Kuran kursu tartışması nereden çıktı?
Son bir haftanın önemli gündem maddelerinden biri, CHP ile AKP arasında yaşanan Kuran kursu tartışmasıydı.
Her ne kadar tartışma iki parti arasında yaşanıyor ise de tartışmanın odağındaki kurum Diyanet İşleri Başkanlığıydı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2013 yılında başlattığı bir uygulama var; 4-6 yaş grubu arasındaki çocuklara yönelik okul öncesi Kuran kursu uygulaması. Bu uygulama yakın zamanda zorunluluk niteliğine bürünecek gibi duruyor.
Geçtiğimiz günlerde CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu uygulamasına eleştirerek “Diyanet okul öncesi eğitim birimleri kuruyor. Okul öncesi eğitim Diyanet’in işi mi Milli Eğitim’in işi mi? Sübyan mekteplerini kurmuşlar, kurumsallaştırmaya zorunlu yapmaya çalışıyorlar. Bu kafayla, orada işte bilimin B’si, fiziğin F’si, matematiğin M’si de olmuyor üniversiteye gidince. Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir ortaçağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın ne bu Cumhuriyet’e ne bu millete faydası var; ne de Anayasa’ya uygunluğu var.” demişti.
Özel’e yanıt, Tayyip Erdoğan’dan geldi: “Bre gafil asıl çağ dışı olan sensin, senin bu faşist zihniyetin. Asıl gerici olan sen ve senin gibiler, marjinal ideolojilerin at gözlüğünden bakanlardır.”
Erdoğan CHP’nin din karşıtlığından girip, Atatürk dönemine yönelik faşist zihniyet hezeyanında bulunduktan sonra da “Çocukların Kuran’ı öğrenmesi sizi neden rahatsız ediyor? Yeri geldiği zaman Kuran’a sahip çıkacaksınız” diye devam etmişti. Tabii bu son sözlerini Kılıçdaroğlu’na söylüyordu.
Erdoğan ve partilileri CHP’ye din düşmanlığı üzerinden yürüyedursun, Kılıçdaroğlu’nun konu ile ilgili yorumu bir gün sonra geldi. Kılıçdaroğlu, gazetecilerle bir araya geldiği toplantıda “Diyanet İşleri Başkanlığının, çocuklarımıza, isteyen anne babaların, ailelerin çocuklarına Kur’an’ı öğretmeleri kadar doğal bir şey yoktur. Siyaset din, inanç alanına asla girmemeli.”
Özgür Özel’in çok yerinde eleştirileri
Öncelikle Özgür Özel’in açıklamalarından başlayalım.
Özgür Özel ne diyor?
Okul öncesi eğitim, Diyanet’in değil, Milli Eğitim’in işi diyor ki, çok yerinde bir tespit. Diyanet İşleri Başkanlığı, anaokulu, kreş gibi yerler açamaz. Buralarda eğitim veremez.
Özgür Özel’in dikkat çektiği ikinci bir nokta ise, Osmanlı’da çocuklara dini eğitim veren Sübyan mekteplerinin yeniden kurulmaya çalışılmasıyla dini eğitimin kurumsallaştırılmaya çalışılmasıdır. Bilindiği gibi Sübyan mektepleri, Atatürk’ün eğitim devrimi olan Tevhid-i Tedrisat kanunun kabulünden sonra kapatılmıştı. Yani Özgür Özel, Diyanet İşleri Başkanlığının uygulamasına karşı çıkarak aynı zamanda Atatürk devrimlerine de sahip çıkmıştır.
Bilimin B’sine, fiziğin F’sine, Matematiğin M’sine gelince, aynı eleştiriyi Erdoğan da yapmadı mı?
Tarih 28 Aralık 2021. TÜBİTAK ve TÜBA ödül töreninde konuşan Erdoğan bakın neler söylüyor: “Üniversitelerin fizik, kimya, biyoloji ve matematik gibi temel bilimler alanındaki bölümlerine ilginin istediğimiz oranda olmadığını en iyi sizler biliyorsunuz.” Erdoğan bilim derken iyi, Özgür Özel derken kötü mü? Son olarak çocukların modern çağa uygun bir şekilde yetiştirilmesini istemek ne zamandan beri din düşmanlığı oldu? Özgür Özel’in, çocukların yetiştirilmesiyle ilgili eleştirileri çok yerinde ve haklı eleştirilerdir.
Anayasa vurgusu ise oldukça önemli ve meselenin temelini teşkil ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, son yıllarda birtakım tarikat ve vakıflarla birlikte yürüttüğü, bu Kuran kursu çalışmaları, Anayasanın laiklik ilkesine tamamen aykırıdır.
Kılıçdaroğlu, Atatürk devrimlerine ve laikliğe karşı
Kılıçdaroğlu’nun konu ile ilgili açıklamasında iki vahim yanlış var ki, hem Atatürk’ün laiklik ilkesi açısından hem de Özgür Özel’in altını çizdiği Anayasa açısından oldukça önemli.
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran kursu açabilir, ancak bu kursları hiç kimseye dayatamaz, hele ki 4 yaşındaki çocuklara. Çocuklar, bu konuları anlayacak yaşa gelene kadar dini eğitim verilemez. Her yerde açılan bu kurslar, artık ihtiyaç olmaktan çıktığını, dayatmaya dönüştüğünü ortaya koymaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4-6 yaş uygulaması ise en hafifinden çocukların istismarıdır. Kılıçdaroğlu en azından bunları dile getirebilirdi. “Dine karşı değiliz ama din adına yapılan her türlü dayatmaya karşıyız” diyebilmeliydi.
