Can Paker öldü. Kendisi ultra-Tayyipçi, hayatının son nefesini verirken bile AKP fanatiği olan bir “sivil toplum”cuydu.
Bazı kesimlerin Türkiye’ye “sivil toplum” getirme macerası, gerici ve faşist bir diktatörlüğe yol açtı. Şaşırtıcı mı? Nihayetinde gericiler de “sivil toplumun has çocukları” olarak kabul edilebilir garip kuramlarına göre.
Amacımız ölünün arkasından ne konuşulduğunu tespit edip, AKP’lilerin dilinden düşürmediği şu “Uluslararası Soros Komplosunun” ne olduğunu analiz etmek.
Tayyip’i iktidara getiren, AKP karşıdevrimine ve diktasına yol açan uluslararası bir blok, emperyalist bir düzenek elbette ki vardı. 20 yıl boyunca AKP pek çok komplo ve kumpasın da altına imza attı.
Ancak adı üstünde bu siyasal-ideolojik bir bloktu. Bir komplo değildi. Fethullahçılar da vardı, PKK’lılar da… Ermeni ırkçıları da dinci terör örgütleri de.
Bugün kendilerine Sorosçu denenler de bu bloğun parçasıydı. Kitlesel olarak önemsiz gözükseler bile, önemli bağlantılara sahiptiler.
Nihayetinde bu hizbe Sorosçu demek sokak siyaseti açısından doğru da olsa, ideolojik bir tanım yapmak zorundayız çünkü Sorosçular bile kendi aralarında bölündü. Bu da Gezi’nin zaferidir. Tıpkı İslamcıları böldüğü gibi, halk direnişi onları da böldü. Yani Sorosçular Gezi’yi kışkırtmadı tam tersine, Gezi Direnişi Sorosçuları böldü.
Sorosçu değil Açık Toplumcu diyeceğim bu hizbe. Can Paker, Türkiye’deki Açık Toplum hareketinin “sağ” kanadının kodamanı. Osman Kavala ise “sol” kanadının kodamanıydı.
Açık Toplumcuların sağ kanadı için Karl Popperci gericiler diyebiliriz. Osman Kavala tayfası ise dönekliğe ve anti-Marksizme sol bir renk verebiliyorlardı yine de. Karl Polanyiciliğin Türkiye’ye mümessili Ayşe Buğra ise Osman Kavala’nın eşidir. Meşhur gerici romancı Tarık Buğra’nın kızı…
Popper ve Polanyi aynı cephede yer alabilir mi? Bence elbette olabilir. Polanyi’nin fikirlerini asla kabul etmiyorum ama saygı duyuyorum. Popper bildiğin gerici. Kavala-Buğra bir seviyeyi, Can Paker ve Mehmet Barlas gibileri ise bir seviyesizliği temsil ediyor. Kuram “sivil toplum” ise Batıcılığın ve gericiliğin hem seviyelisi hem seviyesizi o “sivil”likte temsil edilmeli. Bu karışım çok garip değil. “Kimler kimlerle bir araya geliyor” demiyorum, çünkü tam olarak bir araya gelmeliydiler. Esas düşmanları Kemalizm ve ulus devletti. Hepsi “kandırıldıkları” için değil, birebir aynı görüşte oldukları için bir araya geldiler ve tabii ki Tayyip Erdoğan ile de bu yüzden kucaklaştılar.
Sonrasını biliyoruz. Ergenekon, Balyoz, Gezi… Devlet tahakkümü ile, gerici despotlukla “sivil toplum” kurma “Ala-Turka” fantastikliği Osman Kavala gibi, Murat Belge gibi ultra-elitist, ultra Batıcı tiplere nasip oldu. Can Paker ise tam olarak durması gereken yerde duruyordu hep. Murat Belge o seviyeyi çok seviyordu aslında ama çaktırmıyordu. Kurnaz! Ölünün arkasından güzel şeyler yazmış.
