Haftanın ilk gününde yaşanan gelişmeler, AKP’nin içinde bulunduğu siyasi yalnızlığı belirgin biçimde ortaya koydu.
Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakına katılma teklifine “ret” cevabı vermesi, oy oranları açısından çok farklılık yaratmasa da, iktidara yakın olduğu düşünülen muhafazakar seçmenin tavrını göstermesi açısından önemli.
AKP’nin teklifinin kabul edilmemesinin tek sebebi şartlarda anlaşılamaması değil. İktidarın seçimleri yeniden kazanma ihtimali herkes tarafından düşük görülüyor. Erbakan açısından “Yeni Türkiye”nin yeni koşullarına, AKP’nin ittifak ortağı olarak girmek, telafisi olmayan siyasi riskler içeriyor.
Eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in AKP Genel Merkezi’ne ansızın “davet edilerek”, yeni dönemde görev teklif edilmesinin asıl sebebi Yeniden Refah Partisi’nden alınan olumsuz cevabı unutturmaktı.
Tayyip Erdoğan’ın Şimşek’le bizzat görüşmesi, iktidarın buradan çıkacak bir anlaşmayı pazarlaması anlamına geliyordu.
Ancak istenen cevabı vermeyip “artık siyasetle uğraşmayacağını” söyleyen Şimşek, hiçbir açıklama yapmadan AKP Genel Merkezi’nin arka kapısından ayrılmayı tercih etti.
Erbakan’ın “hayır” cevabı iktidara yakın bir seçmenin görüşünü nasıl yansıtıyorsa, Şimşek’in “hayır” cevabı da “uluslararası finans çevrelerinin” AKP’nin seçimleri kazanma ihtimaline bakışını gösteriyor.
Erdoğan bugüne kadar hep iktidarı elinde tutmanın verdiği büyük güvenle hareket etti.
Ancak gelinen noktada iktidarın kontrol edemediği farklı “güçlerin” varlığı ortaya çıkıyor.
Bu “tecrit” durumu muhalefetin yarattığı etkiyle ilgili değil. İktidar, kader ortağı olarak gördüğü “dostları” tarafından yalnız bırakıldığı bir süreçle karşılaşmış durumda.
AKP’li Ali İhsan Yavuz’un verdiği rakamlara göre “geçen dönemde 7.340 olan milletvekilliği başvurusu sayısı bu dönem 3.000’i ancak aşan bir düzeyde”.
Bürokrasiden gelen milletvekilliği talebi ise sınırlı kaldı.
İktidar bloku garip bir sessizlik içinde Erdoğan’ın “şapkadan tavşan çıkartarak” siyasi dengeleri değiştirmesini bekliyor.
Tayyip Erdoğan’ın ise şimdilik yapabildiği tek şey kendine hayrı olmayan Bahçeli’yle görüşmek ve HÜDA PAR’ı ittifaka dahil etmek.
Bu düzeyde yürütülen bir seçim kampanyasının mevcut dengeleri değiştirmeyeceği ortada.
Erdoğan’ın “kader planına” boyun eğeceğini söylemek, O’nu tanımamak anlamına geliyor. Böylesi bir suskunluk hali tevekkülle açıklanamaz.
Siyasi hamle alanı son derece sınırlı bir iktidarın nasıl bir adım atacağını ilerleyen günlerde göreceğiz.