Dün, İyi Parti İstanbul il binasına silahlı saldırıdan sonra, CHP İstanbul il binasına saldırı düzenlendi. İlk saldırının faili çocukların bile inanmayacağı saçma sapan bir ifade sonucu anında serbest bırakıldı. İkinci saldırının failleri ise ortalıkta dahi yok.
Hem AKP’li hem MHP’li yöneticiler olayı utanmaz ve gayriciddi bir tavırla ele aldılar. Hatta İyi Parti ve CHP’yi suçladılar.
AKP ve MHP’nin terör örgütü Hizbullah’ın siyasal kolu olduğunu saklamayan Hüda-Par ile ittifak kurması sonucunda, seçimlerde güneydoğuda şiddet olayları olabileceği ve seçim güvenliğine yönelik ciddi sorunların çıkabileceği yorumları yapılmıştı. Bilindiği gibi 1990’larda PKK ve Hizbullah terör örgütleri arasında kanlı çatışmalar yaşanmıştı. Bu iki örgüt daha sonra “Kürdistan” için ateşkes yaptıklarını belirtmişti. Hatta teröristbaşı Öcalan, “Hizbullah’ın da kazanılması” gerektiğini AKP ve MİT’in kuryeliğini yapan Sırrı Süreyya, Selahattin Demirtaş gibi figürlerle dışarıya iletmişti.
Demirtaş’ın ve MİT’in kışkırtmaları sonucu patlak veren ünlü 2014’teki “6-9 Ekim Olayları”nda öldürülenlerin çoğu, PKK’lıların “Hizbullah yanlısı” olarak damgaladığı mahallelerdeki insanlardı. Bu mahalleleri PKK’lılar basmış ve pek çok sivili katletmişti. AKP 4 gün boyunca olaylara müdahale etmemiş, pek çok şehirde PKK “kontrol noktaları” kurmuş ve kurtarılmış bölgeler ilan etmişti. Linç edilerek öldürülen 16 yaşındaki Yasin Börü olayların kurbanlarından biriydi. 2014’ten beri iki terör örgütü arasında bir çatışma yaşanmadı.
Seçimleri provoke etmek isteyen iktidar, bu çatışmayı alevlendirmek isteyebilir mi? MİT-PKK-Hizbullah üçgeninde bu tezgâh kurulabilir mi? Tam AKP-MHP ve İmralı’ya yakışır bir plan.
Ancak şiddet eylemleri ve provokasyonlar beklenen yerde değil, tam tersine İstanbul’un göbeğinde başladı.
İyi Parti ve CHP’ye yönelik saldırılardan hemen önce Tayyip Erdoğan televizyonda, canlı yayında Meral Akşener’i tehdit etmişti. Aynen aktarıyoruz:
“Benim adım Tayyip. Soyadım da Erdoğan. Tayyip ismine de dikkat et Erdoğan ismine de dikkat et. Dikkat et beni kendinle de uğraştırma.”
Bu açıklamanın hemen ardından İyi Parti’ye saldırı düzenlendi. Ancak bu saldırıya karşı büyük bir tepki oldu. CHP dâhil Millet İttifakı’ndaki tüm partilerin yetkilileri anında İyi Parti il binasına destek için toplandılar.
Saldırıyı üstlenen Melikşah Erdem’in fantastik ötesi bir hikâyeyle Cumhuriyet Başsavcılığını “ikna etmesi” ve serbest kalmasının hemen ardından, CHP’ye ikinci bir saldırı düzenlenmesi rastlantı değildir.
Bu olay kurgusu ve döngüsü bize MHP’ye yakın faillerin son yıllarda artan pusu ve saldırılarından sonra yaşananları hatırlatıyor. Çeşitli gazeteciler, eski MHP’liler veya İyi Partililer defalarca “Devlet Bahçeli’ye saygısızlık yaptıkları” bahanesiyle saldırıya uğradı. Güpegündüz gerçekleşen bu saldırılar sonrası failler hep serbest bırakıldı. MHP’li yetkililerde saldırıya uğrayanlarla ve hukuk ile dalga geçen açıklamalar yaptı. Sonuç Sinan Ateş cinayeti!
Bu saldırılar artık siyasi şiddet değil terörizm tanımına uyuyor. MHP’ye yakın şiddet odaklarının AKP yargısı tarafından sürekli korunması olayları bu noktaya kadar getirdi.
İyi Parti’ye kurşun sıkanın dışarı salınması da, açıkça “atış” ve hatta “cinayet” serbest mesajıydı. Görünen köy kılavuz istemez!
Bugüne kadar bu tür saldırılardan dolayı Devlet Bahçeli ve Süleyman Soylu suçlandı. Ancak artık sorumluluğun esas adresi saklanamaz hale geldi. “Tek adam” veya saray rejiminde bu tür olayların baş sorumlusu da tektir.
Kaldı ki; Tayyip Erdoğan bu sefer kendini tutamadı ve hata yaptı. Tehdit açıklamasını Bahçeli’ye veya başka bir MHP’liye yaptırmadı. Bizzat kendisi yaptı. Bunun üzerine yaşanan son saldırılar nedensellik bağını kendisine kadar taşıdı. Artık işi Hizbullah, PKK veya “ülkücü” mafya kılıklı örgütlere yıkıp, sıyıramazlar.
Taşeronlar değişebilir. Eğer saldırganlar sürekli korunuyorsa, o zaman azmettiriciler iktidar içindedir. Bu kural değişmez.
Tayyip Erdoğan, Hakan Fidan, Süleyman Soylu ve Devlet Bahçeli’yi uyarıyoruz. Seçimin şiddet ve kan sarmalına girmesinden bir numaralı sorumlu siz olacaksınız.
Şu aşamadan sonra bunun adına politik şiddet de denmez. Apaçık terör eylemi denir. Bu tür saldırıları gerçekleştirenler de, onları koruyanlar da teröristtir.
İktidar seçimlerin demokratik ve adil bir ortamda gerçekleşmesi için yasal ve Anayasal görevlerini yerini getirmelidir. Tersini yapmak ve seçimleri terörize etmek Anayasal düzene karşı örgütlü bir suçtur. Uyarıyoruz!
Tüm demokratik güçlere de çağrımız. Faşizme ve teröre karşı tavır almak ilkesel bir tavırdır. İyi Parti’ye yapılan saldırıya susan, CHP’ye yapılan saldırıya karşı çıkamaz. Tersi de geçerlidir. Amasız ve kesin bir şekilde: Teröre geçit yok! Faşizme geçit yok!