Kızılay’ın depremzedeler için ürettiği çadırların depolarda bekletildiğinin ve sonrasında sivil toplum kuruluşlarına satıldığının anlaşılmasıyla ortaya çıkan skandal, Kızılay’ın içinde bulunduğu durumu tam olarak gösteriyor.
AKP önce devletin tüm kurumlarını yok etti, ardından devletin dışındaki yardım kuruluşlarını ele geçirdi ve hepsinin içini boşalttı.
AKUT gibi çok deneyimli bir arama kurtarma kuruluşu bile “AKP’li olmadığı için” tasfiye edildi.
İsmini Atatürk’ün koyduğu Kızılay’a yönelik büyük güvensizliğin sebebi, aslında “devlet dışı” bir kurum olan Kızılay’ın AKP’nin bir organı haline dönüşmüş olması.
2017’de şubelerinin yarısını kapatan ve 2018’de yönetimine kayyum atanan Kızılay; bir taraftan isminden kaynaklanan avantajı kullanarak yardım toplamaya devam etti, diğer taraftan da imkânlarını tarikatlara devreden paravan bir kuruluş haline geldi.
Kızılay’ın itibar kaybının sebebi, Kızılay’ı depremde çadır satan bir kuruma dönüştürenlerdir. Kendi düşen ağlamaz!
Kızılay’ın yönetim kuruluna bakıldığında iktidarın kuruma nasıl çöktüğü kolayca görülüyor. 11 yönetim kurulu üyesi bulunan Kızılay’da, üyelerin tamamı AKP ile organik ilişkisi olan kişiler arasından seçilmiş.
Yönetim; AKP il kadın kolları başkanlarından, MÜSİAD’ın eski yöneticilerinden, AKP belediye başkanlığını adaylarından, Milli Türk Talebe Birliği çalışanlarından, AKP’nin memur sendikası Memur-Sen yöneticilerinden ve Diyanet’ten gelenlerden oluşuyor.
Göz boyamak için dahi, tek bir “AKP’li olmayan” kişi seçilmemiş. Tam tersine Kızılay’ın artık AKP’nin bir yan kuruluşu olduğunu “dosta düşmana” göstermek için bilinçli bir tercih yapılmış.
Böyle bir kuruma halk neden güvensin de yardım etsin ki? Kızılay gibi bir kuruma kan bağışlarken bile tereddüt edilmesinin sebebi Kızılay’ı bu hale getirenler değil mi?
Afet sonrasında çadırların hemen dağıtılması yerine satılması için beklenilmesi çürümüşlüğün boyutlarını gösteriyor.
AHBAP’ın açıklamasının ardından öğreniyoruz ki Kızılay 140 bin TL’den Türk Eczacılar Birliği’ne de çadır satışı yapmış.
Evet, tam olarak yüz kırk bin Türk Lirası.
Marketlere ceza yazan, depolara baskın yapan iktidarın kendi kurumu, en çok ihtiyaç duyulan anda piyasa fiyatını yükseltmeye utanmamış!
Çadırla da yetinmeyip, gıda malzemeleri de satmışlar üstelik.
Kim bilir, kimlere daha neler satıldı?
“Devleti şirket gibi yönetiyorum” diyerek övünen Erdoğan’ın öğrencileri işte bunlar!
Kızılay Başkanı Kerem Kınık ise yapılan işin ahlaki olduğunu, Kızılay iştiraklerinin malzeme temini için satış yapmak zorunda olduğunu söylüyor.
Demek ki AHBAP isminde bir kuruluş olmasa ve bu kuruluş Kızılay’a para verip çadır almasa, Kızılay parasız kalacak ve milleti çadırsız bırakacak!
Daha da kötüsü Kızılay’ın sattığı çadırları kendi envanterine dâhil ederek deprem bölgesine göndermesi ihtimali.
Diyelim ki Kızılay 10 bin çadır üretmiş ve AHBAP’a satmış. Kızılay da deprem bölgesine 10 bin çadır gönderdiğini söylüyor, AHBAP da. Yani 20 bin çadır gönderildiği söyleniyor ama ortada sadece 10 bin çadır var.
Deprem bölgesine gönderildiği söylenen tüm yardım malzemeleri bu şekilde çift mi sayılıyor?
Nitekim, Koç grubu deprem bölgesine kurutma makinelerinin olduğu bir hijyen tırı göndermiş, Ulaştırma Bakanı, tırın devlet ait olduğunu söyleyen başka bir paylaşım yapmıştı. Oysa sadece 1 hijyen tırı var.
Devletin tüm yardım rakamlarının bu “teknikle” açıkladığını düşündüğümüzde, bu kadar gün geçtikten sonra bile yardım istenmesinin sebebi ortaya çıkıyor.
Kızılay Başkanı ise Kızılay’ın bütçeden pay almadığını söyleyerek çadırındaki seccadeyi gösterip “ümmeti” yardıma çağıran paylaşımlar yapmakla meşgul!
Bu sefalet ise sadece Kızılay’a özgü değil… Saray ihtişamının arkasına gizlenen çarpık bir düzenin sefaleti…
Yaşadığımız her rezillik bununla yüzleşmekten ibaret!