Türkiye, günlerdir Erdoğan’ın Geziciler için kullandığı o malum kelimeyi konuşuyor.
Kimileri, safça bir iyi niyetle, Erdoğan’ın prompter dışına çıktığında böyle şeyleri ağzından kaçırdığından dem vurdu.
Kimileri Erdoğan’ın bu tarz söyleminin zaten adeti olduğunu söyledi.
Yetmedi, Erdoğan’ın bugüne kadar ettiği küfürlerin listesi yayınlandı.
Erdoğan, iktidara ilk geldiği günden beri çatışmadan, kutuplaştırmadan beslenen bir liderdi. Her zaman kendisine bir düşman belirledi ve o düşmana karşı kitlesini bir arada tuttu.
Son zamanlarda ise Erdoğan’ın üslubunda ciddi bir bozulma olduğu görülüyor. Gençlerle buluşuyor, sigara ve içki zamları konusunda “Kuru, sulu her şeye zam yapıyoruz…” diyor.
Gezi’ye katılanlarla ilgili malum kelimeyi kullanıyor. Yetmedi “camide içki içtiler” yalanını tekrar etti, hatta eli artırıp “camileri yıktılar” demeye başladı.
Muhalefet liderleri ile ilgili söyledikleri de hepimizin malumu. Sabah akşam “edep” diyen bir insanın üslubundan çok uzak bir üslupla her gün muhalefet liderlerine ve muhalif insanlara saldırıyor.
Ben Erdoğan’ın üslubundaki bu bozulmanın prompter dışına çıkmasıyla, dil sürçmesiyle, bilinçsiz bir şekilde gerçekleştiğini sanmıyorum. Zaten Erdoğan, Kasımpaşalı olarak gelmişti, Kasımpaşalı olarak devam ediyor, Kasımpaşalı olarak gidecek.
Bence Erdoğan yaptığı ve söylediği her şeyi çok bilinçli bir şekilde yapıyor ve hepsinin tek bir hedefi var: Oy!
Bu konuda öncelikle sorulması gereken soru şu: Bu üslup, AKP’ye oy getirir mi getirmez mi?
Eğer bu üsluba uygun bir kitle yaratmışsanız, bu tür söylemler o kitlelerin hoşuna gider ve oy olarak geri döner. E, AKP’nin yarattığı kitle de malum; trolünden en üst yöneticisine kadar küfürsüz bir cümle kuramıyorlar.
Erdoğan, şehitler için “kelle” dediğinde bir kişinin bile çıkıp itiraz etmediği ama şehit edebiyatını da kimseye bırakmayan bir kitleden bahsediyoruz.
Ne diyor Erdoğan; “Biz hep milletimizin diliyle konuştuk.” Bu üslupla konuşan bir Türk milleti yok ortada. Bu üslupla konuşan Erdoğan kitlesi var. Zaten Erdoğan için de millet Türk milleti değil, kitlesi.
Erdoğan’ın bu üslubu bilinçli olarak, seçim stratejisinin bir parçası olarak kullandığı aşikar. Bu konu ile ilgili dün Cumhuriyet gazetesinde Nilgün Cerrahoğlu’nun “Nefret siyaseti” başlıklı bir yazısı yayımlandı. Cerrahoğlu, Trump ve Boris Johnson gibi nefret söylemiyle öne çıkan isimlerden örnekler veriyor.
Cerrahoğlu, Boris Johnson’un danışmanının mucidi olduğu “ölü kedi” stratejisinden söz ediyor:
“Sıkıştığınızda masaya bir ‘ölü kedi’ fırlatın” diyor Johnson: “Masadakiler elbette tiksinecektir. Önemli değil. Önemli olan dikkatlerin ölü kediye odaklanması ve ‘ah, vah’ edilerek yalnız onun konuşulması. Böylece canınızı sıkan tüm mevzulardan sıyrılırsınız.”
Erdoğan da aslında aynen bu stratejiyi uyguluyor. Yoksa öyle bir ifadenin konuşma metninde ne işi var?
Günlerdir Erdoğan’ın o malum kelimesini tartışıyoruz, bir kaç gün de “camileri yıktığı” yalanını tartışacağız. Ama bu arada mesela enflasyon artmaya devam edecek, Türkiye belki Suriye’de operasyona başlayacak ve daha neler neler olacak.
Evet, Erdoğan’ın üslubu bir seçim stratejisi ve bu üslup, seçim yaklaştıkça bilinçli olarak daha da bozulacak. Nasıl ki enflasyon bilinçli olarak artırılıyorsa, Erdoğan’ın üslubu da bilinçli olarak bozuluyor.
Bu üslup, AKP kitlesi için de oldukça ideal bir üslup. Çalışan kadına, dışarı çıkan kadına, gülüp eğlenen kadına, özgürlüğü için mücadele eden kadına AKP tabanının bakışını Erdoğan o malum kelimeyle ifade ediyor.
Erdoğan aslında Reichstag Yangını’ndan beri kullanılan bir yöntemi tekrarlıyor. Ne diyordu Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels: “Yalan ne kadar büyük olursa inananlar o kadar çok olur.”