Mehmet Şimşek’in IMF’siz kemer sıkma programı tam gaz devam ediyor. Perşembe açıklanan çift dikiş vergi tarifeleri, Şimşek’in ne yönde devam edeceğini de gösterdi.
Mehmet Şimşek ortodoks ve neo-liberal bir yolda ilerliyor. Ancak güler yüzlü, yaşlı liberal prensimizin vergilerle ilgili son kararları, hiç liberal değildi. Tam tersine son vergi kararları liberal Anayasa geleneğine tamamen düşman, “Tiranist” bir yönteme işaret ediyor.
Liberalizme yönelik sıklıkla yapılan eleştiri, ekonomik liberalizm ile siyasal liberalizm arasında çelişki olduğudur. Özellikle azgelişmiş, yoksul ülkelerde ekonomik liberalizmin uygulanması için sıklıkla diktatörlük yöntemlerine başvurulması örnek olarak verilir. Ancak vergi ve verginin Anayasallığı, yasallığı konusu bağlamında olayı ele alırsak, asıl çelişme siyasal ve ekonomik liberalizm arasında değil, bizzat ekonomik liberalizmin farklı tarihsel ifadeleri arasındadır.
Ayrıca İnsan Hakları, Hukuk Devleti, Anayasal haklar, Kuvvetler Ayrılığı gibi “burjuva demokratik” kazanımlar, tam olarak ekonomik liberalizmin tarihsel talepleridir. Bunları “siyasal liberalizm” olarak kategorize ederek, Fransız Devrimi’nin “ilerici geleneğini” sahiplenmeye çalışan sol kuram, kendi ayağına kurşun sıkıyor.
Jean Jacques Rousseau’nun Cumhuriyet anlayışı, gerçekte “burjuva” değil “yurttaş demokrasisidir”. Kuvvetler Ayrılığını değil Birliğini savunur. En azından “Kuvvetler Birliği” ilkesi bugünkü demokrasi pratiğine aykırı gözükse de, devrimci dönemlerin mirası olan “Ulusal Egemenlik”, “Laiklik” ve “Cumhuriyet” geleneklerini bu ikinci tarihsel hat kurmuştur. Sol da bu yaklaşımı çok daha rahat savunabilir ve “yurttaş eşitliğini” de öne çıkararak kendi ekonomik gündemini öne sürebilir.
Sırf “proletarya diktatörlüğü” kuramını haklı çıkarmak için, hepsine “burjuva demokrasisi” dediğinizde aslen hiçbirine hiçbir şey dememiş oluyorsunuz. Nihayetinde “burjuva demokrasisi” geleneği de “yurttaş demokrasisi” geleneği de Anayasa’yı ve Hukuk Devletini savunur.
Ayrıca “burjuva demokrasisi” denen “Verginin Yasallığı” mücadelesini de dışlamaya gerek yok. Bu da insanlığın bir kazanımıdır. Liberal parlamenter demokrasi “Vergilerimi kral keyfi olarak değil, kanunlar belirlesin. Kanunları da benim temsilcilerim oylasın.” talebiyle ortaya çıkmıştır.
Sıkça bahsedilen Magna Carta’nın da çıkış noktası budur. Kral kafasına göre vergi belirleyemez. Yeni vergi uyduramaz. Verginin oranıyla keyfi olarak oynayamaz. Özellikle İngiliz liberal yazımında bu tür bir keyfi yönetim, en büyük günah gibi görülür ve suçlama sabittir: Tiranlık!
Türkiye’de Anayasal bir rejim var mı? Yoksa Tiranlık mı var?
Çoğunlukla uygulanmayan, yazılı bir Anayasamız var. Anayasa’da açıkça Hukuk Devleti ilkesinden bahsediliyor. Hukuki Güvenlik İlkesi olmadan Hukuk Devletinden bahsedilemez. Hukuki Güvenliğin en temel göstergesi ise Kanuniliktir. Yani bir eyleminiz, o anki kanunlara göre suç değilse, sonradan iktidar o eylemi suç ilan etse bile sizi sorumlu tutamaz.
Tıpkı cezalandırma yetkisi gibi, vergi toplama yetkisi de devletin şiddet tekelini elinde tutmasından kaynaklanan olağanüstü bir ayrıcalığıdır. Bu yüzden bir kazanç elde ettiğinizde, o an var olmayan bir vergiden, sonradan yeni bir vergi yasallaşsa bile, sorumlu tutulamazsınız. Bir sonraki bütçe döneminde mükellefiyetiniz size karşı öne sürülebilir. Bu yüzden cezada da, vergide de Geriye Dönülmezlik İlkesi vardır.
