Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati göreve geldiği günden beri aldığı her nefeste gaf yapıp pot kırıyor. Mizahın yasaklanma noktasına geldiği ülkede karikatür ihtiyacımızı karşılasa da Nebati’nin asla yalnızca Nebati olmadığını bilmeliyiz.Çarşamba günü Cannes’da Fransız yatırımcılara seslenen Nebati, dengelerin değiştiği ve kartların yeniden karıldığı dünyada AKP’nin Türkiye’nin ne tür bir role hazırladığının işaretlerini verdi.
İlk olarak Nebati, tam bir işportacı ağzıyla Türkiye’nin her derde deva olduğunu anlatmaya çalışmış.
“Nice’ın, Cannes’ın talepleri farklı, Londra’nın, Lizbon’un talepleri farklı, kara Avrupası’nın talepleri de farklı. Bunu karşılayacak tek ülke Türkiye. Yeter mi? Hayır. Rusya’nın, Orta Doğu’nun ve Afrika’nın da taleplerini karşılayacak tek ülke Türkiye’dir.”
Belki İngiltere Kralı, Rahmetli Başkan Kennedy, Taçsız Kral Pele, Backenbauer, Kaleci Mayer, Nadia Comanaci, BrigitteBardot ve Fenerbahçeli Cemil de buraya kadar etkilenirdi.
Dış yatırımcı çekmek isteyen her siyasetçi gibi Nebati de görünürde Türkiye’nin çok yönlü potansiyelini ve yatırım için ideal olduğunu anlatmaya çalışıyor. Mali performans ve son iki üç yılın bir panoramasını sunduktan sonra farklı bir makama geçmiş.
Sonra da kendince Fransız yatırımcıyı güya ısındırmak, Türk misafirperverliğiyle tanıştırmak için gelin bir İstanbul’u görün, balık-ekmek yiyin demiş. Farkında mı bilmiyorum ama Nebati okumak için geldiği İstanbul’da ilk defa deniz diye bir şeyi gördüğü zamanlar, Cannes’da hitap ettiği yatırımcılar muhtemelen İstanbul’u ikinciye üçüncüye geziyordu.
Buraya kadarı hep saflıktan, masumiyetten diyelim…
Gelgelelim Nebati’nin Fransa’da verdiği mesaj hiç de Şener Şen naifliğinde değil.
“Bir problem yaşadığınızda bize hemen ulaşırsınız. En sevmediğim konu da şu yatırımcılara zorluk çıkaran mevzuat ya da bürokrasidir. Hep beraber kavga edelim, bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda Cumhurbaşkanımız var rahat olun, mevzuatı da değiştiririz. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde hızlı adımlar atıyoruz.”
Bir uluslararası yatırımcıyı ürkütecek tek bir şey varsa o da herhalde gözüne kestirdiği ülkede bürokrasinin, yani kanun ve mevzuat düzeninin alaşağı edilmesidir. Kapalı olmayan ekonomilerde yatırımcının dostu bürokrasiden başka kimdir? Burjuvazi ve modern ulus-devlet bürokrasi sayesinde aristokrasiyi aşmadı mı?
Fakat “ekonomide yeni bir şey” meraklısı siyasal İslamcı Nebatigillerin bürokrasiyi alaşağı etme fikri hiç de yeni değil. Mesela Türkmenistan, mesela Malawi, mesela Mali, mesela Karadağ…
Bu ülkeler yabancı yatırım sıralamasında en sonlarda. Neden? Hukuk yok, adalet yok, kanun mevzuat yok, olsa da bunları bilen uygulayan memurlar yok. Bu ülkelerde bürokrasinin yerini hırsızlar, yolsuzlar, rüşvetçiler hiyerarşisi dolduruyor. İşadamının yerini vurguncu, işçinin yerini köle, sendikanın yerini dayıbaşları alıyor. Çünkü bürokrasi alaşağı edilmiş oluyor.
Bürokrasinin alaşağı edildiği bir Çibuti’de yapacağınız yatırımın kaderi ne olabilir? Döviz kurunu suni biçimde aşağıda tutan bir ülkeye ilaç ve tıbbî malzeme tedarik eder misiniz? Hak edişlerinizi 18 ay sonrasına öteleyen bir hiperenflasyon devletiyle iş yapar mısınız?
