No Result
View All Result

Rusya-Ukrayna Savaşı’na Sultangaliyevci bakış ve fırsatların değerlendirilmesi

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy by Prof. Dr. Şener Üşümezsoy
8 Temmuz 2023
in GÜNLÜK
0
Rusya-Ukrayna Savaşı’na Sultangaliyevci bakış ve fırsatların değerlendirilmesi

Rusya’nın Ukrayna işgalini inceleyen çoğu stratejist, Rusya’nın başarısızlığını görememişti. Hepsi Kiev’in üç günde düşeceğini öngörüyordu. Wagner ayaklanması sonrasında da benzer yanlışları görüyoruz. Mesela diyorlar ki, Putin güç kazanmış bu isyan sonrasında. Halbuki önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi Putin, belli ödünler sonucu ayakta kalabilen bir iktidardır. Putin’in darbe girişimi sonrası Kafkasya’ya gitmesi bile bunun bir göstergesi çünkü bu gezinin asıl amacı Wagner’in Ukrayna cephesinde boşalttığı bölgeleri Çeçen kuvvetleriyle doldurabilmektir.

Koskoca Rusya’nın Wagner ve Çeçeler dışında savaşa sürecek askeri yok mu? Bu mu “güçlenmiş Putin”? Putin’i yüceltmekten başka hiçbir strateji üretmeyen bu kişilerin Türkiye’nin önünde Kırım ile ilgili açılan yeni kapıları görmeleri mümkün değildir. Putin iktidarı boyunca hiç olmadığı kadar zayıflamış durumdadır. ABD başta bütün dünya güçleri ortaya çıkan bu yeni durum çerçevesinde yeniden konumlanıyor, Türkiye de bunu yapmalıdır.

Açıkçası, önümüzde yeni bir Sultangaliyev dönemi açılmaktadır. Sultangaliyev, Rusya’nın yaşadığı İç Savaş’ı bir fırsat olarak değerlendirmiş ve Rusların birbirine düştüğü o dönemde Tatar Milli Ordusu’nu güçlendirme amacıyla çalışmış ve bunda çok başarılı olmuştur. Ancak İç Savaş bitip de Bolşevik iktidar sağlandıktan sonra Tatar Kızıl Ordusu, Sovyet Kızıl Ordusu içinde eritilerek Sultangaliyev’in bütün gücü elinden alınmıştır.

Sovyetler Birliği Rusya’nın yanında dört cumhuriyetin birliği olarak tanımlanarak kurulmuştur: Beyaz Rusya, Ukrayna, Kafkasya ve Orta Asya. Sultangaliyev bu cumhuriyetlerin arasına Tataristan’ı da katmaya çalışmış ancak başarılı olamamıştır. Bu, Rus sömürgeciliğinin sosyalizmin en samimi olduğu dönemde bile ortada var olan bir yapı olduğunu göstermektedir.

Stalin döneminde Tatarlara ne coğrafi özerklik verilmiştir ne de kültürel özerklik… SSCB yıkıldığında Rusya’nın Sovyetler bütünlüğünü devam ettirebilmesi mümkün olmamıştır. Beyaz Rusya’dan Azerbaycan’a, Kırgızistan’dan Letonya’ya pek çok devlet bağımsızlığını kazanmıştır. Benzer bir şekilde, Putin döneminin sona ermesinin ardından Rusya’nın mevcut toprak bütünlüğünün ortadan kalkması da beklenmelidir. Bu bağlamda, Kırım Tatarları olsun, Kazan Tatarları olsun, Sibirya Tatarları olsun, şu an Rusya Federasyonu sınırları içinde yer alan pek çok Türk bölgesinin bağımsızlığını kazanmasıyla karşılaşabiliriz. Sonuç olarak Sultangaliyev Çağı önümüzde bir gerçeklik olarak durmaktadır. Bu anlamda Özgür Erdem arkadaşımızın yayına hazırladığı ve İleri Yayınları’ndan çıkan Sultangaliyev’in Bütün Eserleri’nin mutlaka okunmasını şart görüyorum. Önümüzdeki dönemi anlamak için en temel eser budur.

