Tencere siyasetiyle erken seçim çağrısı
Türkiye’nin ekonomik anlamda uçuruma sürüklendiği, insanların alım gücünün her gün giderek daha da azaldığı, çarşı-pazar fiyatlarının cep yaktığı bir dönemdeyiz. Hâl böyle iken, Türkiye gündeminde bir seçim havası olması gayet doğal.
İktidar kanadı “zamanında seçim” derken, muhalefetin en büyük partisi CHP, “Geliyor Gelmekte Olan” sloganını, sosyal medya vekillerinin “Hemen Seçim, Derhal Seçim” sloganıyla güçlendirerek(!) iktidara “sandığı getir” çağrısında bulunuyor.
Ve bugün şu soruyu soruyoruz: “Derhal seçim” olsa muhalefet buna hazır mı? Boş tencere üzerinden seçim kazanılır mı?
AKP seçime hazırlık yapıyor. Sosyal medya ile ilgili kanunlarla, sonuçlandırılan Gezi Davası’yla, Canan Kaftancıoğlu için çıkan mahkûmiyet kararıyla ve Suriye operasyonuyla AKP, kendi açısından seçime yatırım yapıyor.
AKP seçime hazırlanıyor dedik. Ve bu hazırlığın en önemli adımı, Canan Kaftancıoğlu için verilen mahkûmiyet kararı idi. Bu kararla birlikte Kaftancıoğlu, siyasi yasaklılar kervanına katılacaktı.
Bilindiği gibi 2019 seçimlerinde İstanbul’un kazanılmasındaki en büyük pay onundu. Bu mahkûmiyet kararı, AKP’nin intikamıydı ama daha da önemlisi bir sonraki seçimde en büyük rakibini pasifize etmek için atılan çok büyük bir adımdı.
Canan Kaftancıoğlu, il başkanlığını yaptığı partinin, yıllardır yap(a)madığını yapmış; İstanbul’un her sandığına sahip çıkmış, her ilçeyi ve hatta her okulu örgütlemişti. Canan Kaftancıoğlu’ndan kurtulmak, AKP’nin seçime bir adım önde başlaması demekti.
Kılıçdaroğlu’nun SADAT hamlesi
Canan Kaftancıoğlu’nun mahkûmiyet kararının hemen ardından, Türkiye’de bir SADAT gündemi ve seçim güvenliği tartışması başladı.
Bu gündemi oluşturan da bizzat CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu idi.
Canan Kaftancıoğlu’na destek olmak için tüm milletvekillerini il başkanlığı binasına çağıran Kılıçdaroğlu, hemen ertesinde SADAT’ın kapısına “dayandı.” Oysa ki, herkesin “Adalet Yürüyüşü” gibi bir eylem beklentisi varken. Herkesin, Enis Berberoğlu’na gösterilen önem kadar Kaftancıoğlu için de hassasiyet beklentisi varken.
Ama gerçekleşmeyen bu beklentileri lehe çevirmek için ortam müsaitti çünkü SADAT zamanlaması manidardı.
Canan Kaftancıoğlu demek seçim güvenliği demekti ve bu güvenlik ortadan kaldırılmaya çalışılmışsa, olası bir mağduriyet için hedef gösterilmesi gerekti. Bu hedef için de SADAT, biçilmiş kaftandı. Zaten muhalif tabanda da bir SADAT korkusu hakimdi.
Plan, saat gibi işledi. Sosyal medya, Kılıçdaroğlu’nun cesaretini konuşuyor, Kılıçdaroğlu güzellemelerinden geçilmiyordu. O kadar ileri boyuttaydı ki, kimilerinin gözünde Kılıçdaroğlu, SADAT’ın kapısındayken bir keskin nişancının dürbününden izleniyordu.
Bu hamleyle siyasi tatmin sağlamış olabilir, günlük vadede takdir de toplamış olabilir ama Kılıçdaroğlu’nun seçimlerle ve seçimlerin güvenliğiyle ilgili sicili hiç de iyi değil.
Sahipsiz seçim: 30 Mart 2014
Bugün İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerini alan CHP, 2014’te ne yapıyordu?
Seyranbağları çembere alınıp içeriye bir kişi dahi sokulmazken mesela, bugün “sandığı getir” diyenler neredeydi?
Asıl mesele, sandığın gelmesi değil de sandığın korunması değil miydi yoksa?
Ankara’nın mevcut belediye başkanı Mansur Yavaş, 30 Mart akşamı neden yapalnız bırakıldı mesela?
Bu yazı yazılmadan birkaç gün önce, Türk Solu Başyazarı Gökçe Fırat’ın, hakkında açılan bir davada mahkûmiyeti kesinleşti. Davayı açan Tayyip Erdoğan, Hakan Fidan ve dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala. Davanın konusu ise, Gökçe Fırat’ın 2014 seçimlerindeki yolsuzluklar üzerine yazıları.
Bugün sandık güvenliği vurgusu yapan CHP’nin ilgisini neden çekmedi bu dava?
Bu dava, CHP Genel Merkezi’nin ve en başındaki koltuğun “ilgisini” çekmese de, AKP için en az Kaftancıoğlu kararı kadar büyük “seçim yatırımları”ndan biridir.
2014 seçimlerini geçelim.
Sırada 16 Nisan 2017 referandumu var.
“Aslında hayır çıkmıştı,” diyen kimdi iki hafta sonra?
O akşam çıkıp deseydi… Neden demedi? İç savaş çıkar diye…
Kim çıkartacaktı? Bugün kapısına dayandığı!
E, sormazlar mı adama “bugün gösterdiğin cesareti(!), o gün niye göstermedin?” diye…
Yoksa, bilinmeyen pazarlıklar mı dönmüştü, yazışmalar mı oldu yoksa genel merkezler arası?
Sandık güvenliği, CHP Genel Merkezi’nde sağlanır
Seçimi kazanmanın tek bir yolu vardır: Her sandığın başına güvenilir müşahitler koymak, sandıklara sahip çıkmak, sandıklara sahip çıkanlara sahip çıkmak ve adayına sahip çıkmak.
Oy ve Ötesi gibi gönüllüler vardı hatırlarsınız. Kendileri örgütlenmişlerdi de neler başardıklarına tüm Türkiye tanık olmuştu. Daha doğrusu, tüm Türkiye, Oy ve Ötesi olmuştu.
Doğaçlama oluşan bu sistemin, büyük bir teşkilat tarafından organize edildiğini düşünün ve etkisini-sonucunu tahmin edin.
“Muhalefetin adayı kim olacak?” sorusu üzerine tartışmalar sürerken, Kılıçdaroğlu, toplumun istediği isimlerin önünü kesmekte, kendi adaylığı için zemin hazırlama girişiminde. Üstelik kendisinin kazanma ihtimali diğer iki isme nazaran daha az (siz yok olarak okuyun) iken.
Canan Kaftancıoğlu’na destek amaçlı Bursa’dan İstanbul’a kaydırdığı miting de hazırlık amaçlı değerlendirilebilir.
Hal böyle iken, yine bir soru geliyor insanın aklına: Acaba Kılıçdaroğlu, olası adaylığı ve sonrasındaki mağlubiyetine kılıf mı arıyor?
“Kazandım ama SADAT seçim sonuçlarına müdahale etti.”
“O kadar da değil” diyorsanız, 2019 seçimlerine bir bakın derim.
Önümüzdeki seçimlere müdahale edecek olan SADAT’ın, İstanbul ve Ankara temsilcilikleri tatildeler miydi ki 2019 seçimlerine müdahale edemediler?