Suriye Devlet Başkanı Esad’ın Moskova gezisindeki ana başlıklarından en önemlisi “Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi” olacak.
Putin’in Erdoğan-Esad ilişkisine doğrudan müdahil olması, Rusya’nın seçimlerdeki tercihiyle doğrudan ilgili.
Türkiye’nin Rusya’nın az sayıdaki müttefiklerinden olduğu düşünüldüğünde, AKP iktidarının devamı Rusya açısından çok kritik.
14 Mayıs’ta sadece Türkiye’nin geleceği değil, Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceği de oylanacak. Bu yüzden de Putin en sıkı dostlarından Erdoğan’ın seçimleri kaybetmemesi için tüm gücünü kullanmak zorunda.
BOTAŞ’ın 20 milyar dolar tutarında doğalgaz borcunun ertelenmesi, döviz sıkıntısı yaşayan Rusya için çok önemli bir “fedakarlık”. Ancak bu bile yetmeyebilir ve depremin yarattığı büyük yıkım Rusya’dan yapılacak yeni yardımları zorunlu kılabilir.
Diğer taraftan Rusya’nın Türkiye seçimlerine en fazla müdahil olabileceği konu Türkiye-Suriye ilişkilerinin yeniden başlatılması olacak.
Seçimlere kısa bir süre var ve Erdoğan’ın şapkadan tavşan çıkarması gerekiyor. Zaten kötü olan Türkiye ekonomisi depremle daha da sarsılırken AKP’nin siyasi gücü daha da azalıyor.
Erdoğan ve Esad’ın yeniden masaya oturması ve bir müzakere sürecinin hızlı biçimde başlatılması; mültecilerin evlerine dönmelerine yönelik bir anlaşmanın yapılması, iktidarın seçmenle ilişkisini yeniden güçlendirecek önemli bir opsiyon.
İktidar açısından Türkiye gündeminin ve siyasi dengelerin köklü biçimde değiştirilmesi gerekiyor ve bu tarz bir yakınlaşma depremin yarattığı olumsuz etkiyi nötrleyebilir.
Türkiye, Rusya, Suriye ve İran dışişleri bakan yardımcılarının Moskova’da bir araya gelmesinin amacı böylesine radikal bir “u dönüşüne” zemin hazırlamak.
Rusya’nın liderliğinde başlatılan bu yakınlaşma, AKP iktidarı açısından farklı siyasi yönelimlere de yol açabilir. Tayyip Erdoğan, Ukrayna – Rusya savaşı sebebiyle batıyla yıpranan ilişkilerini yeniden onarmış, diğer taraftan yaptırımlara katılmayarak Rusya ile ilişkilerini devam ettirmiş ve böylelikle Putin ile bir “denge” ilişkisi kurabilmişti.
Batı ise bu “denge” ilişkisine tepki gösterse bile Türkiye’yi Rusya’ya daha fazla itmemek için çok fazla “ses etmemiş” ve “not etmekle” yetinmişti.
Moskova’daki bu yeni yakınlaşma, Türkiye açısından “denge” siyasetinin bittiği ve AKP’nin tercih yapmak zorunda kalacağı bir dönemin başlangıcı olabilir.
ABD askeri yetkililerin Türkiye’nin uyarılarına rağmen geçtiğimiz hafta Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD ile görüşmeye devam etmesi önemli bir mesajdır.
AKP’nin buna cevabı ise “Hizbullah’ı terör örgütü olarak görmediğini” söyleyen HÜDA PAR ile siyasi ittifak kurmak oldu.
Suriye’nin dış ilişkilerini yeniden kurduğu, Arap Ligi ile görüşmeye başladığı ve siyasi restorasyonun yeniden başladığı bir dönemde, ABD Suriye’deki yaptırımlardan vazgeçmeyeceğini dile getiriyor.
İran, Rusya ve Suriye gibi ABD ile kavgalı üç ülkenin oturduğu bir masada Türkiye’nin denge politikasını sürdürmesi iyice zorlaşacak.
NATO ile ilişkilerin iyice gerildiği, “NATO’dan çıkalım” söylemlerinin iktidar mensuplarınca bile dile getirildiği bir dönemde, batı ile ilişkilerin kopması AKP açısından bir zorunluluk haline dönüşebilir.
Kaldı ki AKP’nin kazanması halinde iyice artacak bir baskı rejiminin ayakta kalması, Türkiye’nin Avrasya bloğuna dahil olmasına bağlı.
Erdoğan’ın “Amerikancı” olduğu için ABD’nin sözü dışına çıkamayacağı gibi söylemlerin artık karşılığı yok. Kendi siyasi geleceği için endişe duyan bir lider herkesle görüşür ve şaşırtıcı adımlar atabilir.
Tıpkı “Erdoğan’la görüşmez” denilen Beşar Esad’ın, Moskova istediği için Türkiye’yle müzakereyi kabul etmesi gibi.
En “Amerikancı” denilen iktidarlar bile kritik anlarda farklı tercihler yapmak zorunda kalabilir. Adnan Menderes’in son dış gezisini Sovyetler Birliği’ne yapmış olmasını unutmamak gerek.
“Batı böyle bir senaryoyu kabul etmez” diyerek “batıdan medet umanlar” için de söylemek gerek: Hiçbir mandacılığa tevessül etmeyin! Ukrayna’da yorulmuş bir Avrupa’dan, Afganistan’dan apar topar kaçan bir ABD’den destek beklemek sizin için büyük hayal kırıklığı olabilir.