İyi Parti’nin günler öncesinden duyurulan mitingi 26 Ağustos’ta Afyon Kocatepe’de, Büyük Taarruz emrini verildiği anıtsal alanda gerçekleşti. Akşener, Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Sultan Alparslan’ın tarihî zaferlerinde güç aradı.
Muhalefet, seçim bozgunu ruh halini halen üzerinden atabilmiş değil. Dolayısıyla sadece tabana ve millete hesap vermek için değil aynı zamanda yeni bir yol çizebilmek için 26 Ağustos ve Kocatepe, ideal bir tercih.
Ama aynı zamanda sembolik bir tercih.
Zira burada Alparslan Türkeş dönemindeki Erciyes kurultaylarına bir öykünme var. Meral Akşener’in, Kocatepe’yi partisi için geleneksel bir siyasi şenliğe dönüştürme tasarısı olduğu anlaşılıyor. MHP’deki Ortodoks ülkücülüğün “Atatürksüz Türkçülüğüne” karşı sembolik bir meydan okuma göze çarpıyor.
Yani Kocatepe, geçtiğimiz günlerde MHP’den yapılan çağrıya da temel bir cevap niteliğinde. İyi Partili Tolga Akalın’ın “Üçüncü yol” çıkışı, basit bir top çevirme değilmiş. Gerçi MHP’liler sonradan “Biz ittifak çağrısı yapmadık, hainlerle yollarınızı ayırın dedik” açıklamasıyla hemen geri adım attı. Ama Akşener’in Kocatepe kararı, MHP’ye verilmiş net bir karşı cevap: “Asıl siz hainlerle yolunuzu ayırın”.
İyi Parti’nin rotasına gelince, Kocatepe mitinginde Akşener’in parti tabanına istediği şeyi verdiğini görüyoruz. 3. Olağan Kurultay’da ölümü ilan edilen Millet İttifakı, Kocatepe’de defnedildi. Yerel seçimlerde tek tük işbirliği için kapı kapatılmamakla birlikte İyi Parti, seçime kendi adına ve kendi adaylarıyla giriyor.
Bu noktada Akşener’in geçmiş muhasebesi ve bu muhasebede partisinden aldığı destek önemli.
Meral Akşener’in isim vermeksizin Kılıçdaroğlu’nu Erdoğan’la birlikte anması önemli:
“Meselemiz Türkiye olduğu için nefislerimiz kör odalara hapsettik. Nefsinin esiri olanlarla uğraştık. Biz önce millet, önce memleket dedik. Ama önce şahsım, önce ben diyenlerle uğraştık. Biz milletimizin geleceği için şahsi çıkarlarımızdan vazgeçtik ama koltuğundan başka hiçbir şeyi düşünmeyenlerle uğraştık. En nihayetinde maalesef olmadı, olduramadık! 2023 seçimlerindeki yenilgiye maalesef engel olamadık.”
Bu açıklamanın dayanağı olan aşağıdaki kısım ise belki en önemli tespit:
2023 seçimlerine girerken, Sayın Erdoğan karşısında açık farkla seçimi kazanacak 2 aday çıkardık 20 yılda ilk kez. (…) Asıl sorunun kendi saflarımızda olduğunu göremedim. Yüce Türk milletinden ve sizlerden özür diliyorum. Ben bu 2 arkadaşımızın yolunu açmak için elimden gelen her şeyi yaptım. Hiçbir kişisel beklentim olmadan onları destekledim. Onların yolunu kapatanlara engel olamadım. (…) Keşke herkes bizler kadar fedakâr, yürekli olabilseydi. Maalesef olamadılar. Onlar adına da özür diliyorum. Milletimiz kadar yürekli olamayanlar için özür diliyorum.
Bu cümleler, Türk siyasi tarihine girecek türden. Çünkü yaşanan süreç, muhalefet içi saldırılara rağmen ısrarını sürdüren İyi Partilileri haklı çıkardı.
Akşener tamamen haklı. Faşizm koşullarına rağmen sistem içi olanaklarla demokrasiyi geri kazanmanın yolu belirmişti. Saha araştırmalarına bile çok gerek yoktu. Her şey ortada görünüyordu zaten.
2019 seçimleri gerçekleştiği andan itibaren hem Mansur Yavaş hem de Ekrem İmamoğlu, siyaset sahnesinde öne çıkmaya başladı. Kamuoyu nazarında ikisi de Tayyip Erdoğan’ı sandıkta devirebilecek isimlerdi.
Yavaş, 2014’te gasp edilmiş hakkını bileğinin hakkıyla geri alarak umut vadetmiş, İmamoğlu ise 31 Mart gecesi yaşanan gasp girişimine karşı koyarak parlamıştı. Halk, bu iki kişilikte mücadelenin ve kazanmanın iki tarzını görmüş ve umutlanmıştı.
Kılıçdaroğlu’nun sinsilik siyasetini defalarca anlatmaya gerek yok. Tüm uyarılar ortada, tüm çağrılar ortada, arşivler ortada. Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’si, 20 yılda bir çıkan –hem de bir değil iki– fırsatı İyi Parti’nin tüm itirazlarına rağmen, gözlerimizin önünde yaktı! Akşener burada da sonuna kadar haklı.
Ama işin acı kısmı, burada başlıyor. Akşener’in nezaketle ve dikkatlice ifade ettiği üzere Yavaş ve İmamoğlu da gerekli yürekliliği göstermedi. 3-6 Mart krizinde İmamoğlu ve Yavaş, çifte tweetle Akşener’i yalnız bırakmıştı.
Aslında iki ismin teslim olduğu duruş, Refet Bele duruşudur. Konu saltanat ve hilafet meselesine geldiğinde Türk milletine değil Osmanoğlulları sülalesine sadakat bildiren, Türk milliyetçilerine nankör muamelesi yapan bir yüreksizlik.
İki isim, o gün Türk milletine değil Kılıçdaroğlu’nun kifayetsiz hırslarına sadakat bildirerek kendi itibarlarına görünmeyen bir ilk darbeyi vurmuştu. Seçim gecesi sonuç açıklarken aldıkları darbeden daha uzun soluklu bir zarardı bu.
Ve 3 Mart’ta hem masadan kalkarken son derece haklıydı hem de siyasetteki tıkanmayı açacak anahtarı elinde tutuyordu. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a yaptığı hassas göndermenin sebebi bu.
Ama sonuçta 6 Mart’a masaya dönmek, daha büyük bir zarara sebep oldu. 3 Mart’ta inadından ödün vermeyen bir Akşener ve İyi Parti, Kılıçdaroğlu’nu insafa getiremese bile en azından AKP’den kopmayı kafasına koymuş milliyetçi dilimi MHP’ye hiç kaptırmayacaktı. MHP, beklenmedik seçim başarısını tamamen buna borçlu.
Günün sonunda iki haftalığına da olsa Kılıçdaroğlu’na gizli protokol imzalatacak kadar kudret sahibi olan yüzde 2.5’luk oyuyla Ümit Özdağ’dı.
Oysa Akşener, daha henüz İyi Parti bir fikir bile değilken, MHP’yi yönetmeye talip olduğu dönemde yöneltilen tehditler karşısında son derece gözü karaydı. Çünkü siyasette tek başına haklı olmak anlam ifade etmiyor.
Akşener özür diliyor ama bu muğlak bir özür. 26 Ağustos’a ve Afyon Kocatepe’ye anlamını veren cesaret, bu yüzden en çok da Akşener’e hatırlatılmalı.