2009: Çözüm Süreci başlıyor
“Kazanacak aday” taleplerine kulaklarını tıkayan, bu isteği dile getiren dilleri susturan ve büyük bir kurnazlıkla da her fırsatta “susan dilsiz şeytandır” diyen Kemal Kılıçdaroğlu girdiği 10. seçimi de kaybetti.
Neden kaybetti sorusunun cevabını verebilmek için geçmişe dönmemiz gerekir, hem de epey geçmişe…
2009 yılında PKK ile MİT’in Oslo’daki görüşmeleri başlamıştı. Daha sonra “Çözüm Süreci” olarak adlandırılacak sürecin ilk adımı sayılabilirdi bu. Büyük cüretti belki ama 2007 seçimlerinden büyük başarı ile çıkan AKP bu adımı atmaktan çekinmemişti.
2010 yılının 12 Eylül tarihinde ise Türkiye referanduma gidiyordu. Sözde daha demokratik bir Türkiye içindi referandum ama bugünden bakılınca görülecektir ki, o gün sözde “yargı vesayeti”ne karşı yapılan anayasa değişikliği, bugünkü Başkanlık rejiminin haberciyisiydi. Erdoğan, atacağı büyük adımları atmadan önce, yargıda kendisine karşı çıkacak olanları baypas ediyordu böylece.
2010 Referandumu: “Yetmez ama Evet”çiler meydana çıkıyor
Bu referandumla birlikte “Yetmez ama Evet” denilen bir slogan ortaya çıktı. Sloganı atanlar solcu, liberal, demokrat denilen kesimdi. Sayıları azdı ama sesleri çoktu çünkü çoğunlukla medyada hakimdiler. Bunlara göre Türkiye’nin Kemalist zihniyetten kurtarılması lazımdı, bunu da Tayyip Erdoğan yapıyordu işte. Yetmezdi ama evetti!
Referandumda %58’lik bir evet oyuna karşılık hayır oyu %42’de kalmıştı. Hayır diyen iki parti vardı: CHP ve MHP. Bugünkü HDP’nin o günkü partisi olan BDP ise “boykot” kararı almıştı. Bu oy oranı AKP cephesinin bugüne kadar aldığı en yüksek oy oranıydı.
Bu referandumla ilgili söylenecek çok şey var ama şunu hatırlatmakta fayda var: Meclis’te referandum kararı 10 Mayıs 2010 tarihinde alınmıştı ve bu tarihten tam 4 gün önce Deniz Baykal’ın kaset skandalı patlamıştı. Zamanlama manidardı ve CHP’nin liderlik koltuğu artık Deniz Baykal’dan Kemal Kılıçdaroğlu’na geçecekti.
2010 referandumundan hemen sonra 2011 seçimleri yapıldı ve bu seçimleri de AKP kazandı. AKP’nin oy oranı rekor seviyeye çıkmış, %49,83’ü bulmuştu. Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP ise %25,98’de kalmıştı. (İlginç bir orandı bu, yani CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun, kaset skandalı sonrasında en kötü döneminde devraldığı CHP’nin oy oranı bugünkü %25.57’den fazlaymış!)
Bu arada Çözüm Süreci ilerliyor, İmralı görüşmeleri başlıyor, akil adamlar heyeti kuruluyordu. Tabii bu sürece eşlik eden başka bir süreç daha vardı, Türk Ordusu’na kumpas devam ediyordu. “Yetmez ama Evet”çilerin istediği gibiydi her şey, ulus devlet yok ediliyordu, Kemalizm tasfiye ediliyordu, Reis sosyalizmin önündeki engelleri ortadan kaldırıyordu.
AKP iktidarı 10 yılı geride bırakmış, itler salınmış taşlar bağlanmış, ülkenin her yanında meydanlar bölücübaşı Apo posterleri ile kaplanmış, Apo’nun mektubu AKP tarafından Nevruz’da meydanda okutulmuş, televizyonlardan canlı yayınlanmıştı. Yakında Apo da dışarı çıkacak ve muratlarına ereceklerdi.
Gezi 2013: Ulusalcı başlangıç!
Ama işte Türk Ordusu’na kumpas kurulsa ve Ordu komutanları hapse atılsa bile “Mustafa Kemal’in askerleri” meydana çıkacaktı. 31 Mayıs 2013’te Gezi’ye akan milyonlar, Türkiye’nin kaderini değiştirecek bir on gün yaşattılar ve süreci tersine çevirdiler.
Gezi’den sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktı.
Nitekim Gezi sonrası ilk genel seçim olan 2015’te AKP iktidardan düşmüştü. Bir önceki seçimde %50’ye dayanan oyları artık %40’a inmişti. Bu seçimin en büyük sürprizi ise MHP’nin oy oranının %16’ya yükselmesiydi. Son 10 yılın ulusal ihanetini izleyen Türk milleti artık milliyetçiliğe dönüyordu yüzünü. Bu seçim döneminde CHP %24,95 oy almıştı ve bu oylar da ulusalcı oylardı. CHP’nin de temel propagandası AKP’nin Çözüm Süreci aleyhtarlığıydı.