Osman Kavala hakkındaki Gezi İddianamesini satır satır okudum. İddianameyi yazan savcı bilerek mi yapmış, bilmeden mi bilmiyorum. Sorosçu denen grup hakkında çok şey öğrenemedim ama bu grubun Gezi’nin ne başlangıcı ne ortası ne de sonunda hiç ama hiçbir etkisinin olmadığını öğrendim.
Değil Gezi’ye liderlik, Açık Toplumcular birbirine girmişler süreçte. Osman Kavala “sivil toplum” hayaliyle yanıp tutuşan Polanyici bir aydınken, belki de hayatında ilk kez ciddi bir dürüstlük sınavı ile karşı karşıya kalmış. Kodamanlar kendini pek böyle “etik” dilemmaların içinde bulmaz. Demek ki Osman Kavala’nın bir seviyesi gerçekten varmış.
Düşünün bir kere. Hayaliniz Kemalist diktayı, militarist vesayeti yıkıp, “sivil toplumu” inşa etmek. Ancak değil Türkiye, dünya tarihinin en büyük sivil direniş eylemi, Atatürkçü milyonlar tarafından sürükleniyor. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı “sivil toplumun” diktatörlüğe karşı direniş sloganı olmuş. “Militarist” denenler gerçek sivil direnişçi, “sivil” gericiler ise hakiki otokrat, faşist.
İddianameden öğrendiğimiz ve savcılığın metne koyduğu telefon tapelerine göre Osman Kavala ve onunla birlikte davranan grup Açık Toplum’daki görüş ayrılığını önemsemeyip, eylemlere bireysel olarak katılmaya karar veriyor. Hatta Osman Kavala şahsen tanıdığı Mücella Yapıcı’yı defalarca telefonla arıyor ama ulaşamıyor. Mücella Hanım o kadar yoğun ki; “sonra konuşuruz” diyor.
O günler hepimiz çok yoğunduk, her an her dakika bir barikata, bir noktaya koşmak gerekiyordu. Osman Kavala da arkadaşları ile çok güzel bir karar veriyor. “Bireysel katılalım” gençlerin eylemine diyorlar. Yani herkes gibi “yurttaş” olmuş Osman Kavala o anlarda. Bir vicdan sınavı yaşamış ve bence geçmiş sınavdan. Örgütçü, finansör v.s. hiç değil.
Sonra eylemler bittince, Açık Toplumcular büyük bir tartışma yaşıyorlar. Eylül ayında Macaristan’da Uluslararası Açık Toplum Enstitüsü’nün rutin toplantısında birbirlerine giriyorlar. Soros bile tam anlamamış. Ne oluyor Türkiye’de, Tayyip Erdoğan neden böyle davranıyor gibi sorular soruyor. Osman Kavala, Tayyip’in artık farklı bir çizgide olduğunu açıklamaya çalışıyor. Can Paker ise Gezicilere ve halka ateş püskürüyor. Bunların hepsi darbeymiş. Tayyip Erdoğan desteklenmeye devam edilmeliymiş.
İddianame adeta Soros’un tüm süreçte ne kadar “Fransız” kaldığının ispatı. Açık Toplumcular ise kışkırtıcı olmaktan öte, süreçte bölünen bir güç. Zaten AKP yandaşı pek çok güç 2013’ten sonra iktidar bloğundan tasfiye edildi. Az bir kısmı özeleştiri verdi. Geri kalanının çoğu “kandırıldık”, “ama biz o zaman da haklıydık”, “hâlâ yetmez ama evet yani yetersiz olacağını söylemiştik” diyerek idare ediyorlar.
Açık Toplumcuların AKP’den ayrılan kanadı ise bu lükse sahip değil. Çünkü hapisteler. Ağır bir süreç yaşıyorlar.
Peki, Can Paker ile bunların alakası ne? İşte o meşhur Osman Kavala iddianamesinin her yerinde Can Paker var. Can Paker şunu demiş, Can Paker uyarmış, Can Paker kızmış v.s.
