AKP’lilerin karşı çıktıkları Tunç Soyer değil Atatürk’tür!
İzmir’in kurtuluşunun 100. yılı dolayısıyla düzenlenen törende İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yaptığı konuşmada Vahdettin’i kastederek söylediği sözler, Türkiye’de günler süren bir “Vahdettin hain miydi, yoksa kahraman mı?” tartışması başlattı.
Tartışmanın bir tarafında elbette Osmanlı torunu olduğunu iddia eden AKP’liler var. Başta Erdoğan olmak üzere AKP’liler ve sosyal medyadaki paralı trol ordusu “ecdadımıza sövdürtmeyiz” kampanyası başlattı ve Tunç Soyer’i linç etmeye kalktı.
Bu yazının amacı Tunç Soyer’i savunmak değil. Çünkü Tunç Soyer’in konuşmasında Vahdettin’i kastederek söylediği sözler, Tunç Soyer’e değil Atatürk’e ait. Tunç Soyer’in konuşmasında geçen “gaflet, dalalet ve hıyanet” tabirleri, Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sinde geçer. Tunç Soyer de zaten Atatürk’ten esinlendiğini açıkladı. Dolayısıyla AKP’lilerin burada karşı çıktıkları Tunç Soyer değil Atatürk’tür.
Atatürk, Milli Mücadele döneminde kendi yaşadığı tecrübelerden yola çıkarak gençliğe “İktidara sahip olanlar, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olabilirler. Ancak bu şartlar altında dahi vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır” der. Tunç Soyer’in bu sözleri gündeme getirmesi, şu an iktidar sahibi olan AKP’yi ayrıca kızdırmıştır.
Vahdettin tartışmaları tekrar başladığında ve AKP’liler Vahdettin’i “ecdadımız” diye savunmaya başladıklarında, Türkiye’de pek çok kişi gibi benim de aklıma Atatürk’ün Nutuk’ta Vahdettin için söyledikleri geldi. Tunç Soyer’in konuşmasında yer almadı ama Atatürk’ün Vahdettin ile ilgili çok daha ağır ifadeleri var:
“Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği, alçakça tedbirler araştırmakta…”
“Devlet Başkanlığı makamını kirletmekte olan hain Vahdettin…”
“Vahdettin gibi hürriyetini ve hayatını milleti içinde tehlikede görebilecek kadar adi bir yaratığın, bir dakika bile olsa, bir milletin başında olduğunu düşünmek ne hazindir! Şükre değer bir durumdur ki, bu alçak, mirasına konduğu Saltanat makamından millet tarafından atıldıktan sonra, alçaklığını sonuna kadar getirmiş oluyor.”
“Aciz, adi, duygu ve anlayıştan yoksun bir yaratık, kendisini kabul eden herhangi bir yabancının koruyuculuğuna sığınabilir; ancak, böyle bir yaratığın bütün Müslümanların Halifesi sıfatını taşıdığını ifade etmek elbette doğru değildir.”
Vahdettin ve İngilizler
Elbette Atatürk, bu ifadeleri sırf Vahdettin’e ya da Osmanlı’ya düşman olduğu için yazmamıştı. Neticede Atatürk de bir zamanlar Osmanlı subayıydı, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti adına savaştı. Hatta Atatürk, bir ara Vahdettin’in yaveriydi.
Peki ne olmuştu da Atatürk, Vahdettin hakkında bu tür ağır ifadeler kullanmıştı?
Şimdi AKP’lilerin ve cümle çakma Osmanlı torunlarının duymaktan hazzetmedikleri konuya geldik işte. Vahdettin, Osmanlı padişahı olmasına rağmen iktidarını ve geleceğini İngilizlere teslim etmiş bir işbirlikçiydi.
Hem de öyle sıradan bir işbirlikçi değil. 623 yıllık Osmanlı tarihinde pek çok basiretsiz, beceriksiz, iktidarsız padişah sayabiliriz ama Vahdettin gibi ülkesini İngilizlere teslim eden, Milli Mücadele kazanılınca da İngiliz gemisine binip kaçan bir hain bulamayız. Aslında Osmanlı tarihiyle de sınırlamamak lazım, binlerce yıllık Türk tarihinde bile böylesini bulamayız.
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra İtilaf Devletleri 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’a asker çıkararak fiili işgale başlamışlardı. İşte Vahdettin’in İngilizciliği de bu tarihten sonra iyice ortaya çıkacaktı.
Tarih, 24 Kasım 1918. Fiili işgalden yalnızca 6 gün sonrası. Vahdettin’in İngiliz The Daily News gazetesine verdiği röportajda şu sözler yer alıyor:
“İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Memleketim ile Büyük Britanya arasında öteden beri mevcut dostane münasebetleri yenileyip kuvvetlendirmek için elimden geleni yapacağım.”
İngiliz Komiser Yardımcısı Amiral Webb, Dışişleri Bakanlığından R. Graham’a gönderdiği mektupta: “Halife elimiz altında bulundukça İslam dünyası üzerinde ek bir denetleme aracına sahibiz… Bildiğiniz gibi Padişah bizi buraya yerleştirmek istiyor” diye yazmıştır.
Amiral Calthorpe, 19 Ocak 1919 tarihli yazısında “Padişah, Türkiye’de yerleşmemiz için pek arzulu” demiştir.
