Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilanına giden yolda anavatan Türkiye’miz için Çanakkale Savaşları nasıl bir önsöz idiyse, 1983’te kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için de 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı bir önsözdür desek yerinde olur.
…
Misak-ı Milli üzerine konuşulurken Kıbrıs’ın bu sınırlar içerisinde olup olmadığı da tartışılagelmiştir. 1920’de İstanbul Mebusan Meclisi’nde onaylananla Ankara’daki mecliste kabul edilen metinlerde Kıbrıs gibi belli başlı birkaç konu üzerinde detayda farklılıklar var. Nitekim Lozan’da adanın Britanya İmparatorluğu’nca ilhakı yani 1878’den başlayan ve 1914’te mutlak hale getirilmiş fiili durum kabul edilerek 1925’te ilk büyükelçi ataması yapılıyor. Ancak geriye bakıp değerlendirdiğimizde şunu söyleyebiliriz ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi ajandasında Kıbrıs her zaman vardı. Bazı çevreler bu davayı ısrarla Hatay sorunu ve Hatay’ın anavatana katılmasıyla karşılaştırdı oysa taşıdığı bir kısım benzerliklere rağmen apayrı bir meseleydi.
…
Sayısız haksızlıklar ve büyük acılarla aşama aşama bugünlere gelindi. Zürih ve Londra Antlaşmaları (1959) ve bunun sonucu olarak 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte Türkiye, Kıbrıs üzerinde garantör devlet durumuna geldi. 20 Temmuz 1974’te başlatılan harekât, meşru müdafaa olmasının yanında bu garantörlük sayesinde uluslararası hukuki dayanağa da sahiptir.
Kıbrıs Türkleri ve Türkiye her zaman barıştan yana tutum sergiledi, kendisine saldırı olmadıkça saldırmadı. 1960’taki statüye göre bir anlaşma zemini olmadığı ortaya çıktığında ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etti (1983). Ancak o tarihten sonra dahi adada iki toplumlu bir çözüm için üstüne düşeni yaptı.
KKTC’nin ilanı ve bir türlü sonuçlanamayan çözüm arayışları bu saatten sonra artık eski federasyon tartışmalarının bir geçerliliğinin ve de uygulanabilirliğinin kalmadığını göstermiştir. Yıllar geçtikçe çözüm için daha tutarlı olanın bir “konfederasyon” formülü olduğu da net biçimde ortaya çıkmıştır. Sonuçta aynı adayı paylaşan iki halk var ve bu iki halkın iki devletinin bugün değilse bile gelecekte kaçınılmaz biçimde bazı ortaklıkları olacaktır.
Taraflı ya da tarafsız otoritelerce gözlemlenen bir gerçek daha var ki; 50 yıllık bu zaman dilimi etkin bir biçimde varlığını gösteren Türk ordusu sayesinde her iki taraf için kansız bir dönem, tam manasıyla bir huzur dönemi olmuştur. Bu misyon ve Türk tarafının tüm iyi niyetli çabalarına karşın yine de Avrupa Konseyi ve AB, utanmazca Türk Ordusu’nu işgalci olarak tanımlamış ve 1960’taki hukuk bizzat kendileri tarafından çiğnenerek Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla 1 Mayıs 2004’te Rumların AB üyeliğine onay verilmiştir.
Süreçte yaşanan bir takım ihmallere rağmen, yıllarca süren ayrımcılık, saldırganlık ve hukuk ihlallerine karşı Türkiye sessiz kalamazdı ve kalmadı da. Bugün her türlü engellemeye karşın tüm kurumlarıyla demokratik bir devletin en güzel örneklerinden birisi olarak gösterilen, bu en genç cumhuriyetimiz KKTC, halihazırdaki barışı kalıcı kılacak makul önerilere açık fakat kendinden emin adımlarla yoluna devam etmektedir.
Bu vesileyle KKTC halkının ve Kıbrıs davasının gönüllüsü Türk Milletinin 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramını kutluyorum.
Önemli Hatırlatma: KKTC Cumhurbaşkanı danışmanı ve aynı zamanda üyesi olduğum Denktaş Derneği’nin başkanı kıymetli arkadaşım Latif Akça ile Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yılı anısına özel bir görüşme gerçekleştirdik. Söyleşi tarzında geçen bu çok önemli görüşmemizin detaylarını yarın gazetemizin internet sitesinde okuyabilirsiniz.