HDP ilk defa %13 oy almış, rekor kırmıştı. Bu sonuçta elbette barajı geçmesi için HDP’ye oy veren CHP seçmeninin büyük payı vardı. Ama daha önemli gerçek de ortaya çıkmıştı, HDP’nin bağımsız kaldığı, CHP’nin HDP’den uzakta ulusalcı cephede kaldığı bir denklemde AKP kazanamıyordu! HDP seçmeni belki gerçekten kilitti ve bu kilidin anahtarı da HDP’nin bağımsız kalması, CHP’den uzak durmasıydı.
2015, AKP liderine tek bir şey gösterdi; Kürtçülükle oy alamazdı, hele hele Kürt açılımını abartmak HDP’nin gücünü artırmaktan başka bir şeye yol açmamıştı. Milliyetçilik yükseliyordu, bu tepki önce Gezi’de meydanda ortaya çıkmıştı şimdi de sandıkta.
Çok hızlı bir karar verdi Tayyip Erdoğan: HDP’yi doğrudan karşısına alıp MHP ile ittifak kurdu. Elbette sadece MHP ile değil, Kandil’le de. 7 Haziran sonrasında kanlı bir dönem başlayacak, PKK terörü azacak ve milliyetçilik daha da yükselecekti.
Ama bu kritik dönemde Tayyip Erdoğan çok önemli bir adım daha attı, partiyi kurduğu andan itibaren hep yanında tuttuğu “Yetmez ama Evet”çi, liberal, solcu vb. kendi tabiri ile “ne kadar entel dantel varsa” hepsini yanından uzaklaştırdı. Çünkü onların verdiği akıl olan Çözüm Süreci onun iktidardan düşmesine sebep olmuştu.
Yenilenen Kasım seçimlerini AKP yeniden kazandı, sonra 15 Temmuz oldu, Başkanlık sistemine geçildi ve bugünlere geldik.
“Yetmez ama Evet”çiler CHP’de
Bu süreçte AKP’nin uzaklaştırdığı “Yetmez ama Evet”çiler adım adım CHP’ye sokulmaya başladılar. Özellikle 15 Temmuz sonrası OHAL rejimi altında Kılıçdaroğlu’nun sergilediği demokrat tavır onları etkilemişti. Kemal Bey’in “Cumhuriyet’i demokrasi ile taçlandırmak” dediği de aslında “Kemalizmi aşmak” yani Kemalizmden kurtulmak değil miydi?
2015’e kadar Tayyip Erdoğan’ın etrafında olan, akıl veren ne kadar anketçi, reklamcı, iktisatçı, iletişimci, siyaset bilimci varsa artık Kemal Bey’in yanındaydı. Muhtemelen Tayyip Bey artık rahat bir nefes almıştı, çünkü kendisini iktidardan eden aklı şimdi Kemal Bey’e veriyorlardı ve Kemal Bey de bunu aynen uyguluyordu.
Bu seçim neden kaybedildi sorusunun net cevabı şudur: “Yetmez ama Evet”çiler CHP’ye kaybettirmiştir.
Soralım: 6’lı Masa kimin fikriydi?
“Yetmez ama Evet”çilerin… Özellikle de anketçi tayfanın. Onlara göre CHP ve İyi Parti’nin kurduğu ulusalcı ittifak zararlı ve zehirli bir ittifaktı. Bu masaya eski AKP’li dostları alınırsa artık Kemalizmden ve milliyetçilikten arınırdı bu masa. HDP de en azından dışarıdan destek verirdi.
İlk adım başarılı olduktan sonra anketlerle masanın ne kadar başarılı olduğunu, CHP liderinin her mutfak videosundan sonra oylarının arttığını, CHP liderinin bir adım daha atması gerektiğini, Alevi açılımı, türban açılımı, Kürt açılımı yapması gerektiğini fısıldadılar kulağına. Kemal Bey de mutfağa girdi ve “Yetmez ama Evet”çilerin siyasal yemek tarifini duyurdu kitleye.
Sonuç: Açılımcı Tayyip nasıl kaybettiyse Açılımcı Kemal de öyle kaybetti.
Akılsızlık mı kumpas mı?
Şimdi sormamız gereken soru şu olmalı: Bunların hepsi bir akılsızlık sonucu mu, yoksa bu da bir kumpas mıydı?
Sorunun cevabını bulmak basit aslında, Deniz Baykal’a kurulan kaset kumpası tarihine bir bakın, ondan sonra ne olmuş adım adım takip edin.
Cinayet Masası dedektiflerinin cinayetleri çözmek için iki basit formülü vardır: Parayı takip et, para yoksa kadını takip et, seni mutlaka faile götürür.
Türk siyasetine kurulan kumpas için ise tek bir formül var: “Yetmez ama Evet”çileri takip et, seni mutlaka kumpasçıya götürecektir…