Ukrayna güçlerinin Kırım’ı ele geçirmesi, Kırım Tatarları açısından en olumlu sonuç olmayacaktır. Kırım Tatarları, sadece Rusya’dan değil Ukrayna’dan da bağımsızlığı savunmalıdır. Türkiye, dış politikası olarak “Kırım Ukraynalılarındır” tezini elinin tersiyle iterek Kırım ve civarında yaşayan halkların kendi ulusal kimliği, tarihsel birikimi ve coğrafi gerçekleri savunulmalıdır. Bu bölge İskitlerden beri kesintisiz olarak Türk etnisitesinin yurdudur:

Sırasıyla İskitler, Hunlar, Kumanlar, Kıpçaklar, Nogaylar, Tatarlar… Bu halklar bu bölgenin tarihine sahip olduğu gibi coğrafyasına da sahip olmalıdır. Karadeniz’in kuzeyi 1200’lü yıllardan beri Tatar yurdudur. Rusların bu bölgeye gelişi anca 18. yüzyılın sonları olmuştur.

Sultangaliyev meselesine geri dönersek, Sovyet Devrimi’nde sadece Moskova’da iktidarda kalabilen Bolşevikler ancak İdil-Ural halklarının desteğiyle eski Rusya topraklarının tamamında hâkim olabilmiştir. Beyaz Ordu’yu oluşturan Kolçak, Vrangel ve Denikin komutasındaki Çarlık yanlısı güçler İç Savaş’ta yenilmiştir. Ancak Stalin dönemiyle birlikte Sovyetler Birliği, İdil-Ural bölgelerinde eski Çarlık sömürü sistemini aynen devam ettirmiştir.

Sultangaliyevci güçler ise buna karşı direnmeye çabalamıştır. Kazakistan’da Turar Rıskulov, Kırım’da Firdevs İbrahim ve Sultangaliyev’in diğer arkadaşları İç Savaş sırasında Lenin’in yanında yer almalarına karşın, Stalin döneminde bir bir tasfiye edilmiş ve Türk bölgeleri sömürgeleştirilmiştir. Putin ile birlikte ise bu sömürge yapısı devam etmiştir.

Ukrayna-Rus Savaşı, Rus Ordusu’nun bu büyük coğrafyayı artık kontrol edemeyeceğini göstermiştir. Sultangaliyev’in de vurguladığı buydu. Nitekim, Rusya’nın zayıflamasıyla birlikte boşalttığı bölgeler Çin tarafından ele geçirilmek istenmektedir. Bu boyutuyla Çin, Şanghay Beşlisi’nin yeni lideri olarak yükselen bir emperyalist güç olarak karşımızdadır. Emperyalizme karşı mücadele ettiği öne sürülen Çin aslında dünyanın yeni sömürgeci gücüdür. Bu yayılmanın ilk hedefleri; Doğu Türkistan, Mançurya ve Tibet’i Çinleştirmektir. Bu bağlamda Türk jeopolitiği, özellikle Karadeniz etrafında Rusya’dan boşalacak alanları doldurmalıdır.

Amerikan emperyalizminin Rusya’ya karşı Ukrayna’ya destek vermesi sempatiyle karşılanmaktadır ancak sonuçta bölgede Amerikan egemenliğini artırmayı amaçlamaktadır. ABD’ye karşıymış gibi gözüken Rus yayılmacılığı da bir başka emperyalist kutup olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye, bu iki emperyalist gücün çarpıştığı ve birbirini zayıflattığı bu dönemi bir fırsat olarak değerlendirip müdahil olmalıdır.

Previous Post

Ürdün Esad’la anlaştı Suriyeliler gönderiliyor, peki Türkiye?

Next Post

Reis tipi liberalizm: Vergi Tiranizmi

Next Post
Reis tipi liberalizm: Vergi Tiranizmi

Reis tipi liberalizm: Vergi Tiranizmi

Facebook Twitter Instagram

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.

No Result
View All Result
  • TÜRKSOLU
  • GÜNLÜK
  • HAFTALIK
  • ARŞİV
  • İLERİ YAYINLARI KİTAPLIĞI

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.