Muharrem İnce’nin CHP’den başka tabanı yok
Resmi propaganda takviminin Millet İttifakı’na yönelik silahlı provokasyonlar ve kapsamlı kara çalmalarla start alması, bir şeyi açık seçik gösteriyor. Bu artık bir kader seçimi. Her halükârda iyisiyle kötüsüyle Türkiye’de alıştığımız siyasetin sonu geldi.
14 Mayıs’ta yapılacak seçimlere doğru son düzlükteyiz. Kesinleşen Cumhurbaşkanlığı aday pusulasında dört isim var. Kılıçdaroğlu ve Erdoğan’ın ardından imza toplamak suretiyle adaylığa hak kazananlar, Muharrem İnce ve Sinan Oğan oldu.
Bu tabloda ilk göze çarpan ayrıntı, adayların organik tabanları. Yani temel toplumsal kamplaşmalar.
AKP lideri Erdoğan, siyasal İslamcı karakteri bir hayli ağır kaçan MHP ve BBP’nin yanına “Erbakancı” Yeniden Refah’ı ve Hüda-Par gibi Hizbullah’ın siyasi uzantısı bir partiyi de ittifaka katarak kendi ideolojik duruşunu ve dayandığı toplumsal tabanı netleştirmiş durumda.
Devleti örümcek gibi ağıyla yuvarlayıp saran Erdoğan, tüm o eski gömleklerinden ve papaz elbiselerinden kurtularak sürdürdüğü iktidarı için artık “bir beş yıl daha” istemiyor. Erdoğan’ın konsolide ettiği cephe, Atatürk’ün laik ulus devletinin tabutuna çivi çakmak için bir araya geldi.
Burada Erdoğan’ın yıkıcı tabanı karşısında geniş bir yelpazede demokratik kesimleri temsil eden cephe ise Millet İttifakı. Hitap edilen yelpazenin aşırı genişliği, ideolojik karmaşa, masadaki AKP eskilerinin edindiği pay gibi tartışmalar şimdilik tamamen geri planda.
Bu keskin kamplaşmanın dışında, bir de Sinan Oğan’a 100 bin imza yetiştirerek kendini belli eden asgari bir kesim var. Erdoğan’a kesinlikle muhalif ama Kılıçdaroğlu’na da oy veremeyecek kadar keskin ve uzlaşmaz bir kitlenin bu yolla en azından katılımı arttıracağı varsayılabilir. Bu haliyle şimdilik Erdoğan’ın aleyhine görünüyor.
Cumhurbaşkanlığı için aday göstermeyen HDP ve yedeği Yeşil Sol Parti, son âna kadar seçmen tabanını kurşun gibi namluda tutacaktır.
Bu yazının kapsamı dışında olmakla birlikte ihtimallerin ucu açık. Sarayla politik ortaklığa girip tabanı boykota yönlerdirmeleri de olası, Saray’ın gadrine uğrayıp kontrolü hepten kaybetmeleri veya MİT’in Apo’ya yazdıracağı bir mektuba göre hareket etmeleri de. Sonuç olarak, Cumhurbaşkanlığı aday pusulasında Kürtçü kamptan bir isim bu sefer yok ama yönelimi merak konusu.
Muharrem İnce ise Millet İttifakı’nın dayandığı tabandan baş vermiş ikinci aday olarak karşımızda. İnce, oyunu kazandığı kitle içinde CHP’lilerin çoğunlukta olmadığını iddia ediyor ama bu önermenin akıl dışılığı gün gibi ortada.
İnce’nin 2018’deki Cumhurbaşkanlığı adaylığından günümüze, oluşturduğu söylemin CHP’li kesimlerden başka hiçbir yerde karşılığı yok. Peşine taktığı kitle, organik olarak CHP tabanına ait. Desteğini kazanmakla övündüğü genç kesimde zaten AKP ve MHP’nin bir karşılığı yok.
Rol modeli Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli
Muharrem İnce, 2018’deki seçim yenilgisinden itibaren AKP medyasının özellikle öne çıkardığı bir isim olageldi. İhtiras ve öfkeyle motive olan bir siyasetçi için medya ilgisi müthiş bir dopingdir. Söz konusu, Muharrem İnce gibi bir CHP küskünü olduğunda yandaş medyanın görevini yerine getirmesi kaçınılmazdı. İnce’nin oltaya gelmesi de.