Kılıçdaroğlu ikinci olarak “Siyaset din, inanç alanına asla girmemeli.” dedi ki, çok doğru. Kılıçdaroğlu’nun dini siyaset alanına sokmama çabasına saygı duymakla birlikte, AKP’nin her alanda dini siyasete alet etmesine yine bu gerekçeyle karşı çıkmamasını da anlamak mümkün değil. Tamam, sen dini siyasete alet etme, ama laik bir partinin genel başkanı olarak, laikliğe aykırı bir durum ortaya çıktığında da tavır koymaktan kaçınma.
Muhafazakâr tabanı da kazanacağım, herkesle helalleşeceğim diye kendi kimliğinden, ideolojinden, laiklikten vazgeçme.
Kaldı ki, o muhafazakâr dediğimiz taban da, ağzınla kuş tutsan sana oy vermez. Yıllardır eleştiriyoruz, dilimizde tüy bitti, AKP’ye benzeyerek AKP’yi yenemezsin.
En önemli nokta da şu ki, Kılıçdaroğlu bu açıklamasıyla yukarıda bahsetmiş olduğumuz, Atatürk’ün eğitim devriminin de karşısında konumlanmaktadır. Atatürk döneminde çocuklara din eğitimi 12 yaşında verilmeye başlardı. Sen şimdi çıkıp Diyanet’e Kuran kursu icazeti verirsen, bunlar yaş sınırı falan tanımazlar, kundaktaki bebeğe bile Kuran kursu açarlar.
Kılıçdaroğlu, Atatürk’ün laik cumhuriyetini böyle mi taçlandıracak?
Kılıçdaroğlu çıktı, yukarıda verdik, Özgür Özel’in yaptığı açıklamanın tam tersi anlama gelen bir açıklama yaptı. Bir gün önce Kılıçdaroğlu’na seslenen Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun Diyanet’in çalışmalarını olumlayan açıklamasını görmemişti ne yazık ki.
Ancak özellikle yandaş medyada Kılıçdaroğlu’nun açıklaması ses getirdi. Ama Kılıçdaroğlu’nun beklediği şekilde değil. Yandaş medya genel olarak Kılıçdaroğlu’nun isim vermeden Özgür Özel’e ayar verdiği propagandasını yaptı.
Kılıçdaroğlu ne bekliyordu sahi?
Özgür Özel’in açıklamasına karşı açıklama yapınca yandaş medyanın “Kılıçdaroğlu dine, diyanete sahip çıktı” diyerek onu omuzlara alacağını mı umuyordu. Gerçekten bu kadar safsa, ana muhalefet partisinin vay haline!
Kılıçdaroğlu, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti bu kafayla mı taçlandıracak?
Gerçi o, Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandıracağını söylüyor, sanki Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet demokrat değilmiş gibi.
Ama Cumhuriyet’i taçlandırmak, sadece demokrasiyle olmaz, laiklikle de ve Atatürk’ün diğer tüm ilkeleriyle de taçlandırmak gerekir.
Başta CHP olmak üzere Millet İttifakı, uzunca bir süredir ekonomik konular dışında elle tutulur bir muhalefet yürütmüyor. Anlıyoruz, strateji olarak ekonomik muhalefeti tercih ediyorlar ama iktidarın sadece bu yolla yıkılacağını ummak biraz saflık değil mi?
Aynı şekilde belli bir sol çevre de yakın zamana kadar sadece laiklik üzerinden bir muhalefet geliştiriyordu ki, bunu da yanlış bulup eleştirmiştik. Sadece laiklik odaklı bir mücadele de başarılı olamaz.
Bugün iktidarın yanlış ekonomi politikaları sonucu Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik olarak çökertildiğini herkes görüyor. Muhalefeti elbette ki bunlarla ilgili eleştirilerini yapacak, kendince doğruyu gösterecek. Buna kimsenin itirazı yok. Ancak Türkiye’nin sorunu sadece ekonomiden ibaret değil ki?
İktidarın laiklik karşıtı icraatları ne olacak? Onları eleştirmeyecekler mi?
İktidar laikliğe karşı yapılabilecek her şeyi yapacak ama muhalefetimiz muhafazakârları kaybederiz diye buna sessiz mi kalacak?
Laiklik, muhalefetin kimliğinin çok önemli bir parçasıdır. Laiklik mücadelesi olmadan esaslı bir muhalefet yapılamaz ki zaten yapılamıyor da.
Bu konuda muhalefet, özellikle de CHP çok dikkatli olmak zorunda. Muhafazakârları kaybetmeyelim derken laik tabanını da kaybedebilir.
Velhasıl, Kılıçdaroğlu’nun Kuran kursları ile ilgili açıklaması, CHP açısından oldukça talihsiz bir açıklama olmuştur. CHP bir an önce Atatürk’ün kurduğu laik parti olduğunu hatırlamalı ve ekonomi olsun, laiklik olsun, bir noktaya odaklı muhalefeti bırakıp bütün alanlarda muhalefete başlamalıdır.