En basiti, kazık yediniz diyelim. Adaleti tesis etmek yerine aldığı rüşvetle sizi batıracak mahkemeler o ülkeyi yatırım yapmanız için cazip hale mi getirir?
Böyle ülkelerde mevzuat ve kanun değişikliklerini altın tepside bulmanız neyi değiştirir? Ağzını açar açmaz hapse atılacak şube müdürleriniz ve çalışanlarınızla hangi piyasada hangi rekabete girebilirsiniz?
Listenin en üstündekiler ise, “sıkıcı bürokrasi” ülkeleri. ABD, Hollanda, Almanya, Fransa… Yani vergi dairesinden kaçma ihtimalini, ölümden kaçma ihtimaline kadar indirebilen ülkeler.
Nebati’nin bu ahlâkî olmayan teklifi burjuvazi devrimiyle tarihe geçen Fransa’da yapmış olması da çok özel bir ironi olmuş. İlk cumhuriyet devrimine sahne olmuş Fransa’da cumhuriyet düşmanlığı yapmak da ola ola vizyonu Siverek’in dağlarını aşamamış Nebati’ye nasip oldu işte!
Bürokrasiyi alaşağı etme çağrısı aslında yatırımcıya değil, yatırımcı kılıklı hayduta, haramiye bir davettir. Tıpkı Telekom’u peşkeş çektikleri Lübnanlılar, Suudiler gibi… Yüzyılın en büyük yolsuzluklarından biri olan Türk Telekom tezgâhı tam da böyle kuruldu.
Esnetilmiş, değiştirilmiş, görmezden gelinip istisnalar yapılmış, kısaca alaşağı edilmiş bürokrasi üzerinden Türkiye’nin milyar dolarları uluslararası yatırımcı kılıklı haydutların zenginliği oldu. Bürokrasiyi alaşağı edenlerin bu vurgundan pay almadıklarını iddia etmek mümkün mü?
Fakat esas korkunçluk şimdi başlıyor.
2022 yılının Mart ayında, 99 yıllık cumhuriyetin bakanı Nebati, Fransa’da yatırımcılara mal ve can güvenliği garantisi vermeye kalkıyor! Kelimesi kelimesine “Bu ülkeye yatırım yaparsanız malınız da canınız da güven altındadır” diyor.
Eline davul alıp “Bundan gayrı gâvura gâvur denmiye!” narası da atmış mı diye bir kaç farklı haber kaynağını taramadım değil!
Pardon ya… Biz bu mevzuyu 1839’da tanzim etmemiş miydik?
Anlamalıyız ki, Nebati’nin zihinsel iklimi cumhuriyetten de geride! Tüm ülkeyi de kendi zihinsel vakumuna çekmeye çalışıyor. Hem de Fransızların gözü önünde!
Tamam, devleti yediniz bitirdiniz. Kafanıza göre işçi katledip kafanıza göre grev destekliyorsunuz, sermaye kabileciliği yapıyorsunuz…
Tamam, devlette kadro vermediğiniz akrabanız da kalmadı…
Ama kardeşim, can ve mal güvenliği ile cezbetmeye çalışmak nedir ya? 8 asır öncesinin dünyası, Marco Polo’yu İtalya’dan Çin’e götürüp getirmiş, yazacak kadar da yaşatmıştı… Adam İstanbul’da Türk misafirperverliğini tadarken “iyi bari burada ölmeyiz” diye iç mi geçirsin?
20 yıllık siyasal İslamcılar sadece bürokrasiyi değil, bir bütün olarak Türkiye’yi de alaşağı ediyorlar ve bunu da artık o kadar içselleştirmişler, o kadar benimsemişler ki, sırıta sırıta itiraf ediyorlar.
Yatırımcı falan aramıyorlar. Yağmacıları, vurguncuları, haydutları çağırıyorlar! Onların dilinden konuşuyorlar ve sadece onlarla anlaşabilirler.