Meral Akşener Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın programında iki önemli uyarı yaptı. Birincisi CHP’nin yeni türban açılımıyla ilgiliydi. Aynen aktarıyoruz:
“Başörtüsü çözülmüş bir konu. Yani bunun hukuki bir alt yapısının olması, olmaması meselesi değildi. Kapanmış yaraları yeniden açmak yerine, kanayan yaralara bakmak durumundayız. Ben saygı duyuyorum elbette sayın Kılıçdaroğlu’nun bu tavrına ama bugün neyi tartışıyoruz? Anayasa’ya koyulmayı, başörtüsü içinden yeni bir kavgayı tartışıyoruz. Kılıçdaroğlu’nun duruşunu biliyoruz zaten. Bence gerek yoktu.”
Meral Akşener’in 28 Şubat dönemindeki tavrı biliniyor. Aslında “endişeli muhafazakar” diye bir olgu varsa ki bence yok, 6’lı Masa’da türban konusunda Babacan veya Davutoğlu’ndan çok daha fazla endişeleri giderecek bir isimdir Akşener.
Akşener’in siyasi geçmişi veya bugün durduğu nokta hakkında eleştirileriniz olabilir. Ancak bu konuda samimiyeti en fazla kişi denebilir. AKP’den daha tutarlı ve samimi olduğu kesindir.
Akşener’in türban konusunda durduğu yer belli. İstismar da etmedi. Kendince mücadelesini de verdi. Ve şimdi bugün diyor ki; bu iş bitti. Artık bir sorun değildir. Bunun gündeme getirilmesi AKP’nin istismarlarına çanak tutmaktan başka bir amaca hizmet etmez.
CHP ve Kılıçdaroğlu’na bu eleştirileri biz yaptığımızda, özellikle CHP’li arkadaşlar çok kızıyorlar. Laf dinlemiyorlar. Sokak röportajlarında ne dediği anlaşılmaz aksi tipler gibi öfke krizlerine kapılıyorlar. Ancak saçma sapan bir tartışma ile geçen son bir ayın sonunda artık CHP’li yetkililer bile, “AKP’nin bize kurmak istediği türban referandumu tuzağına düşmeyeceğiz” diyor.
Peki, ama bu bir seçim tuzağıysa, tuzağı kuran da Tayyip ise, Kılıçdaroğlu’nun rolü tam olarak ne oluyor?
Meral Hanım’ın açıklaması da bir aydır bizim uyarılarımızla tamamen örtüşüyor. Kılıçdaroğlu kendi elleriyle AKP’ye bir seçim kampanyası verdi. İğrenç istismarcı politika üslubunu yine gündemin en tepesine oturttu.
Aslında bir tuzak falan da yoktu. Türban konusu tartışılmıyordu. Siz kendiniz zorla tuzak kurdurdunuz. Şimdi de tuzağa düşmeyeceğiz diyorsunuz.
Meral Akşener ise bir seçim politikası olarak türbanın kime yarayacağını, bu konuyu kimlerin nasıl istismar edeceğini ve aslında Kılıçdaroğlu’nun büyük bir hata yaptığını çok iyi biliyor. Nazikçe uyarıyor. Sağ cenahtan gelen bir politikacının uyarısı bu.
Hadi bizi dinlemiyor CHP’liler. Bu sesi dinleyin. Çünkü AKP’nin azalan oylarını almaya en büyük aday İyi Parti’dir. Akşener AKP seçmenini kazanmak için asla dincilik yarışına veya türban istismarına yönelmiyor. Hadi bizden solculuk dersi almayacak CHP’liler. Çünkü en iyisini biliyorlar. Bari Akşener’den siyaset öğrenin.
Akşener sürekli ekonomik kriz zemininde duruyor. Eleştirilebilir bu tavır ama herhalde Akşener sağ tabanı tanımıyor kimse diyemez.
Seçim adeta bir muharebedir. Muharebede düşmanın en usta olduğu manevrayı yapma şansı tanımazsın. Ortaokulda biraz tarih dersini dinleyen bile bilir bunu. Timur’un ordusu seni ezsin istiyorsan, düz ovaya gidersin. O da filleri üstüne salar. Kimse de buna “düşmanın elindeki kozları aldı” demez.
İyi Parti anketlere göre AKP’den kaçan oyların en çok kaydığı parti. CHP’nin artışı ise daha çok genç seçmenden kaynaklanıyor. Onlar için ise 28 Şubat tartışmaları hiçbir şey ifade etmiyor. Genç seçmenin yaşam tarzı kaygısı var ama burada da tehdidi AKP’de görüyor. Yani Kılıçdaroğlu burada da şaşırıyor. Pusuya yatmış, her an yeniden saldırmaya hazır, hayali bir 28 Şubat canavarı yaratıyor kafasında. Sonra da “türbanlı bacılarımız merak etmeyin, ben izin vermem” diyor. Kendi kafası bulanık, halkın kafasını bulandırıyor, sonra da böyle bir kaygı var, çözmeliyiz diyor. Beceriksizlik bile denmez buna.
