Moskova’da billboardların, üzerinde “24 Nisan, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni soykırımının yıldönümüdür,” ifadesi bulunan afişlerle donatılması, Türk basınına dün itibariyle (21 Nisan) yansıdı. [1] [2]
Yani “Ermeni Soykırımı” yalanı, bu kez Moskova sokaklarında ve doğrudan doğruya Vladimir Putin’in himayesinde.
Gerçekten de Rusya’da, Putin iktidarı gibi otokratik bir yönetimin haberi olmadan, kimsenin başkent Moskova’nın sokaklarını herhangi bir afişle donatması beklenmemeli. Hem de bu kadar kritik bir konuda ve ortada Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi gibi ağır bir olgu varken, dolayısıyla ülke içinde atılan her adımın izlendiğini tahmin etmek hiç de zor değilken… Bu afişlerin Putin yönetiminin izni, himayesi ve hatta emriyle asılmış olması akla en uygun açıklama.
Bunun için de “NATO provokasyonu” diyenler olursa onlara da şaşırmam tabii. Ne de olsa her kötülüğün kaynağı Batı, her iyiliğin, güzelliğin kökü de cennet bahçesi Putinland’dır!
Dünya üzerinde, başka bir ülkeyi “soykırım” yapmış olmakla itham etmeye kendinde hak bulabilecek ve bunu yapmaya yüzü olabilecek en son ülke herhalde Rusya olmalı… Rusya’nın katliamlar ve soykırımlar tarihine daha önceden değindiğim için burada tekrar etmiyorum. Rusya’nın katliamlarının büyük çoğunluğunun, Türk halklarına karşı yapılmış olması ise Rusya’nın Ermeni yalanlarını gündeme getirmedeki yüzsüzlüğünü daha da katmerli bir hale sokuyor.
Bunu yapan, AKP iktidarının “vazgeçemediğini” açıkladığı; ironik bir şekilde birçok “Atatürkçü”nün, “ulusalcının”, “milliyetçinin” sevdiği, hatta hayranlık duyduğu Putin ve Rusya.
Fakat Rusya, tarihi boyunca Türkler aleyhine ilerlemekle, Türk yurtlarını sömürge, Türk halklarını köle etmekle, katliamlara, soykırımlara imza atmakla kalmış bir emperyalist de değil sadece. Aynı zamanda Türkiye’nin 19. yüzyıldan beri uğraştığı en büyük sorunlardan biri olan Ermeni meselesini de bizzat yaratan, örgütleyen, başımıza saran bir fesat kuyusu.
Osmanlı döneminde yüzyıllarca Türklerle hiçbir sorun yaşamadan varlığını sürdüren, devletle iyi ilişkileri nedeniyle “millet-i sadıka” diye anılan Ermeniler, Rusya’nın Kafkasya üzerinden Doğu Anadolu sınırlarına doğru ilerlemesiyle Rus kışkırtmasının nesnesi olmuşlardı. Yılların sadık unsuru, birkaç on yıl zarfında Türk katliamı yapmaya susamış çeteleri bağrından çıkaracak bir kıvama gelmişti! Bu da Rusya’nın “başarısıdır” elbette…
1877-78 Türk-Rus Savaşı (93 Harbi) ve ardından gelen Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Konferansı, Ermeni meselesinin Rusya eliyle uluslararası bir gündem maddesi ve Türkiye’nin başında bir Demokles kılıcına dönüştürülmesinin de miladıydı.
Bu sürecin devamında Taşnak ve Hınçak komiteleri başta olmak üzere, kurulan bir düzine kadar irili ufaklı Ermeni terör örgütü, yaklaşık 40 yıl Kafkaslar’da, Doğu Anadolu’da ve hatta doğrudan devletin başkenti İstanbul’da tedhiş kampanyasını kan içici bir gözü dönmüşlükle sürdürdü.
I.Dünya Savaşı’nın başlaması ve Rusların Doğu Anadolu’ya adım atmasıyla birlikte Ermeni örgütleri, terör eylemlerini topyekûn bir ayaklanmaya dönüştürürken elbette yine arkalarında Rusya vardı. Doğduğu andan itibaren Rusya menşeli olan Ermenici hareket yine Rusya’nın elinde Türklere karşı bir silah olmuştu.
Fakat 1915’te, bu çok etkili “Ermeni terörü” adlı Rus silahı, eline tutuşturulduğu teröristlerin üzerindeyken infilak etti. Bugün Rusya’da Putin himayesinde anılan 24 Nisan 1915, işte bu terör örgütlerinin lider kadrolarına operasyon yapıldığı tarihten başka bir şey değil. Ve yine Rusya (başka emperyalistlerle birlikte) bu günü “Ermeni Soykırımı” yıldönümü olarak resmen kabul ediyor.
Ermeni terörü ucubesinin dünyaya gelmesinde birinci derecede etken olan Rusya, onun ikinci kez mezarından çıkarak adeta katil bir hortlak misali Türkiye’yi kana bulamasının ve Türk diplomatlarını katletmesinin de örgütleyicisi oldu. 1915’in ellinci yılı bahane edilerek hem propaganda, hem terörü bir arada yürüten Ermeni kampanyasının çıkış yeri ve örgütlenme üssü 1965 itibariyle Sovyet Ermenistan’ı, başkent Erivan ve dinî merkez Eçmiyadzin olacaktı.
1975’te, Lübnan Ermenileri arasında ASALA’yı örgütleyen, Filistinli Sovyet yanlısı örgütlerce militanlarının eğitilmesini sağlayan, silah veren, yine Sovyet güdümlü Hafız Esat Suriye’sinin imkânlarını terör şebekesinin önüne seren Sovyet Rusya, özellikle de KGB olmuştu. 1980’li yıllarda ASALA ile yine terör kariyerine Sovyet Rusya güdümünde başlamış olan PKK’nın ittifak kurmasını sağlayan da yine KGB şeflerinden başkası değildi.
1975’te KGB, ASALA’nın kurulmasını ve ardından Türkiye’ye ve yurtdışındaki Türk diplomatlara karşı terör kampanyasını örgütlerken tam o yıl Putin de KGB’deki görevine başlıyordu.
Şimdi bu eski KGB’linin, Ermeni Soykırımı yalanlarını Moskova sokaklarında sergilettirmesi elbette bir tesadüf değil. Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için atılmış bilinçli, planlı bir adım. Kuşkuya yer yok…
Kısacası Putin ve Rusya, Türkiye’ye karşı 150 yıllık Ermeni kartını yeniden açmış bulunuyor. Tabii, bir dönem kapadıklarını varsayarsak…