“Liberal”, “rasyonel” ve “AKP’nin demokrat döneminden kalan son isim” denen Mehmet Şimşek’in açıklamaları gösteriyor ki; Reis liberalizminin ikinci dönemini yine Tiranizm ile kol kola geçireceğiz.
Şimşek diyor ki; cep telefonun için vergi mi verdin, ikinci kez ver. Motorlu taşıt için vergi mi verdin, ikinci kez ver. Kurumlar vergisi ödedin mi, oranı arttırdım ikinci kez öde.
(Ama Cumhurbaşkanımızın yüksek “takdiri” ve özel yasalarla Varlık Fonu, İstanbul Finans Merkezi gibi finansal tekellerinin yıllık 100 milyarca TL’lilk vergi sorumluluğu sıfırlansın!)
AKP tipi “Başkanlık” rejimine geçiliyorken, Tayyip Erdoğan’ın diktatörlüğüne kapı açacak pek çok yeni Anayasa maddesi tartışıldı. Ancak vergide Kanunilik İlkesini fiilen tamamen ortadan kaldıran, Cumhurbaşkanı Kararnamesi uygulaması tartışılmadı.
Liberal Demokrasilerde, kimse kimseyi kandırmasın, parlamentonun en önemli varlık nedeni, bütçenin tartışılması ve vergi kanunlarının çıkarılmasıdır. Türkiye’de şu anda Anayasal rejimin veya parlamentonun varlığı hakikaten gereksizleşmiştir. Çünkü devlet erkinin en önemli ve en güçlü iki balyozundan biri olan vergiler ve vergi oranları, Cumhurbaşkanı Kararnamesi daha doğrusu Tiran’ın fermanı ile belirlenmektedir. Ve hatta yıllık da değil, üç aylık periyotlarla değişiklikler yapılabilmekte, kimse vergi sorumluğunu tahmin edememektedir.
Bunun bir sonraki aşamasını, devletin diğer büyük balyozunda, yani cezalandırma yetkisinde göreceğiz. Ceza Kararnameleri daha doğrusu aylık Ceza Fermanlarına hazır olun. Zaten 15 Temmuz’dan sonraki siyasi yargılamalarda cezada “geri dönülmezlik”, Covid Yasakları döneminde ise “kanunilik” ilkelerinin nasıl ayaklar altına alındığını hep birlikte gördük.
Bazı akademisyenler Mehmet Şimşek’in açıkladığı Motorlu Taşıtlarda Ek Verginin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğini, yasasız ve geriye dönük verginin mümkün olamayacağını savunuyor. Anayasa Mahkemesi, 1999 Depremi’nin gerekçe gösterildiği, önceki vergiyi 2003 yılında iptal etmişti. AYM depremin, Kanunilik İlkesine bu denli aykırı bir vergiyi haklı sayacak bir meşru yarar gerekçesi olamayacağını hükme bağlamıştı.
Bugünkü AYM’den aynı tavrı beklemek olağanüstü iyimser ve hayalci bir tavır. Bugün hem parlamenter muhalefet sahte hem de AYM’nin Anayasa’ya bağlılığı.
Yekta Güngör Özdenlerin, Cumhuriyetçi yargıçların Anayasa Mahkemesini, günümüzün liberal iktisatçıları ve hukukçuları daha çok ararlar. Ders çıkarırlar mı bilinmez. Demek ki, burjuva demokrasisinin ve liberal geleneğin en büyük kazanımı olan “Verginin Kanuniliği İlkesi” için bile liberalizm değil Cumhuriyetçilik ve Kemalizm gerekiyormuş.
AKP iktidarı son yıllarda enflasyonu sabit gelirlilerden ve ücretlilerden alınan yasadışı bir vergi gibi kullanıyor. Şimdi vergide kanunilik yerine keyfiyet ilkesi daha da öne çıkacak. Sadece emekçileri değil, sermaye kesimlerini de terbiye edecek ve gerektiğinde tasfiye edecek vergi keyfiyeti ve tiranlığı uygulamalarının çok daha fazla örneğiyle karşılaşacağız.
AKP’nin “yeniden” liberalizme dümen çevirmesi, bazılarının beklediği gibi yumuşamaya, normalleşmeye, demokrasiye değil, yeni yeni yüzler kazanan, daha da keyfi “Reis Tiranizmi”ne yol açacak.