Dünya, Rusya’nın Ukrayna’nın başkenti Kiev’de sivil hedeflere yaptığı “kamikaze” saldırılarında kullandığı İran SİHA’larını konuşuyor. İran SİHA’sı krizi öyle bir boyuta geldi ki Ukrayna, İran ile tüm diplomatik ilişkileri kesmeyi tartışıyor.
İran’ın Rusya’ya yaptığı sevkiyat SİHA’lardan ibaret değil. Bunlara ek olarak İran, Rusya’ya balistik füzeler gönderdi. Bundan sonra da göndermeye devam edeceği uluslararası kamuoyunda konuşuluyor.
Şimdi burada garip bir durum var. Rusya gibi müthiş (!) bir askerî gücün neden İran füzelerine ihtiyacı olabilir ki? Rusya’nın elinde yeterli SİHA olmaması anlaşılabilir. En büyük askerî gücün bile bu tip ikincil silahlar açısından eksiklikleri olur. Fakat Rusya gibi dünyanın en büyük ikinci askerî gücü olduğu iddia edilen bir ülkenin, İran ayarında ikinci sınıf bir silah üreticisinin füzelerine ihtiyacının olması son derece ilginç. Daha düne kadar İran’a S-300 satan Rusya değil miydi?
Bu noktada üç ihtimal beliriyor: Birincisi; Rusya hiç de öyle dünyanın dev askerî gücü filan değil. İkinci ihtimal ise şu: Bu İran füzeleri gerçekte zaten Rusya’nındı. Şimdi zor durumda geri istedi. İran da vermek zorunda kaldı. Üçüncü ve gerçeğe en çok yaklaşan ihtimal ise ilk iki şıkkın birleşimi: Rusya, ekonomik olduğu kadar askerî açıdan da bir cüce ve İran’la aralarında her alanda bir kader birliği var…
İran, Rusya’nın Ukrayna saldırısı başladığı andan bugüne kadar Rusya’ya doğrudan destek vermekten kaçınmış, özellikle de silah, mühimmat sağlamaktan imtina etmişti. Şimdi bir anda “çok cesur” bir Rusçuluğa dönmesi anlaşılan İran’daki iç durumla ilişkili. Haftalardır devam eden molla faşizmi karşıtı eylemler, İran’ın Şeriatçı diktatörlerini daha güçlü bir dış destek arayışına itmiş olmalı.
Elbette mollalar için çalınacak kapı Rusya. Fakat tabii ki Rusya da bu desteği öyle bedavadan verecek değil. Özgürlük için sokaklara inen İran halkını, kadınlarını, gençlerini dış destekli olmakla suçlayan Hamaney’in kendisinin Rus desteğiyle ayakta kalıyor olması, ayrı bir mesele tabii ki.
Ama Hamaney’in güvendiği Rus dağlarına çoktan karlar yağdı bile. İran’ın faşist mollalarının destek aradığı Rusya’nın kendisi de Ukrayna’da dış destek peşinde. Putin, bir taraftan Belarus’u kendi yanında savaşa katılmaya ikna etmeye çalışıyor. 15 bin Rus askerinin şimdiden Belarus’a girdiği biliniyor. Fakat Belarus zaten Rusya’nın uydusu. Bu pek de bir destek bulma başarısı sayılamaz.
Diğer taraftan Rusya’nın seferberliğinin sokaklarda, AVM’lerde yatan evsizleri toplayıp askere almaya kadar vardığı da dünyaya ulaşan bilgiler arasında. O kadar ki Rusya, kendi vatandaşı olmayan insanları bile vatandaşlık vaadiyle askere alıp cepheye sürüyor! Fakat bunda da bazı sorunlar çıkmıyor değil. Askere alıp sınıra sevk ettiği iki Tacikistan vatandaşının, eğitim esnasında 11 Rus askerini kurşuna dizivermesi gibi garip olaylar yaşıyor keskin pençeli Rus ayısı! Ve ne tesadüftür ki, Rusya’nın SSCB döneminde de en kenarda köşede kalmış uydusu olan Tacikistan’ın cumhurbaşkanı İmamali Rahman bile Putin’e eski günlerin geride kaldığını açık açık söyleyebiliyor.
