vurguncu kapitalizminde oruç ibadeti, fakirin hali ile empati kurma aracına indirgenmemiş miydi? Bu ne şimdi?
Sosyal demokrat halkçı CHP’nin, asırlık kurucu partinin genel başkanı empati elde etmek için bir hafta karanlığa ihtiyaç duyuyorsa zaten dükkanı kapatıp gidelim. Kılıçdaroğlu’nun bir hafta bu karanlığı yaşamaya değil, bu karanlığın içinden milyonlara ışık olması gerekiyor.
Bu da eyleme halkı katmakla, önderlik etmekle olur. Sivil itaatsizlik veya değil… Ama bir hafta, ama günde iki saat… Hadi o da olmadı, akşamları 9’da ışıkları iki dakika kapa… Bir hafta evde kalıp karanlıkta video çekince hangi çete neyin geri adımını atacak?
Kılıçdaroğlu’nun anlam vermekte güçlük çektiğim bir başka açıklaması da neoliberalizm, zenginleşme ve dünya demokrasilerinin durumu ile ilgili…
Bu tek kişilik eylem AKP faşizmine ve vahşi soygununa yönelik değil mi? Neoliberalizm mi kaldı Allah aşkına? Türkiye’yi elektrik dağıtım bölgelerine bölüp her bir bölgeyi rekabetsiz, tek adama bağlı ağalara, türedi baronlara, oligarklara vermenin nesi neoliberal?
Ortada arsız girişimciler, ahlaksız kapitalistler, vicdansız tekeller yok ki… Bunlar bile daha insani! Ortada sadece Tayyip Erdoğan ve emri altında parti görünümlü bir sermaye transfer piramidi var!
Kılıçdaroğlu maalesef bu gerçeği bile görmüyor.
İhtiyacımız olan bir hafta sürecek karanlık bir tirad değil, milyonlara yol gösterecek bir umut ışığı.