Tüm politikası ucuz seçim taktikleri önermek olan bazı CHP’li “danışmanlar” ise, “ama bizim amacımız ilkesel duruş ortaya koymaktı, seçim için yapmadık bu açılımı” diyebiliyor utanmadan. Yani arkadaş o zaman neden seçimlere 8 ay kala böyle bir koz verdiniz Tayyip’in eline. Örneğin 4 yıl önce getirseydiniz Meclis’e kanun tasarınızı.
Akşener ise türbanlı veya türbansız fark etmez, özellikle genç seçmenin özgürlük kaygısı olduğunu biliyor. Çok garip ama gerçek demokrat tavrı CHP gösteremiyor ama Akşener gösteriyor. Aynen aktarıyoruz:
“Sayın Kılıçdaroğlu bir helalleşme yolculuğuna çıktı. Orada da büyük saygım var. . Zaman zaman ben de kendimi bazı şeyleri hatırlatmakla görevli hissediyorum. Çünkü benim siyasi yolculuğum en başından beri o süreçlerle ilgili olarak yapılan her türlü eksik, gedik yanlışların karşısında durdum. Pek çok bedeller kendimize göre ödedik.
Bu çerçeve içinde bu helalleşme yolculuğuna çok büyük bir saygım var ama dediğim gibi bende başka şeyleri hatırlatmak durumundayım. Bu ülkede Rize Belediye Başkanı, açılım sürecinde, ‘Boş yere açılım yapmayın. Bizler her seferinde bir Kürt kadını alalım ikinci eş olarak bu meseleyi çözelim’ dedi. O günlerde ben bu gök kubbeyi yıkmaya çalıştım tek kişi olarak. AKP Samsun İl Başkan Yardımcısı, ‘Başı açık kadın perdesiz eve benzer ya kiralıktır, ya satılık’ dedi. Buna da zıtladım ben. Atatürk’ün annesine hakaret edildi. Bunlarla ilgili kim helalleşecek bu ülkede? Ben de bunları hatırlatıyorum.”
Tabii akla 6’lı Masa neye yarıyor sorusu geliyor? Ben şahsen savunuyorum bu birlikteliği. Sırf Akşener’in yukarıdaki sağduyulu açıklamaları bile Kılıçdaroğlu ile birlikte o masada olmasının en büyük yararlarından biri. Ne günler yaşıyoruz değil mi? Akşener, Kılıçdaroğlu’nu uyarıyor. Sağcı tabanı böyle kazanamazsın diyor. Türban istismarına çanak tutma diyor. Bu oyunda kimin kazanacağı belli diyor. Bir nevi solculuk dersi veriyor.
Söz sağcılık – solculuk meselesine de geliyor. Küçükkaya, “acaba muhalefette anketlerden dolayı biraz rahatlama mı var?” diye sorunca şu yanıtı veriyor:
“Doğrudur. Algılar olgular bunu sağlar. Bir şımarıklık çöktü ama siyasilere değil. Genellikle CHP’yi destekleyen ve onu tanzim etmeye çalışan insanlarda… Sağcılar diye bir kavram çıktı. İpin ucu kaçtı. Gazetecilik yapan insanlar olmayan şeyleri söylediğinde incinir insanlar.”
İşte bu son paragraf da başka bir yazının konusu. Ancak nokta atış var. Ve isabetli. Eleştirilen bizzat iki televizyon kanalı. Tele 1 ve kendisinin de konuk olduğu Halk TV. Bu tv kanalları muhalif yayın organı değil, CHP içi kulis savaşlarının aygıtı gibi çalışıyor. Garip bir şekilde bu ekranlarda herkesi sağcılıkla suçlayan tipler, eski AKP yandaşı liboşlar. Sağcı dedikleri de CHP’nin Belediye Başkanları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş.
Akşener’in sağcılar adına refleks göstermesi de bir sağduyudur. Bir tarafta ucuz bir türban sömürüsü ile oy kovalayan ultra sağcı bir seçim stratejisi, diğer yandan parti içi kulis ve kariyer hırsıyla en keskin komünist havalarıyla atılan nutuklar, insanları sağcılık ve hatta faşistlikle suçlamalar. Suçlananlar da yine CHP’li! Bu ne perhiz ne lahana turşusu?!
Akşener siyasi bir nezaket örneği göstererek, sağcı taban adına, en azından İyi Parti’nin sağ seçmeni adına, rahatsızlığını uygun bir dille belirtmiş. “Gazetecilik yapan insanlar”a incitici olmayın demiş. “Gazetecilik yapan insanlar” kalıbında bile nazik bir ima var. Gazetecilik gerçekten de kulisçilik değildir. Ama “gazetecilik yaparak” kulisçilik, hizipçilik ve hatta parti içi bölücülük yapılabilir.
Burada asıl sorun sol cenahta. En büyük tepkiyi bizim göstermemiz gerekir. Neden mi? Eski yetmez ama evetçilerin, eski yandaşların, liboşların, Aydın Doğan’ın maaşlı tetikçilerinin Tele 1 ve Halk TV’de solculuk adına atıp tutması, sağa değil esas sola hakarettir. İncinmesi ve bu tür insanları en sert bir şekilde boykot etmesi gereken sol tabandır.