AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın “faiz lobi”sine ilan ettiği savaş (!) 20 Aralık tarihinde “Kur Korumalı Mevduat Sistemi”ne geçiş ile sonuçlandı. Böylelikle tarihin gördüğü en fahiş faiz düzenlemesiyle sözde TL “korunmuş” oldu.
Aradan geçen 3 ay sonucunda TL’nin değil sadece paradan para kazananların korunduğu ortaya çıktı. 23 Aralık 2021 tarihinde 1 ABD Doları 11,64 TL iken; 3 aylık vadenin sonuçlandığı tarihte 1 ABD Doları 14,83 TL’ye fırladı. Yani TL son üç ayda tam yüzde 27,4 değer kaybetti.
Bilindiği gibi yeni sistemde sadece TL’ye faiz işlemiyor, bir de eğer TL dolar karşısında faiz oranından fazla değer kaybederse üstüne bir de o oran ekleniyor. Bankaların bu ek ödemesi ise Hazine tarafından karşılanıyor.
Muhalefet Hazine garantili faiz getirisi sistemini, gariban vatandaşın sırtından faizcinin rantının finanse edilmesi şeklinde eleştirmişti. AKP’nin yeni bakanı Nebati ise sistemin “yerli ve milli” olduğunu, faiz hesabının yurtdışındaki gerçek ve tüzel kişilere kapalı olduğunu, yastık altındaki altınları ve dövizleri devreye sokarak ekonominin tüm kurallarını alt üst edeceklerini ileri sürmüştü. Piyasaların “satın” alacağı “iyimser senaryo” ile birlikte dövizin düşeceği ve Hazine’ye de hiçbir yükün binmeyeceğini savunmuştu.
3 ayın sonunda bilanço ortaya çıktı. Ne altınlar yastıkların altından bankalara aktı ne de döviz mevduatları düştü. Bir tek AKP’li para babaları hayatları boyunca görmedikleri oranda fahiş bir faiz oranına kavuşmuş oldu. Üstüne üstlük sadece son üç ayda, yeni faiz sistemi yüzünden Hazine’nin sırtına yaklaşık 10 milyar TL’lik kur farkı yükü bindi.
“Hazine” deyince anlaşılmıyor bazen. “Hazine” dedikleri vatandaşın cebi. Bizlerin ödediği vergilerden faizcilere ödenen para bu. Yıl sonuna kadar bu miktarın 50 milyar ila 100 milyar TL arasında oynayabileceği tahmin ediliyor. Tabii TL 2021’deki gibi yüzde yüz devalüe olursa bu oran 100 milyarlara fırlayabilir. Tayyip Erdoğan’ın “faiz haramdır” ile çıktığı yolda vardığı yer: Vergi mükellefinin cebinden faizciye her yıl 10 milyarca doları bulan servet transferi!
Son 3 aylık faiz vurgununun bilançosunu çıkaralım. 23 Aralık’ta bankaya KKM hesabına 100 bin TL yatıran normal faiz olarak bankadan ortalama 4.284 TL aldı. TL bu üç ayda değer kaybettiği için üstüne 15.716 TL de Hazine’den aldı. Yani parası 23 Mart tarihinde 100 binden 120 bin TL’ye çıktı.
Her üç ayda bir bu oran devam ederse yıllık %107’lik bir faiz verilmiş olunacak. %19’luk faize günah diyen Tayyip’in Türkiye’yi altına soktuğu faiz yükü!
Yeni sistemin sadece AKP’li para babaları için “başarılı” olduğu açık. TL’nin değeri de düşmeye devam ediyor. Kısacası Bakan Nebati ve reisi Tayyip’in “olumlu senaryo”sunu “piyasalar satın” almamış. Bunun yerine Hazinenin ödemeler için yeni para basması ve enflasyonun daha da artması konuşuluyor artık. TL’nin değer kaybını hızlandıracak bu “senaryoda” ise her üç ayda bir Hazinenin devalüasyon farkı ödemeleri daha da artacak. Sarmal büyüyerek bütçe açığını devleştirecek.
Bu kâbus senaryosuna karşı Nebati’nin “TL en düşük noktasında, daha da düşmez” söylemi tepki çekti. Ancak bu açıklamanın aslında yurtdışındaki faiz simsarlarına yönelik olduğu ortaya çıktı. Dün Resmi Gazete’de yayınlanan yeni tebliğ ile Hazine garantili mevduatlar için iki önemli sınırlama kalktı. Artık yurtdışından gerçek ve tüzel kişiler de kur korumalı mevduat faizi işletebilecek. Ayrıca 20 Aralık öncesinden açılan hesaplar da KKM sistemine aktarılabilecek.