Adam sanki itirafçı, etkin pişman falan da değil ama iddianame tezgâhçısı gibi sürece eliyle, koluyla, bacağıyla, her şeyiyle dalmış. Bay Paker, Soros’u bile tam harcamamış, ama tüm arkadaşlarını iğrenç bir şekilde itham etmiş. Bu keratalar her şeyin başı! Soros’u bile kandırmışlar. Oysa Can Bey ne Fethullahçı ne Gezici ne Sorosçu! O hep Tayyipçi, o hep en hakiki “sivil toplum”cu. Hemi de artık “yerli ve milli” sivil toplumcu!
Söz konusu toplum “sivilliği” kabul etmiyorsa, gerekirse sopayla öğretiriz! Nihayetinde memlekete “komünizm lazımsa onu dahi biz getiririz” öyle değil mi? Tayyip Bey gerçek bir sivil kahraman!
Ve Can Paker ölünce bir bakıyoruz. Bu ultra-Sorosçu iş kodamanı hakkında methiyeler, ölüm ilanları, güzellemeler. Peki kim bunlar? Hepsi AKP’li.
Mehmet Barlas falan önemsiz. AKP faşizminin “solcuları” Ayşenur Bahçekapı, Mehmet Uçum, Ayhan Ogan ve diğerlerinin ortak ilanından aktarıyorum: “Bize destek olan, yol gösteren büyüğümüzdün. Her zaman yanımızda olan dostumuzdun. Daima Türkiye’nin yararı için mücadele eden yoldaşımızdın…”
Yoldaşa bak sen! Mehmet Uçum’u TBKP’lilikten, Açık Toplum’a, oradan Saray’da Başdanışmanlığına kadar taşımış. Uçum, Stalinist parti içi tasfiye yöntemlerini unutmamış komünistlik günlerinden. Açık Toplum içindeki mücadelede Can Paker ile birlikte iyi uygulamış Çeka taktiklerini. Uçum’un, Kavala’nın tahliyesi “haşmetli”nin nezdinde her gündeme geldiğinde, katiyen bu işe karşı çıkan yegâne danışman olduğu haberleri, “Kavala dostlarının” sızdırdığı kulis bilgisi. Can Paker ve Mehmet Uçum sürecin Beriyaları olmuş adeta. “Yoldaşlık” süper his ya!
Sorosçu bir hücre varsa Türkiye’de, tam olarak Can Paker için taziye yayınlayanların listesinden o hücreye ulaşabilirsiniz. Peki, Tayyip Erdoğan nerededir bu resimde. O meşhur resim var ya. Oradaki o Soros masasında kurulduğu yer! En orta yerdedir! Hiç palavra sıkmasın.
En güzel yanıtı Osman Kavala verdi aslında kendisine “Soros artığı” diyen Tayyip’e: “Bildiğim kadarıyla, Sayın Erdoğan George Soros’la bu vakfın kuruluşundan önceki bir tarihte tanışmış ve Soros’un en son Kasım 2015’te Türkiye’ye yaptığı ziyaret sonrasına kadar, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne mensup siyasetçiler ve cumhurbaşkanının danışmanlarıyla Soros’un diyaloğu devam etmiş. Ben bu görüşmelere dâhil olmadım, içerikleri hakkında da bilgi sahibi değilim.”
“Artık” kim bilinmez ama, arda kalan ilişki sarayda devam etmiş.
Soros’un kurucu başkanı olduğu Uluslararası Açık Toplum Enstitüsü de geçen ay olabilecek en net açıklamayı BBC’ye yaptı: “… Gezi ile ilgili iddialar yanlış. Göstericilere hiç para göndermedik. Gezi Parkı eylemlerine hiçbir şekilde dâhil olmadık… (…) 2001 ile vakfımızın kapandığı 2018 yılları arasında, zaman zaman aralarında George Soros’un da bulunduğu Açık Toplum Vakıfları temsilcileri, Türk hükümet yetkilileriyle; ekonomi politikası, eğitim reformu, doğal kaynak yönetimi ve iklim değişimi gibi çok çeşitli konularda, düzenli olarak görüştü. Ayrıca vakfın çalışmaları, Türk yasalarına uygun olarak İçişleri Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından da düzenli olarak izlendi ve denetlendi.”
