Deprem felaketinin ardından yayınlanan bir genelgeyle üniversitelerin online eğitime geçildiği ilan edilmiş ve devlete bağlı Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarının acilen boşaltılması için talimat verilmişti.
Türkiye’nin birçok yerinde öğrenciler 1 gün içinde yurtlarından ayrılmak zorunda kaldılar ve bu öğrencilerin bir kısmı hala evlerine dönememiş durumda.
Türkiye’de yaklaşık 800 öğrenci yurdu var ve bu yurtlarda 700 bin yatak kapasitesi var. Bu sayının depremzedeler için yeterli olmayacağı çok açık.
Kaldı ki depremzedelerin 6 ay sonrasında evlerine dönemeyecekleri bilindiğine göre, yurtlara yerleştirilmeleri sadece bu dönemi değil bir sonraki eğitim dönemini de etkileyecek.
Bu kararı alanın kim olduğunu herkes biliyor. Bilindiği için üniversiteler de, YÖK de, akademisyenler de karara itiraz edemiyor. Ailesi deprem bölgesinde olan öğrenciler bile üniversitelerin açılmasını isterken, geri adım atılmamasının sebebi bu. “Beyefendi böyle istiyor.”
Böylesi bir felaket sonrasında yurtlarından çıkmak zorunda kalan öğrenciler de dayanışma adına karara sessiz kalıyorlar.
İktidar isteseydi depremzedeler için farklı bir çözüm bulabilirdi. Eğitim en kolay vazgeçilen şey olduğu için önce eğitimden vazgeçildi. Üniversite gençliği böyle bir dönemde “ayakaltında dolaşmaması gereken”, hükümeti protesto etme ihtimali yüksek ve bu yüzden de tehlikeli bir kesim olarak görülüyor. Erdoğan’ın muhalefeti eleştirirken “gençleri kışkırtıyorsunuz” sözü buna işaret ediyor.
An itibariyle devlete bağlı tüm yurtlar boşaltılmış durumda. Ancak tarikatlara, cemaatlere ve Diyanet’e bağlı yurtlar boşaltılmadı.
Bir tarafta depremzedeler için boşaltılan 1 gecede devlet yurtları, diğer tarafta öğrencilerin kalmaya devam ettikleri tarikat yurtları… Tarikatların felaket koşullarında bile himaye gördüğünü gösteren çarpıcı bir örnekle karşı karşıyayız.
Bu tarikat yurtları utanmadan kendilerinin devlete bağlı olmadıklarını ancak “yurtlarının depremzedelere açık olduğu” yalanını söylüyor. Yurtların neden boş kaldığını sorduğunuzda, “kendilerine hiçbir yönlendirme yapılmadığını” anlatıyorlar.
Evet, bu yurtlar depremzedelere gerçekten “açık” ama sadece öğrenciden boş kalan yataklar açık. Bu yurtlarda kalmaya devam eden öğrenciler hala var. Devlet yurtlarını 1 gecede boşaltan “devlet aklı”, ülkenin her köşesini kaplayan tarikat yurtlarını kullanmıyor.
Bu yurtların “özel yurt” olması gibi bir gerekçe ise söz konusu olamaz. 15 Temmuz sonrası devlet bütün özel yurtlara nasıl el koyduysa, böylesi bir felaket sonrası depremzedeler için “özel yurtları” da sisteme dahil edebilirdi.
Yapılan tercih, afet koşullarında bile tarikatlara sağlanan “imtiyazı” gösteriyor.
Diğer taraftan üniversitelerin online eğitime geçmesinden sonra tarikatlar hiçbir çağrı yapılmadan, işgal ettikleri tüm yurtları boşaltıp buraları depremzedelere verebilirlerdi.
Ancak tarikat ve cemaat, böylesi bir felaket sonrasında bile “kendini düşünen” bir topluluktur.
Çadır ve konteynerlar için piyasanın iki katına bağış toplayan tarikat aklı, felaketi bile bir fırsata çevirdi. 500 liralık çadır için 1000 TL’lik, 75 bin TL’lik konteyner için 150 bin TL bağış toplamak tam da tarikatlara yakışacak türden bir kurnazlık.
İnsan düşünmeden edemiyor. Bu tarikat tüccarları, depolarında istifledikleri malları, deprem yerine gönderilen alımlarda ne kadar kar koyarak sattı?
Kurtuluş Savaşı’nda halk ayağındaki çarığı vererek askere yardım ederken, bazı “hocalar” işgalciyle ticaret yaparak zenginleşmemiş miydi?
Zihniyet aynı zihniyet…