Kendi sahasında palavralarıyla meşhur olan birinin, başka alanlarda da palavralarla yol almaya çalışması son derece normal. Evet, her alanın palavra uzmanı Oytun Erbaş’tan bahsediyoruz.
Türkiye, onu Covid-19 salgınının ilk zamanlarında tanıdı daha çok. O dönemde virüs henüz Türkiye’ye ulaşmamıştı. (Ya da ulaşmış da halktan gizlenmişti.) Herkes korkulu bir merak içindeydi. İşte o sıralarda Oytun Erbaş kanal kanal gezer, “bu virüs Asyalıları vuruyor, Akdeniz ırkına dokunmayacak, Türkiye’yi teğet geçecek” derdi. Gerçi daha o zaman şu “teğet geçecek (elhamdülillah)” söyleminden kuşkulanmak gerekirdi ama neyse…
Sonra Covid-19 Türkiye’den önce İtalya ve İspanya’yı kasıp kavurmaya başlayınca biz de bir anda tedavülden kalkan Oytun Erbaş’ı merak edip “yahu bu İtalyanlarla İspanyollar Akdenizli değil de Eskimo mu? Oytun namlı yiğit neredeyse çıksın da bir izah etsin” diye sormuştuk haklı olarak…
İşte ol vakitten beri hâlâ gözlerden ırak olan Oytun Erbaş, geçen gün yeniden gündemin ortasına düşüverdi. Verdiği röportajda “Sökeliyim” demiş, Ödemişli çıkmıştı. “Babam pazarcı” demiş, babasının banka müdürü olduğu anlaşılmıştı. Sonra “pazarcı olan aslında dedem” deyince de bilenler, tanıyanlar onun da veteriner olduğunu açıklamışlardı.
Bu palavralar ve yatsıya kadar yanan mumlar işin komedi boyutu ama Oytun’u konu edinmemize sebep onun bu defa siyasî alana doğrudan girmesi. Hem de yine bir palavrayla: Sağcılığın artık klasikleşmiş “merkez-çevre” palavrasıyla!
Gerçi “çevre” olduğuna kanıt olsun diye söylediği “Anadolu çocukluğu”, “pazarcı babanın oğulluğu” vs her şey de palavraydı ama esas büyük palavra “AKP iktidarı olmasa öğretim üyesi olamazdım” sözleriyle somutlaşan “merkez-çevre” sızlanmasıydı. (Sonra AKP gelmeden önce araştırma görevlisi olduğu da ortaya çıktı. Bu da ayrı konu!)
Görüldüğü gibi kendisi pek de öyle ciddiye alınacak bir karakter değil ama sağcı teorinin iddia ettiği gibi Anadolu’daki herkesin “çevre” olduğu ve bir yerlere gelme, bilim insanı, akademisyen olma imkânlarından dışlandığı tezlerine sarılması açısından Oytun Erbaş’ın söylediklerini dikkate almak gerek. Çünkü palavra teori ona ait değil ve onunla sınırlı da değil. Bunun Şerif Mardin’e, İdris Küçükömer’e kadar giden bir geçmişi var.
Tesadüftür ki aynı tezleri, yaklaşık aynı günlerde (4 Şubat) ama biraz farklı bir üslupla Karar gazetesinde Tarık Çelenk de “Dünden Bugüne Türk Sağı Seçmeni” başlıklı yazısında tekrarlıyordu. Yazdıklarına değinmeden önce hatırlatalım: Tarık Çelenk o meşhur “63 âkil”den biridir. Bu payeye bir kere erişmiş olanın unutulmasını istemeyiz elbette…
Bugünkü sağ seçmeni analiz ederken, onun tarihsel kökeninde “çevrenin” yani Osmanlı Sünni Anadolu taşrasının olduğunu, bunların da tâ o zamanlardan beri “merkez”in imkânlarından dışlandığını, mağdur edildiğini yazmış. Bugünkü “merkez” (yani elitler, laikler, Kemalistler) Osmanlı merkez bürokrasisinin, o da Doğu Roma-Bizans’ın uzantısıymış!
O kadar ki zamanında İstanbul’a sadece saray ehli ve gayrimüslim ahali girebilirmiş. Harbiyeli eğitimli subaylar (“Mustafa Kemaller, Enverler”) Osmanlı’nın merkezi, 31 Martçılar çevresiymiş vs…
Osmanlı “merkezi” içinden İttihatçılığı, o da yine kendi bağrından CHP’yi çıkarmış. Biz Atatürkçüler de işte o “merkezin” devamıymışız!
Ne güzel teori değil mi? Mesela Oytun’un bankacı ailesi Ödemişli diye “çevre” olacak, İstanbul’da ya da Ankara’da yaşayan Kemalist öğretmen “merkez”! (Kaldı ki Ödemiş ve tüm eski Aydın Vilayeti, Osmanlı’da tarımsal kapitalizmin en çok geliştiği ve dışarıyla en çok ilişkili bölge olmasıyla da “çevre” konumuyla alakasızdır!)
Ya da Elazığ’da yaşamış Şeyh Sait ve ailesi taşralı, Kürt, Sünni diye tüm feodal ve teokratik mütegallibeliğine rağmen “çevre” ama Elazığ’a atanan Atatürkçü, laik memur “merkez” olacaktır! Hatta Ankara’daki, İstanbul’daki kırılmış orta direğin altında kalıp can çekişen üniversite mezunu yoksul ama çağdaş kentli “merkez”, Mardin Kontu, Kasr-ı Kanco derebeyi Ahmet Türk “çevre”dir…
Bugün bunların hâlâ “sosyoloji” diye piyasada dolaşması ise işin en acı tarafı.
“Çevre” yani gerçek kimliğiyle taşranın “hacıağalarının” yeşil sermayesi, bugün “yeşil oligarşi” olamaya doğru AKP sayesinde koşar adım gidiyor hamdolsun! Oytun Erbaş’ı akademisyen yapmışlar çok mu?