Akla basit bir soru geliyor. Soros ile Tayyip ilişkileri belli ki 2018’e kadar düzenli devam etmiş. Osman Kavala, AKP destekçiliğini 2013’de bıraktığına göre bu 5 yıl boyunca aracı kimdi?
Açık Toplum’daki Can Paker ve AKP yanlısı hizip hem Tayyipçiliğe hem Sorosçuluğa devam etmiş! Osman Kavala’nın da belirttiği gibi. Tayyip mi Sorosçu Kavala mı bu durumda?
Eğer illa Osman Kavala’ya Sorosçu diyecekseniz, en fazla bir fikir ortaklığı, sivil anlamda açık toplumculuk söz konusu olabilir. Devlet nezdinde temsilci ise Can Peker’dir. Sorosçuluğun “siyasi ayağıdır” bu hizip. Devlete sızan!
Can Paker, Sorosçuluğun AKP’deki siyasi ayağının “ağabeyidir.” AKP içindeki Fethullahçılar “pişmanız” diyorlar ve yollarına devam ediyorlar ya hani. Onun gibi… Vefat etmeden önce Paker kendine neci diyordu çok önemli değil ama sapına kadar Tayyipçi, sapına kadar Sorosçu’ydu!
Unutulmasın diyeceğimiz son bir isim var: Murat Belge. O da Can Paker topuna girmiş. Lise arkadaşıymışlar. Duygusallaşmış ölüm haberini alınca. O da bir taziye yazısı kaleme almış. Yolları ayrılmış Paker ile defalarca. Ama belli ki o da epey “yoldaşlık” yapmış. Tayyip sağ (!) olsun! Yollarını hepsinin sık sık birleştirmiş. Bazen de ayırmış. “Beraber yürüdük biz bu yollarda…”
Murat Belge’nin taziye yazısından aynen aktarıyorum:
“Ne kadar önemli olursa olsun, bir siyasi tutum farklılığı bunca yıllık bir arkadaşlığı silemez, sildiremez. Yokluyorum kendimi, becerebildiğim kadar. Bu durum, bu anlaşmazlık, bu açmaz, benim Can’a sevgimi azaltıyor mu? Aslında içinde yer aldığı, alacağı olaylara bağlı olarak böyle de olabilir. Ama böyle bir etkin rolünü bilmiyorum, duymadım.”
Belge ne merhametli bir insanmış?! Ama adaletsiz! İnsaf be Murat. Benim hiçbir kişisel yakınlığım yok Osman Kavala’ya. Siyaseten de insani olarak da. Ama iddianameyi okuyup, süreci biraz öğrenince çok öfkelendim. Can Paker’in yaptığına, itirafçı falan da değil, Kavala’ya karşı iftiracı rolüne isyan ettim. Ve sen diyorsun ki, “etkin bir rolünü bilmiyorum, duymuyorum” Can Paker için. Sen onu bir de Ayşe Buğra’ya, Osman Kavala’ya sor.
İnkârcılığın, ruhsuzluğun bu kadarı olur! Yazında övünüyorsun. New York Times sana köşe vermiş. Adı “The Ethicist” imiş. Hadi dostluğu bir yana bıraktık. Etik de mi yok sende? Bu yaşa gelmişsin, hâlâ oportünizm, adamcılık, kayırmacılık, lobicilik! Sence Kavala’nın hakkı kalmadı mı bu “ikilemlerin” içinde? Paker “etkisiz” eleman mı hakikaten? Hadi sen “helal” ettin hakkını Bay Ethicist, peki ya hapistekiler?