Yine Amiral Calthorpe, 1 Nisan 1919’da Lord Curzon’a gönderdiği raporda bu görüşmenin detaylarını aktarırken şunları söylemiştir: “Vahdettin’in amacı, Osmanlı Devleti’nin İngiliz hükümetine tam itaatini sağlamaktı. O, İngiltere’den başka yardım edecek bir devlet göremiyordu.” Raporun devamında Damat Ferit’in Türkiye’nin itaatini bildirdiği ve İngiliz yardımını rica ettiği belirtilmiştir.
Yine 9 Mart 1919 tarihinde İstanbul’dan Londra’ya gönderilen bir başka raporda, Damat Ferit’in, Vahdettin ile kendisinin bütün ümitlerinin önce Tanrı’ya sonra İngilizlere dayandığını söylediğini belirtiliyordu.
30 Mart 1919’da Damat Ferit, Vahdettin ile yaptığı bir görüşmeden sonra İngilizlere bir teklif götürür. Teklifte Ermenistan’a özerklik veya bağımsızlık, İngiltere’nin istediği yeri 15 yıllığına işgal etmesi, İngiltere’nin gerekli gördüğü bakanlıklara müşavir ataması gibi maddeler de vardır.
İşte çakma Osmanlı torunlarının savunduğu ve Milli Mücadele’yi örgütlediğini iddia ettikleri Vahdettin budur.
Atatürk ve arkadaşları için idam fermanı yayınlayan, Kuvayı Milliye’ye karşı Kuvayı İnzibatiye’yi (Hilafet Ordusu) kuran, Anadolu’da Milli Mücadele’ye karşı isyanlar tertip ettiren ve Milli Mücadele kazanıldığında Malaya isimli İngiliz gemisiyle İngilizlerin elindeki Malta’ya kaçan bir vatan haini.
Vahdettin’in İstanbul’dan kaçışı
Vahdettin’in ve geleceğini garanti altına alacaklarına inandığı İngilizlerin tüm çabalarına rağmen, Atatürk Milli Mücadele’yi başarıya ulaştırdı.
Bağımsız Türkiye’de can emniyeti olmadığını düşünen Vahdettin, 16 Kasım 1922’de İngilizlere şu talepte bulundu:
“Dersaadet (İstanbul) İşgal Orduları Başkomutanı General Harington Cenaplarına…
İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti fahimesine iltica ve biran evvel İstanbul’dan mahall-i ahara naklimi (başka bir yere götürülmemi) talep ederim efendim.
16 Teşrin-i sani 1922.
Müslümanların Halifesi Mehmet Vahideddin.”
Erdoğan’ın çok sevdiği tabirle “bir gece ansızın“, İngiltere’ye ait Malaya zırhlısıyla İstanbul’dan kaçan Vahdettin, 21 Kasım 1922’de Malta’ya ayak bastığında, artık halife değildi.
Osmanlı torunu dediğin Vahdettin’i savunmaz!
Şimdi Vahdettin’i savunan “Osmanlı torunlarına” soralım, bu adamı mı savunuyorsunuz?
AKP’liler, “ecdad” diye bu adamı mı görüyor diye sormaya gerek yok aslında.
Koskoca Osmanlı tarihinde kendilerine idol olarak bula bula iki padişah bulmuşlar: Türkiye’nin iki katı toprak kaybeden II. Abdülhamit ve Milli Mücadele’yi engellemek için her ihaneti yapmış, başarılı olamayınca da İngilizlere sığınarak kaçmış Vahdettin!
Milli Mücadele’yi zafere ulaştırmış olan Atatürk, Vahdettin için “hain” diyorsa, tartışma benim için bitmiştir!
Bu tartışmanın son yıllarda bu kadar uzatılmasının tek bir nedeni var: Tarihi ters yüz etmek.
Vahdetttin gibi bir hain vatanı kurtaran kahraman olacak, vatanı gerçekten kurtaran Atatürk de İngiliz işbirlikçisi.
Şehre giren Venizelos’un oğlu Sofokles’in ilk uğrak yerlerinden birisi de Osman Gazi’nin türbesidir. Saygısızca ayağını türbenin üzerine koyar, bir rivayete göre sandukayı tekmeler ve “Kalk da torunlarını kurtar ey Osman” diye bağırırken, Osman Gazi’nin torunu Vahdettin ne yapıyordu?
Yunan’ı destekleyen İngiliz’e kendisini tahttan indirmesinler diye yalvarıyordu!
AKP’liler gerçekten “ecdad” diye bu adamı savunuyorlarsa kendi bilecekleri iş. Herkes kendi tıynetine uygun kişileri sahiplenir, savunur, ne diyeyim.
Bu zevatın aynı zamanda “keşke Yunan kazansaydı” diyen fesli Deli Kadir’in takipçileri olması, 100 yıl sonra bile bazı şeylerin hiç değişmediğini gösteriyor.
Osmanlı’yı savunmak, Osmanlı’ya sahip çıkmak meselesine gelince, Osmanlı bizim tarihimizdir, geçmişimizdir. İstesek de Osmanlı’yı inkar edemeyiz. Bu anlamda Osmanlı’ya sahip çıkarız ve çıkmalıyız da.
Ama kimse bizden Fatih Sultan Mehmet’le Vahdettin’i bir tutmamızı da beklemesin. İstanbul’u fetheden padişahla İstanbul’un anahtarını İngilizlere teslim eden zavallı, nasıl bir tutulabilir?
Osmanlı’ya sahip çıkacağım diye Vahdettin’e de sahip çıkacak değilim. Vahdettin’e sahip çıkan çıkmış zaten.