Bugün Moskova’da Putin’in gözetiminde yapılacak Rusya-Türkiye-İran ve Suriyeli diplomatların toplantısından önce Hulusi Akar yüreklere su serpen(!) bir açıklama yaptı. Ancak yürekler Türk vatandaşlarının değil, Suriyelilerin yürekleriydi. Hulusi Akar’ın demecini aynen aktarıyorum:
“İster Türkiye’de ister Suriye’de olsun bizim birlikte olduğumuz Suriyeli kardeşlerimiz var. Onları zora sokacak herhangi bir durum veya böyle bir karar almamız asla söz konusu değil.
Rahat, müsterih olsunlar. Bu tutumumuz herkes tarafından bilinmeli ve buna göre davranılmalı. Bu konuda son derece net bir politika izliyoruz.”
Suriyeli kardeşlerimiz rahat olacakmış. Teminat veriyor.
Kim adına konuşuyor Hulusi Akar? Hangi sıfatla? Hulusi Akar, şu anda AKP Kayseri Milletvekili adayı. Kayseri’de vatandaşlık almış Suriyeli yeni seçmenlerine mi söylüyor bunu? Bana sanki seçim vaadi gibi geldi söyledikleri.
Yoksa Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanı olarak mı yapıyor bu konuşmayı? Ya da Milli “Savunamama” Bakanı mı desek?
Bildiğim kadarıyla seçim sonuçları ne olursa olsun 14 Mayıs’tan sonra bu sıfatı taşımayacak. Kaldı ki şu anda resmen bakan ama Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını ve Türk vatandaşlarını savunmak gibi bir görev tanımı hiç olmadı.
Oysa Milli Savunma Bakanlığı’nın tanımı bu değil mi? Tam olarak milletin çıkarlarını ve devletin sınırlarını korumak!
Hulusi Akar ise değil “Milli Savunma”, kendi kariyeri ve Tayyip’in çıkarları hariç herhangi bir şeyi savunma refleksi olmadığını tüm yaşamı boyunca gösterdi.
Ergenekon kumpası sırasında silah arkadaşları hapisteyken onları savunmadı. Daha sonra devran döndü. O sırada hapiste olmayan diğer silah arkadaşlarını da savunmadı. Onlar da bir sonraki turda “Fetö” diye hapse atıldı.
15 Temmuz’da makamını savunmadı. Boğazında kement izi vardı gerçi. Resmi teze göre boğuşmuş ama savunamamış.
Sonra Kara Harp Okulu, Hava Harp Okulu, Deniz Harp Okulu, GATA, askeri lise, askeri arazi, kışla ve Türk Ordusu’nun Osmanlı’dan beri süregelen ne kadar kutsal kurumu ve geleneği varsa… Hiçbirini savunamadı.
Öyle düşman güçleri falan değil, AKP inşaat vinçleri daldı askerin kışlalarına, süper lüks villalar, apartmanlar inşa etti.
Sonra Milli Savunma Bakanı oldu. Apoletli kariyerini bile kıskandıracak(!) bir savunamama performans sergiledi burada da sarayın emrinde.
Hulusi Akar, hakikaten savunma değil, savunmama konusunda uzmandı.
Rus uçakları İdlib’de 33 askerimizi kalleşçe şehit etti. “Kanları yerde kalmayacak” edebiyatı bile yapmadı. Reisi Tayyip ile gidip Moskova’da Putin’in kapısının önünde dikildi. Ne şehit subaylarımızı savundu ne de milli haysiyetimizi…
Tayyip ile Biden bir araya geldi. Gizli mutabakat yaptılar. Bir baktık Türkiye – İran sınırı delik deşik olmuş. Bir hafta içinde 300 bin Afgan Türkiye’ye girmiş. İran bile müdahale etmedi kafilelere. Çünkü Türkiye, İran’a da bildirmişti adreslerinin Türkiye olduğunu. Bir de dronlarla geçişlerini filme çekip ABD’ye ilettiler. Sözümüzde durduk diye.
Sınırlarımız yine delik deşikti. Yine savunulmamıştı. Ama sorun değil, AKP liderinin çıkarları ve taahhütleri savunulmuş ve AKP yine deliğe süpürülmemişti.
“Sınır Namustur” diye pankart asan Türk gençlerin hemen gözaltına alındığını hatırlatalım. Gözaltından çıktıktan sonra da kendine ülkücü diyen şehir eşkıyaları tarafından güpegündüz kaçırıldıklarını, işkence ve tehdit ile özür videoları çektirildiğini de…
Devletin güvenliği savunulmadı ama AKP’nin güvenliğini savunma “refleks”i yine çok hızlıydı.
Türk ordusu güçlüydü aslında. MSB damadın dronlarıyla falan övünüyordu. Ancak Türkiye’nin doğu sınırlarında sadece fotoğraf çeken dronlar, Türkiye-Yunanistan, Türkiye-Bulgaristan sınırını kartal pençesiyle savunuyordu adeta. Ancak savunulan yine Türk sınırı değil aslında AB sınırıydı. Yeter ki Türkiye’ye doldurulan milyonlar kazayla Avrupa’ya geçmesin.
Türkiye olmasa bile AB sınırı “namus” gibi savunuldu. Devlet ciddiyeti(!) denen bir şey var sonuçta öyle değil mi?
Ve nihayet görevinin sonuna gelmiş Hulusi Akar, son bir “savunamama” destanı daha yazdı. Depremin ilk üç günü vatandaşlarımız enkazın altında kaldı. Tayyip Bey öyle istediği için askerler kışlalara hapsedildi.
Küçücük bebelerin değil hayatlarını, kurtarılma umutlarını bile savunamadılar. Mehmetçiğin, subayların içi içini yiyordu. Ama kışladan dışarı çıkıp, enkaza güçlü kollarla atılmasına bile izin vermediler.
“Yassah! Devletin kurumları var. AFAD kurtaracak!”
Hulusi artık gidiyor. Meclis sıralarında diğer AKP’li vekiller ile birlikte bağırıp çağıracak. Yeni görevi. Ve giderayak, şimdi bile, hâlâ milleti ve devleti değil, “Suriyeli kardeşlerini” düşünüyor, onların haklarını koruyacağını, yalnız bırakmayacağını beyan ediyor.
Bir kere de Türk vatandaşını, Türk sınırını savunun be!