İran’da 12 gündür eylemler devam ediyor. Tahran’a akraba ziyaretine giden Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından ailesinin yanından alınıp öldürülmesiyle başlayan eylemler, daha da uzun süreceğe benziyor. Mahsa Amini’yi kurallara uygun şekilde türban (hicap) takmadığı için “eğitim merkezi”ne götüreceklerini iddia eden ahlak polisleri, döverek araca bindiriyor. Sonra hastaneye kaldırılan Amini, 3 gün komada kaldıktan sonra ölüyor.
İran’da kadınlar ilk tepkiyi veriyor. Sosyal medya üzerinden saçlarını keserek tepki gösteren kadınlar, bir anda meydanlarda toplanmaya başlıyor.
Eylemlerin farklılığı
Sadece saçlarını kesmekle sınırlı kalmayan eylemci kadınlar, İran’ın her meydanında hicaplarını yakmaya başladılar. Dans ederek ateşe atılan her hicap, mollalara boyun eğilmeyeceğinin kararlılığıydı.
Mollaları çileden çıkaran eylemleri kadınlar yaptı. Dans ederek eylem yapan kadınların gece sokakta olması, saçlarını savurması sert müdahalelere en güzel yanıttı. Kadınların yaktığı ateş, mollaların eteklerini tutuşturdu.
2009 yılında, seçimlere hile karıştırıldığı için yapılan eylemlerden daha geniş bir kitle meydanda. 2018 yılında ekonominin kötü gidişine karşı yapılan kitlesel gösterilerden farklı olarak ülkenin her yerine yayılmış durumda.
Bunun nedeni yaşam tarzına yapılan müdahalenin artması ve her kesimi etkilemesidir. Ahlak polisleri sadece kadınların saçlarıyla ilgilenmiyor. Erkeklerin saçları, sakalları ve kıyafetleri de ahlak polisinin kontrolü altında. Her sokağa çıkışta “bu kıyafetimden dolayı öldürülür müyüm” korkusu herkesin aklında. Herkesin kurban olma ihtimali var. “Ölen ben, kardeşim ya da kızım olabilirdi” endişesi vicdanları sarstı.
Bu eylemlerin bir farklılığı da daha radikal olması. Atılan sloganlar da bunun göstergesi: “Biz hepimiz Mahsa’yız, savaşsa savaşalım”, “İranlılar kan içinde, hocalar sessiz”, “Mollalara ölüm”. Bu sloganlar sokakta yanıt buluyor. Halk, polise karşı ciddi anlamda direniyor. Saldıran polis ve besiç kuvvetlerine (İran devletinin gönüllü milisleri) cevap vermekte gecikmeyen halk, onların başvurduğu şiddete karşı boyun eğmiyor. Halkın şiddeti ise meşru bir şiddettir. 43 yıllık rejime birikmiş bir hıncın dışa vurulmasıdır.
İran kadınlarının mücadelesinin sonuçları
İran’da kadınlara yapılan baskı 43 yıldır devam ediyor. İslam Cumhuriyeti, Siyasal İslam adı ne olursa olsun teokratik devletler önce kadını hedef alır. Kadın düşmanlığı temelinde, kendi kitlelerini ayakta tutmaya çalışırlar. Ama bu her zaman başaracakları anlamına gelmez.
İran’da kadınlar baştan beri molla sistemine karşı direniş sergiliyor. Son dönemlerde bunun görünür hale gelmesinde sosyal medyanın rolü oldukça büyük. Şu anda yapılan eylemler ve alınacak kazanımlar bu birikimin bir sonucudur.
Kadınlara yönelik resmi saldırılar için kullanılan ahlak polisleri (İrşad Devriyesi) 2005 yılında kurumsallaştı. Kadının yaşam tarzına, kıyafetine baskı hep vardı ama resmi adı da böylece konuldu. İşin ilginç yanı reformist söylemlerle iktidara gelen Cumhurbaşkanı Hatemi döneminde bu yapı devreye girdi. Kadınlara yönelik özgürlük söylemiyle iktidara gelen Hatemi, iktidara geldikten sonra tam tersi uygulamalara başvurdu. Kadınlara yönelik sert uygulamalar Hatemi döneminde hem arttı, hem meşrulaştı.