24 Haziran 2018 gecesi yaşananların sorumlusu belli. Evet, CHP’nin tatmin edici bir açıklaması halen yok. Ve Muharrem İnce’nin CHP’ye dair tek taraflı iddiaları belki yüzde yüz doğrudur. Ancak burada İnce, sütten çıkmış ak kaşık olmaktan epey uzak. Parti üst yönetimiyle, örgütüyle, ekibiyle, adayıyla ortada kurumsal bir felaket vardı.
İnce, kendi sorumluluğunu kabul edip en azından örnek olma yoluna gidebilirdi. Bu haliyle hiç konuşma hakkı yokken, daha doğrusu, siyaseten buna itibarı yokken kamuoyu önünde partisiyle kavgaya tutuşmayı yeğledi. Hatta İnce, kavga etmeye partisinden önce o gece ortada bıraktığı milyonlara sataşmakla başladı. En kritik ânda seçmenle, hatta ülkeyle irtibatı kopararak bizzat sebep olduğu söylentiler sorulduğunda, hakaret ederek cevap verdi. O sabah hepimizi “şizofren” olmuştuk.
Bu arada Muharrem İnce, geçen zaman içinde hakaret ve aşağılama kabiliyetini geliştirdi. Adaylıktan vazgeçmediği için imza toplama sürecinde eleştiri getiren, sosyal medyada fikir beyan eden sanatçılar, gazeteciler başta olmak üzere isim vermeden herkese çok özel bir hakaretle karşılık verdi. 100 bin imzayı topladığı gün kürsüden sarf ettiği “Boğaz’da viski yudumlayanlar”, aslında MHP lideri Bahçeli’nin 2015’te muhaliflere hakaret etme biçimiydi.
Muharrem İnce’nin yanına “Teğmen” Mehmet Ali Çelebi’yi de alarak başladığı hizipleşme yolu, 2021’de Memleket Partisi ile tamamlandığında, “gençlik kollarından beri” canı ciğeri olan partisini zaten her yönden topa tutmuştu.
Ama viski göndermesi bambaşka bir olgunun, AKP’lileşmenin, MHP’lileşmenin emaresi. Oluşan çok büyük tepki sonucu yaptığı açıklama, Muharrem İnce’nin henüz, nezaketen de olsa, özür dileyebilen biri olduğunu gösteriyor. Ama sözlerin ağızdan bu kadar rahat çıkması ve sokak, stüdyo fark etmeksizin sadece höykürme ve bağırma yoluyla konuşabiliyor olması oldukça düşündürücü. Kaba, ağzı bozuk ve saygısız üslubunu halktan olmak, samimi olmak gibi ambalajlara sarmaya kalkmak ise daha da düşündürücü. Sonuçta bu saldırgan tarzı “hitabet sanatı” olarak benimseyen biri hâlihazırda var.
AKP medyasında en çok öne çıkarılan söylem, “HDP ile birliktelik” konusuydu ama bu zaten AKP’nin kamuoyuna dayattığı söylem. Sonuçta ortada Açılım Sürecindeki gibi bir “nikâh” masası da yok, Oslo’daki gibi bir irtibat kanalı da…
Ama daha genel çerçevede CHP’ye bir Kürtçülük eleştirisi yapılacaksa Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, bundan pek vareste sayılamazdı. 2018’deki adaylığı süresince Muharrem İnce, bir yanına Kürt, bir yanına Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı atayacağını söyleyerek etnik siyasete kapı aralamaktan geri durmuyordu.
Muharrem İnce’ye kim neden güvensin?
Muharrem İnce’nin büyük bir hırs ve iddia ile harekete geçirip kurduğu Memleket Partisi’nin üye sayısı, Yargıtay’da 25 bin civarında görünüyor. Ama partisi tarafından aday gösterilirken ön seçime katılan üye sayısı, 100 bin olarak bildirildi.
İnce’nin bu kadar etkili bir örgütçülük potansiyeli vardıysa bunu CHP’yi dönüştürmek için neden değerlendirmedi? Öyle ya… 2018’deki seçim gecesi sessizliğini meşrulaştırmak için öne sürdüğü gerekçe, canı gibi sevdiği CHP’ye kıyamamış olmak.
Muharrem İnce’nin iddiası, o gece konuşsa ve CHP’nin kendisine gelen veriyi kestiğini açıklasa muazzam kalabalıklar Genel Merkez’e akıp orayı yerle bir edecekti. CHP’yi yakıp yıkmasınlar elbet. Zaten o gece Genel Merkez’e dayanacak CHP’liler de İnce’nin iddia ettiği gibi partiyi yakıp yıkacak vahşi bir kitle değil.
