A Milli Futbol Takımımızı şampiyona boyunca gösterdiği gayret ve çeyrek final başarısından ötürü kutluyorum. Ekran başından konuşmak her zaman kolaydır elbet, sen bir de teknik heyetin ve futbolcuların çektiği zorluğu tat bakalım ne hissedeceksin…
Hollanda’yı geçip yarı final oynayamadık belki ama maç öncesindeki tartışmalar ve o tartışmaların etrafında cereyan eden olaylar, dünya çapında ses getirdi. Olağan bir futbol aktivitesini gölgeleyecek kadar ortamı geren “Bozkurt” mevzusunda hepimiz için çıkarılacak dersler var.
Avusturya ile oynanan maçta oyuncumuzun gol sevinci esnasında, belki biraz da o duygusal yoğunluktan kaynaklı kontrolsüzlükle yaptığı hareket, aynı günlere denk gelen başka olaylarla beraber daha bir anlam kazanmışa benziyor.
Kimilerine göre amaç hasıl olmuştur; ancak bunun ne derece ülke yararına olduğu tartışılır.
Öncesinde, Kayseri’den başlayarak, birçok yerde sığınmacılara karşı aşırılığa varacak ölçüde vuku bulan eylemler… Yine İran’daki cumhurbaşkanlığı seçiminde Türk kökenli adayın seçilmesi ve kutlamalarda gündeme vurgu yapar bir biçimde topluca yine o malum hareketin yapılması…
Bir başka merak ettiğim husus:
Bozkurt veya benzer hangi hareketlerin yasak olduğu UEFA tarafından takımlara tebliğ edilmiş midir? Hiç kuşkusuz alınan iki maç men cezası çok ağır bir karardı. Bir partinin sembolü olması bir yana, öyle bile olsa karar kabul edilemez. Sanırım, TFF gerekli ağırlığı koyamadı ve karar böylece kesinleşti.
Öte yandan, bazı yerlerde bölücü unsurların hatta kendi kimliklerini Arap ve Kürt olarak ifade eden kişi ve grupların, Türkiye’nin elenmesi karşısındaki sevinçleri ve bunu açıkça yapmaları çok düşündürücü ve irdelenmesi gereken önemli bir başlıktır.
Elbette insanlar özgürdür ve Milli Takım bile olsa desteklememek gibi lüksleri olabilir. Ancak, bunlar kışkırtıcı paylaşımlarla servis ediliyorsa burada bir arıza vardır ve onun üzerinde kafa yormak gerekir. Ve yine sanki bu güncel tartışmanın tetiklediği Van’daki konserde yaşanan taşkınlıklar…
Sayıları nedir ne değildir, işin o kısmının bir tarafa bırakalım ama bazı manzaralar yürek burkan türden. Elbette vatandaşı anlamak lazım, elbette din kardeşimiz olarak gördüğümüz diğer milletlerin Türkiye’ye karşı anormal derecedeki provokatif paylaşımlarının nedenlerini iyice anlamak lazım.
Ve fakat bu kadarını hak edecek ne yaptık?
Evet, nerede hata yaptık?
Milli maç ya da milli heyecan olarak önem atfettiğimiz bu tür etkinliklerde de aynı heyecanı paylaşamayacaksak, hatta tersine duygularla tepkilerde bulunulacaksa milli birlik ve kardeşlik nasıl olacak ki?
Oysa, spor müsabakalarının birleştirici, halklar arasındaki dostluğa renk katıcı güzel yanları olmuştur hep. Oralardaki coşku da, tepki de organik koşullarda oluşmuştur. O yüzdendir ki, siyaset hep buraları endişeyle bir ucundan takip etmeye, işine gelmediği yerlerde manipüle etmeye çalışır. Yüzyıllar öncesinde de böyleydi, Roma’nın hipodromundaki hava dikkate alınması gereken ciddi bir göstergeydi. Halkın ne düşündüğü en doğal haliyle oralarda ölçülebilirdi.
Nitekim, İstanbul’daki Nika İsyanı da böyle bir büyük spor etkinliği sırasında başlamış ve büyüyen kalkışma güç bela bastırılabilmişti.
Öfkeli halkın doğal isyanı dikkate alınması gereken bir tehdittir. Ancak bu isyanlar bir şeyleri yıkmaya muktedir olabilirken çoğu kez yenisini inşa edebilmek konusunda o kadar mahir olamamıştır.
***
Halkların doğal haykırışlarını siyasiler dinlesinler ama lütfen müdahale edip iyice karıştırmasınlar. Hele hele fırsatçılık yapmaya hiç kalkmasınlar, zira herkes her şeyin farkında. Onlar pay kapmaya kalktıkça insanlar da bölünmeye ve o milli heyecan kaybolmaya başlıyor.
Yıllarca Pele’nin, Maradona’nın attığı gollerle coştuk. Muhammed Ali’nin altın yumrukları uğruna gece yarılarını sabahlara kattık. Çünkü o vuruşlar mazlum halkların seslenişi gibiydi, kıymetliydi. O şöhretler, ülkelerinin –Muhammed Ali ABD’li idi- ulusal gururu iken verdikleri heyecan ve satır aralarındaki mesajları hep evrenseldi.
Ama en sonunda dostluk ve kardeşlik vurgusu yapılırdı…
Şimdi Türk milletinin çocuklarına yakışan da budur ve kendi haline bırakıldığında bunların aynı şekilde yapacağından şüphem yok.
Eziklik duygusu gibi duran ve milletimize yakışmayan alışkanlıkları artık biraz değiştirsek mi acaba?
Mehter marşı ile yürüyelim eyvallah da, günün sonunda insanlarda hoş bir anı bırakalım, agresif görünmeyelim.
Önümüzde Olimpiyat oyunları var, birçok dalda yarışılacak ve büyük bir fırsat. Bu bir kamu diplomasisidir esasen.
Centilmence yarışır ve uygun bir iletişim tarzı yakalayabilirsen hem ülkenin imajına olumlu katkıda bulunabilir hem de mesajını en etkin biçimde verebilirsin. Gerçek kazananlar ve tarihe geçecek olanlar işte bunlardır.