Bundan sonra kadınlar, verdikleri oylarla özgürlüğün gelmeyeceğini anlayarak sivil itaatsizlik eylemleri düzenlemeye başladılar. Devam eden eylemlerden haberdar olmamızı sağlayan İranlı gazeteci Masih Alinejad, bütün İranlı kadınları başörtüsüz fotoğraf ve video paylaşımları yapmaya davet etti. “Kameram benim silahım” sloganıyla geniş bir kitleye ulaşan bu harekete, erkekler de başörtüsüz kadınlarla fotoğraf paylaşarak destek oldular. Uygulanan şiddeti de aynı şekilde görüntüleyerek tüm dünyaya seslerini duyurmaya çalıştılar.
Özellikle 2017 ve 2018 yılında yapılan eylemler İranlı kadınların özgürlük mücadelesinden vazgeçmeyeceklerinin göstergesiydi. Tahran’da, İnkılap Meydanı’nda genç bir kadının sopaya bağladığı beyaz başörtüsü simge oldu ve o kadın tutuklandı. Ardından bu eyleme devam edenler de tutuklandı. İnkılap Meydanı Kızları, seslerini dünyaya duyurmayı başardılar.
Bundan sonra molla faşizmi geri adım atmış gibi gözüktü. Rejim, kendisinin istediği gibi örtünmeyen kadınları tutuklamayı kaldırdı. 3 gün eğitime tabii tutulacaklarını söyledi. Eğitim dedikleri sindirme operasyonuydu, dünyaya anlattıkları başka bir hikâyeydi. Mahsa Amini bu eğitime götürülme bahanesiyle katledildi.
Molla faşizminin acizliği
Zorunlu örtünmeye karşı yapılan bu eylemler, molla faşizminin kuruluş ayarlarıyla oynuyor. Rejimin kırmızı çizgisi türban oldu. Sert ve kanlı müdahaleler her geçen gün artıyor. Kaç bin yıllık Pers medeniyetinin devamcısı olmakla övünen, sürekli tarihlerine gönderme yapan rejimin tek uğraştığı şey kadınların saçları ve türbanı oldu. Mollaların direkt “dış güçler” söylemine başvurması acizliğinin göstergesi. Türban atma eylemlerine karşı düzenlenen mitingde bin kişi bile yoktu. Artık kimseyi ikna edemiyorlar.
Bu molla rejiminden beslenen bir kesim de var tabi ki. Ambargolardan etkilenen sadece halk. Mollalar ambargoyu deliyor, lüks içinde bir yaşamları var. Hatta çocuklarının, torunlarının yaşamları sürekli tartışılıyor. Başörtüsü zorunluluğuna ve kıyafet yasaklarına uymadıkları görüntülerini, şatafatlı hayatlarını sosyal medyada paylaşmaktan da çekinmiyorlar. İran halkının bu tezatı görüp ayaklanmasından doğal bir şey olamaz.
Türkiye’ye dersler
Laikliğe yapılan saldırıların arttığı 90’ların ikinci yarısında “Türkiye, İran olmayacak” sloganı çok kullanıldı. Türkiye tabi ki bir İran olmazdı, ama tehlikeye karşı tepkisiz kalmamak gerekirdi. 90’lardan 2020’lere geldiğimizde laikliğe yapılan saldırıların arttığını görüyoruz.
Kadınlar İran’da molla rejimi tarafından, Türkiye’de de Siyasal İslam’dan alınan cesaretle öldürülüyor. Baskıcı rejimler, hakimiyetlerini kadınlar üzerinden sağlamaya çalışıyor. Türkiye’de tabi ki bir türban zorunluluğu falan yok. Ama yaşam tarzına yapılan müdahaleler aslında laikliğe yapılıyor. Laikliğe ve Cumhuriyet’e sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu İran eylemleri gösterdi. İranlı kadınların canlarıyla verdiği özgürlük mücadelesini en iyi Türk kadınları anlıyor. İran protestolarıyla ilgili en çok tweetin Türkiye’den gönderilmiş olması da bunun kanıtıdır. Türkiye’de kadın hareketine yapılan baskıları bildiğimiz için İran’daki kadınların sesine sessiz kalamazdık.
