Ahmet Davutoğlu’nun danışmanı, eski AKP’li, her daim “yetmez ama evet”çi Etyen Mahçupyan’ın dün yaptığı “Son kertede, Erdoğan ile Mansur Yavaş karşılıklı olarak kalırsa kime oy vereceğimi ben şu anda bilmiyorum. Yeniden Tayyip Erdoğan’a da verebilirim. Çünkü ana mesele değişmeyecekse, o zaman tamamen pragmatik bakılacaksa, o zaman ben şu soruyu soracağım: Putin ile teke tek oturduğunda Mansur Yavaş’a mı güvenirim Tayyip Erdoğan’a mı? Çok açıkça Tayyip Erdoğan’a güvenirim” açıklaması, kendisini muhalif olarak tanımlayan bir kesimin görüşünü açıkça yansıtması açısından oldukça önemli. Mahçupyan bir çok kişinin düşündüğü ancak söylemediğini açıkça dile getiriyor.
Aynı dürüstlüğü aslında liberallere son derece düşman olduğunu söyleyen sosyalist kesimden farklı bir isim – Enver Aysever – de gösteriyor. Aysever, Eşber Yağmurdereli’den ve Deniz Gezmiş’ten özür dilemeden Yavaş’a oy vermeyeceğini, verirse çocuğunun yüzüne bakamayacağını söylüyor. Geçmişte CNN Türk’te çalışmış olmayı çocuğuna anlatabilecek bir ismin, Erdoğan’a karşı muhalif adaya oy vermesi gibi basit bir olayı açıklayamayacağını düşünmesi inandırıcı değil.
Aysever de sosyalist kesim içerisinde Mansur Yavaş’a oy vermeyeceğini açıkça dile getiren isimlerden. Elbette yalnız değil. Sosyalist kesim içerisinde birçok kişi Aysever’le aynı fikri paylaşıyor. Bu zırvaların açıkça dile getirilmesi önemli, çünkü bunlar tarihe geçecek açıklamalar.
Alman sosyalistlerini Hitler faşizmine karşı birleşmediği için her fırsatta suçlayan “Türkiyeli” sosyalistler, söz konusu Türkiye olduğunda birden bire adam seçmeye başlıyor. Çünkü Türk’e faşizm müstahak!
Liberallerin ve sosyalistlerin geçmişte AKP ile Ergenekon ve Balyoz operasyonunda birleşmesi gibi, Mansur Yavaş gibi bir isme karşı birdenbire birleşmeleri bir tesadüf değil. Bu iki kesimi bir araya getiren çok önemli bir şey var; Türk’e ve Türk milliyetçiliğine olan düşmanlık.
Söz konusu Türk milliyetçiliğine olan düşmanlık olduğunda her iki kesim için de akan sular duruyor. Mansur Yavaş üzerinden yapılsa da, Yavaş’la sınırlı olmayan ve Türk milliyetçiliği profili taşıyan her adaya karşı yapılacak bir düşmanlık bu. Meral Akşener aday olmayacağını açıkladığı için zaten düşmanlık yapmanın bir mantığı yok! Ancak Mansur Yavaş’ın ismi güçlü biçimde konuşuluyor ve bunun da ötesinde Türkiye’nin her yerinde kabul görüyor. Bunun için de bu iki kesim de şimdiden düğmeye basmış durumda.
Ancak milliyetçi ve ulusalcı bir adaya daha şimdiden engel olma girişimini toplumsal etkileri yok denecek kadar kısıtlı olan liberallere ve sosyalistlere atfetmek doğru olmaz. Bu iki çizgiyi birleştiren güçlü bir Kürtçülük şemsiyesi var ve elbette HDP’nin uzunca bir süredir yaptığı “Kürtler Mansur Yavaş’a oy vermez.” propagandası Mahçupyan’a da Aysever’e de açık faşizm savunuculuğu yapma fırsatı yaratıyor.
“Kürtler Mansur Yavaş’a oy vermez” demek ve “Kürtler faşizme oy verir” demek aynı şey ama ikinci önerme çok daha AKP seviciliğini deşifre ettiği için tercih edilmiyor.
Bu politik tercihleri ulusalcılığa karşı AKP’ye “kerhen” verilen destek olarak yorumlamak da hatalı olur. Mahçupyan da Aysever de –bilerek ve isteyerek-AKP’nin iktidarda kalmasını istiyor. Çünkü bu iki isim de, dahil oldukları siyasi gruplar da, Kürtçülüğün Türkiye’de en çok AKP tarafından korunup kollanacağını, AKP gittiğinde Kürtçülüğün de biteceğini çok iyi görüyor. Hele bir de ulusalcı bir iktidarın kurulması demek, bu kesimlerin hasretle baktığı çözüm masalarının bir daha hiç kurulmayacak biçimde dağılacak olmasından kaynaklanıyor.
Geçmişte “yetmez ama evet” demeleri bu kesimler açısından bir hata değildi. Ordu düşmandı ve ortadan kalkması gerekiyordu; düşman ortak olduğu için AKP’yle birlikte hareket ettiler.
Şimdi kendilerine “muhalif” deseler de aslında en çok AKP’ye yakın olduklarını onlar da biliyor. Mahçupyan’ın bahsettiği masa Erdoğan ile Putin’in oturduğu masa değil, AKP’nin PKK ile Oslo’da kurduğu masadan bahsediyor. Böyle bir masanın yeniden kurulmayacağı bilmek liberallerin de Aysever gibi Türklük düşmanı sosyalistlerin de en büyük kabusu.
Her şeye rağmen aynıların aynı yerde buluşması da siyasi bir kazanç. Bir tarafta AKP-HDP ve liberaller, diğer tarafta da “Mustafa Kemal’in askeri” olmaktan gurur duyan milyonlarca ulusalcı vatandaş. Bu saflaşma Türkiye’nin geleceğine yön verecek.