Çok geniş çaplı bir yıkımla karşı karşıya olduğumuzu her gün daha net görüyoruz. Ve bu yıkım, sadece binaların, geride on binlerce insanımızı ölmüş, yaralı, aç ve açıkta bırakarak yıkılmasından ibaret değil. Yıkım, aslında devletin yıkımı ve bu yıkımın da birinci ve tek sorumlusu ülkeyi 22 yıldır yöneten AKP iktidarı.
İşin daha da acısı, bu yıkımı son derece bilinçli olarak düzenlemiş olmaları.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ordu, yargı, üniversite başta olmak üzere tüm kurumlarına karşı güttükleri saplantılı ideolojik düşmanlık, devleti zaten içten içe çökertmişti. Ama dışarıdan, devasa binaların, şehir hastanelerinin, “yerli” otomobilin vs. yaldızlarıyla parlayan bir yapı vardı. Devlet, adeta depreme dayanıklı diye dışarıdan giydirilerek vatandaşa satılan çürük binalara çevrilmişti. Şimdi zaten teorik zeminde bildiğimiz bu gerçekleri görerek ve maalesef pratikte de yaşayarak öğreniyoruz. Daha doğrusu ölerek…
Sosyal medyanın ve dolayısıyla kamuoyunun gündeminde birkaç konu var. Bunlardan birisi, Suriyelilerin deprem bölgesinde giriştikleri yağma olayları. Bu olgu, yaşananlarda AKP’nin sorumluluğunu örtmek, karartmak için kullanılabileceklerin başında geliyor. Böyle şeyler olmamıştır, demiyorum. Olmuştur ama bu, halkın tepkisinin esas sorumludan Suriyelilere yöneltilmesini sağlayacak bir fırsat olarak kullanılacak.
Kaldı ki şunu da unutmamak gerek: Suriyeli göçmenler, gerçekten de denildiği ölçüde bir yağma ve zorbalık yapma gücüne ulaşabildiyse bunun sorumlusu da AKP’den başkası değil. AKP bunun da sorumlusudur, hem de iki açıdan…
Birincisi, bu kadar Suriyeli göçmenin deprem bölgesi başta olmak üzere tüm Türkiye’ye yığılmasını bizzat AKP örgütlemişti. O kadarki Kilis gibi illerimizde Türk nüfusun azınlığa düşmesine bile neden oldular. Ama bunun da ötesinde Suriyelilerin ya da bir başkasının böyle bir ortamda yağmaya kalkışabilmesinin de tek bir anlamı var: Devletin orada olmaması! Devletin gerçekten var olduğu, duruma hâkim olduğu bir ortamda kimse böyle bir şeye cesaret edemezdi. Yani, devletin orada olmamasının sorumlusu da AKP’den başkası değildir.
Bir diğer mesele de kayıp çocuklarla, kaçırılan bebeklerle ilgili gelen duyumlar. Gene bunların da ne kadarının gerçek olduğunu bilebilecek durumda olmadığımız gibi, böyle bir şey yoktur, olamaz diyecek de değilim. Olur… Devletin olmadığı yerde her şey olur. Ama şunu da biliyorum ki bu konu da iki üç gün içinde “İsrailliler, Batılılar bebekleri kaçırıyor,” şeklinde aktrollerin ağzında bir tepkiyi “dış güçlere” yöneltme malzemesi olarak kullanılabilir. Herhalde kimse yapmazlar diyemez. Neleri nasıl malzeme ettiklerini, ne yalanları gözlerini kırpmadan söylediklerini her kritik dönemde gördük.
Şimdi AKP açısından yine ortada bir beka meselesi var. Bu beka da iktidardan gitmemeleri demek… Bunun için her şeyi göze alacaklarını, kullanacaklarını bilmemiz gerek. Yağma, kayıp çocuklar ve benzeri konuları da tepkiyi kendi üzerlerinden başkalarına aktararak rahat etme malzemesi olarak kullanacakları kesin.
Bu anlamıyla benzer ama boyutu açısından farklı bir konu da Cihat Yaycı gibi isimlerce yaygınlaştırılan, ABD’nin deprem bahanesiyle Türkiye’yi işgale hazırlandığı söylentileri. Bunun da AKP’ye uzatılmış “dış güçler” can simidinin bir türevi, hem de önemli bir türevi, olduğunu görmek gerek. Elbette ABD, Türkiye’yi işgali planlıyor olabilir. Bunun için uygun zamanı kolluyor olması da gayet beklenir bir şeydir. Ancak, yine bu konuyu kullanarak AKP’nin sorumluluğu üzerine bir perde çekmek isteyenlere de hatırlatmak görevimiz: Eğer ABD, şu anda Türkiye’yi işgal için yaptığı bir planı devreye sokacak gücü kendinde gerçekten buluyorsa, bunun sorumlusu da AKP’den başkası değil.
Ergenekon’la, Balyoz’la başlayan sürecin sonunda Türkiye’de ne Ordu eski Ordu, ne devlet eski devlet… Maalesef tarikatlara, cemaatlere teslim edilmiş, kabileye dönüştürülmüş bir devlet karşısında, onu ele geçirmek, yıkmak isteyecek tüm “dâhilî ve haricî bedhahlar” elbette yattıkları pusulardan kafalarını çıkarmaya başlar.
Onlar kendi açılarından yapması gerekeni, doğalarının gereğini yapıyor. Bulunduğu konumun gereğinin tam aksini yaparak ülkeyi, devleti ve milleti bu konuma düşürenlerin sorumluğunu hiç kimse ve hiçbir şey örtemez.
Sorumluluklarını karartmalarına izin vermeyelim.
Tabii AKP’ye can simidi uzatanlara da…