Molla faşizminin düştüğü durumdan, bizim iktidar da dersler çıkarmalıdır. Bütün güçlerin elinizde olduğunu sandığınız anda bile acizsiniz. Kadını sosyal yaşamdan dışlayarak, iktidarınıza olan tepkiyi arttırırsınız. Molla rejimin yaşantısını kurduğu ağlar, bizim iktidara da çok benziyor. İktidar tabi ki bu dersi çıkartamaz, çünkü adı ne olursa olsun bütün diktatörlerin mayası aynı. Aynı hataları yaparak yıkılmaya mahkûmlar.
İranlı kadınlar başarılı olacak mı?
Eylemler başladığından beri herkesin kafasında aynı soru: “Eylemler başarıya ulaşacak mı?” son yıllarda İran’da artan eylemler bir şekilde hep bastırıldı. Şu anda, 12 gündür devam eden bir kararlılık var, 2009 eylemleri 6 ay sürmüştü. Bu karalılığın devam etmesi gerekiyor.
Bu sorunun cevabını eylemciler dâhil hiç kimse bilemez. Ama bildiğimiz bir şey varsa kadınlar için korku eşiğinin aşıldığıdır. Özgürlük için canlarını bile ortaya atan kadınlar dünyaya birçok şeyi kanıtladılar. Molla faşizmi karşısında dik durmanın ne demek olduğunu herkese gösterdiler. Tüm İran’ı birleştirmeyi başardılar. Sosyal tabaka, etnik grup fark etmeden herkes bu eylemleri destekliyor. Bu kararlılık saç kesme eyleminin dünya çapında duyulmasını sağladı. Birçok ünlü isim İranlı kadınların sesini duyurmaya çalışıyor.
Molla faşizmi de bunu görüyor. Hâlâ eylemciler öldürülüyor, tutuklanıyor. Ama mollalar henüz bütün kozlarını oynamıyor, oynayamıyor. Devrim Muhafızları’nı henüz devreye sokmadılar. Besiç gibi milis güçleriyle baskıyı sürdürüyorlar. İnterneti, sosyal medyayı engelleyemediler. Dünya, İranlı kadınların sesine kulağını tıkayamadı. İran’da molla rejimi için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Taşları yerinden oynatan kadınlar, laik rejim mücadelesinin temelini sağlamlaştırdılar. Kararlılık ve cesaretle yola çıkan İran kadınlarının mücadelesinde onların yanında olmak, seslerini duyurmak tüm dünya kadınlarının görevidir.
Özgürlük ve laiklik, kadınların tek kurtuluşudur.
İran’ı birleştiren saçlar
İran halkı meydanlarda kadınları yalnız bırakmadı. İran’ın tüm bölgelerine eylemler dalga dalga yayıldı, yayılmaya devam ediyor.
Mahsa Amini’nin Kürt kökenli olması, ilk eylemlerin Kürt kökenli bölgelerde başlaması belli kesimlerde tereddütler yarattı. Bu tereddüt uzun sürmedi. Çok farklı etnik kökenlerin olduğu İran’da böyle bir birliktelik hiçbir zaman yaşanmamıştı.
Eylemlerin alanı genişledikçe, eylemcilerin sayısı arttıkça molla faşizmi daha sert önlemler aldı. Eylemcilerin 12 gündür gösterdikleri kararlılık mollaları çileden çıkartmaya devam ediyor.
Şu ana kadar yaklaşık 40 kadının eylemler sırasında öldürüldüğünden, 1000 kişinin tutuklandığından bahsediliyor. Kesin rakam vermek mümkün değil.
Azerbaycan Türkü Hadis Nacafi ölenlerden biri. Hicabını çıkararak, saçını toplayıp eylem alanına giden Nacafi, polis mermisiyle öldürülüyor. Tek eylemi saçını arkadan bağlamak olan Hadis, henüz 22 yaşındaydı, Mahsa Amini’yle aynı yaştaydı.
Canlarıyla bedel ödeyen kadınların etnik kimliğini sorgulamak, buna göre tavır almak ne vicdana ne insanlığa sığar.
Mahsa Amini’nin ödediği bedeli, Hadis Nacafi de ödüyor. Bu da tüm İran’a ortak tavır alması gerektiğini gösteriyor.