Böylelikle “yerli ve milli” palavrası da ortadan kalkmış oldu. Sistem ilk açıklandığında bu denli bir faiz soygununu AKP’nin “yerlilerle” sınırlı tutmayacağını, sistemi mutlaka yabancılara da açacağını yazmıştım.
Zaten “yurtdışına pazarlama” ayağı olmadan hiçbir iş yürütmez saraydaki. Kaldı ki bütün bu saçma mevzuatların AKP’nin iddia ettiği gibi sadece “yastık altındaki döviz ve altınların” ortaya çıkması için yapıldığı tezi işin matematiğine de uymamaktaydı. Belli ki bir “yurtdışı” fonu arayışı vardı.
Kasım ayında AKP liderine göre “üretime dayalı ihracat ekonomisi” modeline geçilmişti. Ucuz emek maliyetleri doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekecekti. Şimdi ise sadece piyasada “köpekbalığı” olarak bilinen sıcak para spekülatörlerine sesleniliyor. Bu iki farklı “sermaye” birbirini çekmez hatta tersine iter.
Bakan Nebati’nin “TL en düşük değerinde, daha fazla düşmez” derken Türkiye’yi faiz sömürgesi yapacak bir hesap öneriyor “yurtdışına.” Açıklayalım. Üç aylık vadeleri düşünelim. Bugün 14,9 TL olan 1 ABD Doları, üç ay sonra 20 TL’ye bile çıksa, yurtdışından gelecek 1 milyar dolarlık “sıcak” paranın Hazine garantisi ve sıfır stopaj koruması sayesinde kaybı %0 olacak. 1 milyar dolarını alıp çekip gidebilecek. Ya da önündeki 3 ayın pususuna yatacak.
Nebati’nin söylediği gibi TL en azından önümüzdeki üç ay düşmezse, 1 milyar dolar yaklaşık 50 milyon dolar faiz gelirine yol açacak. Sadece üç ayda! Olumlu senaryo dedikleri asıl vurgun senaryosu. Yabancı ister alır faizini ve anaparasını çeker gider; ister bir 3 aylık daha faiz işletir. Zaten risk sıfır! Bu tür bir paranın Türkiye’ye doğrudan yatırıma dönüşme ihtimali de hemen hemen hiç yok!
Döviz krizine sözde çözüm olması için getirilen bir sistemin, yurtdışına faiz yoluyla net döviz aktarımına dönüştürülmesinin mantığı ne? Böylesine bir soygunun Türk ekonomisine ne denli büyük bir darbe olacağı da ortada. Peki, ama o zaman AKP neden böyle bir şey yapıyor? Kendi ayağına mı sıkıyor?
Türkiye’nin her yerine sıktıkları belli ama kendi ayaklarına sıkmıyorlar. Kumar oynuyorlar. Bir düşünce şu: Faiz çılgınlığı ile çekilecek sıcak para ile seçim ya da erken seçim yılını bir şekilde atlatmak. Sonra da sopalar ve vergilerle halkın sırtına binmek.
İkinci düşünce ise Nebati’nin Londra ziyaretinde gizliydi. Son Resmi Gazete tebliği ile “yurtdışı gerçek ve tüzel” kişiler de sisteme dâhil edildi. Hazine garantili faiz vurgunu şenliğine kimler gelir yurtdışından sizce? Çok fahiş bir faiz oranı teklif ediliyor. Ancak ben öyle Soros’un falan gelip Türkiye’ye para akıtacağını sanmıyorum. Daha küçük aktörler için iyi bir vurgun fırsatı elbette.
İşte Londra burada devreye giriyor. “Yurtdışı” gerçek ve tüzel kişilerden kastedilenlerin bir kısmı, yabancı ülke vatandaşı kimliği veya şirketi hüviyeti kazanmış AKP’li talancılar. Tayyip bunlara çok bağırdı çağırdı. “Benim sayemde zengin oldunuz” dedi. Hatta “benim rahmetim benim gazabım” gibi cümlelerle şirke koşan hiddetlenmelerini bile yaşadık.
Belli ki “kaçan para”lara da umut bağlanmış. Tehdit ile gelmedi. Faiz ile getirilmeye çalışılıyor. Oysa daha basit bir model var. Önce kendi dev fonunu getir bakalım ülkeye. Örnek teşkil et. Arkasından diğerleri de gelir.
Birilerinin bana güldüğünü hissediyorum: “Merak etme, yurtdışı tüzel kişilere fahiş faiz tebliği benim fonuma da ilaç gibi gelecek.”