Üstelik adres CHP değil, YSK olacaktı. Bu noktada İnce’nin veri akışı kesildi bahanesiyle YSK’ya eli boş gitme argümanı da tamamen boş. Herkese “şizofren” dediği o sabahki toplantıda “Çalmışlar mıdır? Çalmışlardır. Ama 10 milyon çalmamışlardır” cümlesiyle o argümanı boşa çıkaran yine kendisi. İki aday arasındaki fark belki 10 milyondu ama seçimi birinci turda bitiren, 500 binlik bir yer değiştirmeydi.
Bir düşünün…
“Memleketin” kaderini karartan son derece kritik bir aksama meydana geliyor ama siz orada partinizin derdine düşüyorsunuz. Sahadaki on binlerce CHP’li sandık görevlisi “memleket” için nöbet yerine mıhlanmış dururken hem de… Daha sonra 15 yaşından beri içinde büyüdüğünüz göz bebeğinizi, memleketin pahasına kıyamadığınız partinizi sakız gibi çiğneyip yepyeni bir maceraya atılıyorsunuz. Adı da “Memleket Partisi” oluyor. Şakaysa komik. Ama şaka olmadığını hepimiz biliyoruz.
İnce, İsmail Küçükkaya’ya SMS atmak yerine halkı arkasına alıp sürece müdahale etmenin bir yolunu arasaydı, bugün belki farklı gündemlerimiz olurdu.
Peki, Muharrem İnce bu seçimde ne yapar?
%16 diye üfürmesine bakmayın. Şu âna kadar anketlerde İnce’ye biçilen oran, en iyi gününde %5 bandında. Bu seçimde AKP’nin çalacağı bir 10 milyon varsa, %5 iyi bir katkı.
Ama her halükârda meselenin adını çok kesin ve net bir şekilde koymalıyız.
Muharrem İnce, az da olsa oy bölecektir. Kötü ihtimalle tura sebep olacak, daha kötü ihtimalle birinci turda yine Tayyip Erdoğan’ın yüzünü güldürecektir. Bu apaçık tablo, dış basının da dikkatini çekmiş halde. Reuters’ın 4 Nisan tarihli analizi, çıplak gerçeği bu şekliyle duyuruyor.
Muharrem ince, Saray’dan talimatlı değilse bile en iyi ihtimalle hezeyan içinde. 100 bin imzayı 5 günde zar zor toplayıp Türkiye’nin en çok kemikleşmiş siyasi partisinin ittifak adayını geçeceğinizi, üstüne bir de Erdoğan’la ikinci tura kalacağınızı iddia etmek için gerçeklerle bağınızı tamamen yitirmiş olmanız gerekir.
Fakat İnce’nin ciddiyetinde de ciddi mânâda sorun var. Fatih Altaylı ile canlı yayında gördük ki, bir iyimserlik önerisi olarak Kılıçdaroğlu’nun kendisi lehine yarıştan çekilme olasılığı bile İnce’nin kafasına mesai harcatabiliyor. Oy kullanma yaşını 15’e indirmekle ilgili fantezilere girmiyorum artık.
İnce ile ilgili daha büyük problem, samimiyet problemi. Muharrem İnce, tabi ki gerekli şartları haiz her Türk vatandaşı gibi Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyabilir. Ama AKP illetinden bir an önce kurtulmak gerektiğini kabul eden –hem de CHP’den gelme– bir siyasetçi, halkın temayülünü iyi tespit etmeli ve siyasi gerçekliğe uygun hareket etmelidir.
Muharrem İnce, çok güvendiği partisiyle Genel Seçimlerde yine kendi amblemiyle yarışıp CHP ile kozlarını paylaşabilir, kendi ifadesiyle daha ilkeli bir siyaseti TBMM’ye taşıma misyonunu gerçekleştirebilirdi. Oy bölmekse oy bölmek. Muhalefetin ortak adayı önünde takoz olmadıktan sonra bu bile hoş görülebilirdi.
Yine de buradaki bariz ortak eylem karşısında Muharrem İnce’nin tercihi, adını tarihe eylem kırıcı olarak yazdırmak oldu.
Artık geriye kalan, beş yıldır halkına özeleştiri vermemekte direten bir siyasi zombinin son 40 günüdür. Muharrem İnce, 14 Mayıs’ta uçuk iddiaları, kaba saba dili, inceliksiz hesapları ve her şeyden önemlisi, vicdansızlığıyla Türk siyasetinin öğütme makinesine girecek. Bu arada Tayyip Erdoğan’ın Saray rejimine de en büyük hizmeti sağlamış olacak.