AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Murat Kurum, 2018’den 2023’e, beş yıl gibi uzun bir süre boyunca Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanıydı. Erzincan’daki siyanür felaketinin ardından işaret parmaklarının hedefindeki en önemli birkaç isimden biri, kaçınılmaz olarak kendisi.
Kendini savunmak isteyen Murat Kurum, felaketin hemen ertesi günü (yani dün) apar topar bir açıklama yaptı. Bu tepki süresi, hakkındaki iddialara cevap yetiştirmek isteyen bir AKP’li için rekor sayılır. İBB adaylığı ve seçimlere bir buçuk ay süre kalmış olmasa Kurum, bu açıklamayı yapmaya tenezzül eder miydi bilinmez.
Fakat AKP’li İBB adayı Kurum’un İliç’te yaşanan insan ve çevre katliamında adını temize çıkarmak için verdiği çaba, yerini daha kötü bir izlenime bırakıyor.
Murat Kurum, Çevre Bakanlığı’nın sadece çevresel etkiyi değerlendirdiğini, kapasite artışında ise yetkili olmadığını söylüyor. Kendisi öyle titiz bir Çevre Bakanıymış ki mevzuatı tamamlamadığı için madene 3 ay mühür vurmuş. Çevreyi kirlettiğini görüp Cumhuriyet savcılığına da bildirmişler. 135 kere denetleyip havada, suda ve toprakta siyanür tespit edememişler. Ne yapsın garipler, değil mi?
Ayrıca yine işletmedeki kapasite artışında da Çevre Bakanlığı olarak yetkilerinin çevreye etkisini ölçmekten ibaret olduğunu söyleyerek sorumluluğu olmadığı izlenimini güçlendirmeye çalışıyor.
Öncelikle Murat Kurum, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin iflas etmiş bir garabet olduğunu beyan ediyor. Güya Çevre Bakanı ama yıllardır bilim adamları, gazeteciler, çeşitli siyasi partiler bağıra çağıra size seslenip uyarıda bulunurken tek yaptığı masa başında mevzuatla yetinmek. Yetkisi bundan ibaret diye de kenara çekilip oturacak.
İyi de kardeşim, sen koskoca hükümetin bir üyesi değil misin? Atanmış da olsan, teknik olarak Cumhurbaşkanının bürokratı, sekreteri de olsan, bu senin siyasî olduğun gerçeğini değiştirmiyor ki… Onu bıraktım, düz bürokrat ol. Ne fark eder? Siyasetin baskısına boyun eğmeyip vicdanının sesiyle hareket eden nice bürokrat var.
Erzincan’da ruhsatı veren, kapasite arttıran kim o zaman? Uzaylılarsa uzaylılar yaptı de. Ha, diyelim. Uzaylılar yaptıysa Murat Kurum’un hiç alakası bile olamaz.
Ama evet biliyoruz. Ruhsatı dağıtan, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG). Eski adıyla MİGEM. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı. Ama Murat Kurum, bunu bile ifade etmekten aciz.
Ki zaten hepiniz aynı tekkede çorba içiyorsunuz. Erzincan’da ne oluyor ne bitiyor hiç mi görüp müdahale etme ihtiyacı duymadın? Hiç mi merak etmedin? Oysa Çevre Bakanlığı’nın eksikleri, Sayıştay raporlarına bile yansımış durumda. 135 kez denetlesen neye yarar?
Murat Kurum, ÇED raporunda imzası bulunan “21 kurum ve kuruluştan oluşan komisyon üyeleri” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor ama orada kendi imzası da varken üste çıkma hakkı var mı?
Ama beyefendi, üste çıkmakla kalmıyor. Hesap soruyor bize:
“Biz vicdan sahibi herkese soruyoruz. Siz hangi vicdanla? Hangi duyguyla? Bu konuyu İstanbul’a ve İstanbul seçimlerine getirdiniz. Vatandaşlarımızın daha toprağın altında olduğu bir yerde, 85 milyonun gözünün, aklının, kalbinin burada olduğu bir aşamada bu olayı siyasete alet etmek vicdansızlıktır, insafsızlıktır. Hangi insani duyguya, hangi insani erdeme uygundur?”
Bu İslamcılar teflon gibi değil mi hakikaten? Leke tutmuyor, yanmıyor, yapışmıyor.
Ama siyasete gelince orada duracaksın Murat Efendi! Sana ne milletin siyasetinden? Neyi siyaset konusu yapacağımızı biz sana mı soracağız? Bizim bilmediğimiz bir siyaset yapılamayacaklar listesi mi var?
Kaldı ki siyasi ahlak konusunda millete en son ders verecek olan sizsiniz. Reis’iniz, Şehit Eren Bülbül’ün annesinin suratına ev anahtarı sallarken neredeydi vicdanınız, insafınız, erdeminiz ve duygularınız?
Bırakacaksın laga lugayı!
Maden göçüğünde sen varsın.
Ormanlar budanıp köylünün yurdu elinden alınırken sen varsın.
Yangınlarda yine sen, depremde yine sen!
Siyanürde de sen!
Çevre, şehircilik ve iklimde bıraktığın izlerden sonra bir de utanmadan ülkenin en büyük kentine iz bırakmaya talip olmuşsun. Herhalde herkes seni konuşacak.
Şimdi seçime 45 gün kala eteklerin tutuşmuş, oraya buraya sallıyorsun. Demek ki asıl siyasete alet eden sensin. Hem de en sefilinden. Taktiğin de hesap vermek yerine hesap sormak. Gazeteciye gazetecilik, vatandaşa vatandaşlık, bilim adamına bilim, hukukçuya hukuk, muhalife muhalefet öğretmek.
Diyelim bu felaketlerin hiçbirinde senin hiçbir dahlin yok. O dil niye pabuç kadar o zaman?
Vatandaşlarımızın daha toprağın altında olduğu yerdeymiş… Bir önayak ol da Diyanet’ten mobil müezzin göndersinler bari. “Toprak altındaki vatandaşlarımıza” kendi selâlarını okusunlar. Yapmadığınız iş mi?
Demek ki yarın öbür gün İstanbul’da bir felaket yaşansa yine hesap vermeyecek, yine sorumluluk üstlenmeyecek, yine bin bir gerekçe uydurup işi fıtrata bağlayacak. Hatta tehdit edecek. Ki Murat Kurum bunu da yaptı:
“İnsanımızın canları üzerinden siyasi ikbal peşine düşenleri, milletimizi aldatmaya çalışanları bu millet affetmeyecektir. Bu millet, bu siyaset simsarlarını, bu algı operasyonlarını boşa çıkaracak, unutmayacak, onları derin vicdanıyla ve ferasetiyle cezalandıracaktır.”
Bakın, demedi demeyin. Bu adam İstanbul’u yakar,, suçlusu İstanbullular olur, sonra bu pişkinlikle bir de Tayyip Erdoğan’ın gözüne girer ve halefi olur!
Potansiyeli çok sağlam. Yaptıkları, yapacaklarının garantisi.