Rusya’nın çok övündüğü Kerç Köprüsü havaya uçuyor, bir Rus bombardıman uçağı nasıl oluyorsa aniden bir Rus şehrine çakılıyor…
Rusya’nın derdi çok. Çok uzun zaman önce Batı, özellikle de ABD için söylenmiş “kâğıttan kaplan” sözü şimdi Rusya nezdinde “kâğıttan ayı”, Putin açısından da “kâğıttan çar” olarak tezahür ediyor…
Böyle olunca da İran, Rusya için çok önemli bir dayanak noktası, adeta düşmemesi gereken bir son kale olarak ortaya çıkıyor. İran açısından Rusya’nın değerli olması kadar tam tersi de geçerli. İki çürük bina sırtını birbirine yaslamış halde. İkisi de çürük olsa bile, bu halleriyle dünyanın başına bela olmaya, uluslararası gericiliğin, aşırı sağcılığın iki odağı rolünü oynamaya devam ediyorlar.
Rusya şunu çok iyi biliyor: Eğer İran’da rejim çökerse, Rusya kendisinin en önemli dayanağını kaybedecektir. İran gittiği anda Suriye’de de Rusya’nın kesin hezimeti ilan edilecektir. Tabii ardından da Rusya, teker teker Kafkasya’da ve Orta Asya’da ne kadar sömürgesi, uydusu varsa hepsine elveda demek zorunda kalacaktır. Tabii Rusya’nın Ukrayna’da kaybetmesi de İran açısından aynı yıkımın tersinden başlaması demek.
Kısacası, Rusya ile İran arasında tarihte eşine az rastlanır bir kader birliği oluşmuş durumda. Biri, yekdiğerinin varlık ve beka sebebi. Sözde, Şeriatçılığa karşı olan Rusya şimdi İran’ın Şeriatçı rejiminin en büyük dayanağı. İki gerici, yayılmacı ve faşist rejimden hangisinin domino etkili yıkımı başlatacağını merakla bekleyebiliriz. Tabii bu yıkımdan kimin fayda bulacağını, ABD’nin ya da Çin’in kazançlarını vs de tartışabiliriz. Fakat en temel şey; ilk başta Rusya’dan ve İran’dan yayılan totaliter, çağdışı atmosferin dağılışının başlayacak olması.
Her şeyden önce şu tartışmasız bir gerçek: Dünyada bugün Şeriatçılık varsa bunun çıkış noktası 1979 İran’ıdır. İran’da molla faşizmi yıkılırsa, İslam Dünyasının her yerindeki Şeriatçı rejimler çökecek, İslamcı hareketler ortadan kalkacak. Buna görünüşte Sünnici özde İrancı AKP rejimi de dâhildir. Bunun da ötesinde Suudi rejimi de İran olmadan var olamaz. Doğru birbirlerine düşmanlar ama aynı zamanda rekabet içinde birbirlerini yaratıyorlar. İran’ın Şii Şeriatçılığı tarihe karışırsa, onun rakibi olarak var olan Suudilerin Vahhabi Şeriatçılığı da anlamını yitirecek. Yine gariptir ki (!) Suudilerin Rusya ile yakın ilişkileri son dönemde daha da yakın hale geldi ve artık gözlerden saklanamıyor.
Şimdi Rusya; İran’dan Suudilere, AKP’den Taliban’a tüm Şeriatçı rejim ve grupların hamisi, büyük abisi, en büyük destekçisidir. İslamcılığın mucidi II. Abdülhamit’in himayesine sığınılacak güç olarak Alman İmparatoru’nu seçtiği geçen yüzyıldan bugüne değişen çok şey var ama değişmeyen şu: İslamcılar, yine ancak bir Hıristiyan gerici liderin hamiliğinde varlar. Sadece; “Kayzer”in yerini şimdi “Çar” almış durumda.
Fakat üzülerek hatırlatalım: Çarınız sadece bir “kâğıttan Çar” ve çöküşünüz de mukadderattan…